Güncelleme Tarihi:
Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Uzman Psikolog Yıldız Burkovik, havyanların kişilere huzur verdiğini vurguluyor. Hayvanlarla birlikte kişilerin kendine bakmayı öğrendiğini, huzur, sevgi ve anlayış kazandığını, terapi özelliğiyle rahatladığını ifade ediyor.
Evinde, bahçesinde, iş yerinde kısacası yaşamının bir bölümünde hayvanlara da yer verenlerin psikolojik birçok kazanımı elde ettiğini biliyor muydunuz? Kendine bakmayı öğrendiğini, hayvanla birlikte huzur, sevgi ve anlayış kazandığını, terapi özelliğiyle rahatladığını, baktığınız hayvanın sizin psikolojinize de büründüğünü biliyor muydunuz?
İtilmiş, dışlanmış hissiyle o masum bakışlara bürünen, ufacık bir tebessüm ve ilgi ile hatırlandıkları sevinciyle sergiledikleri şirinliklerle akıl almaz şovlar yapan hayvanlarımızı birçoğumuz unutsa da dünya unutmuyor.
4 Eylül dünyada “Hayvan Hakları Günü” olarak kutlanıyor. Hayvan severler bugünde bir kez daha istismara, eziyete, işkenceye uğrayan hayvanlar için etkinlikler düzenliyor, sorunlara dikkat çekiyor. “Sevmeyebilirsiniz belki ama haklarına saygı duymak zorundasınız.” ı haykırıyor…
Hayvana bakan kendine bakmayı da öğreniyor
Evde hayvan beslemek bireyin titiz karakterli olmaması koşuluyla huzuru getirir. Huzuru yakalamış olan insan sağlığı ve mutluluğu da yakalar. Bir hayvana bakıyor olmak karşılıklı duygusal bir bağı sürdürebilmek insanı yeniler bir durumdur. Hatta evde bir canlı olması insanı kendine bakmaya yönlendirir. Çünkü insan kendisine bakmıyor. Kendini umursamıyor. Fakat evde hayvanına bakmak zorunda. Hayvan birey için en önemli varlık haline gelebiliyor. Bir seyahate gittiğimizde, yurt dışına çıktığımızda evdekilerden çok evdeki evcil hayvanımızı özlüyoruz.
Hayvan besleyen sevgi dolu ve anlayışlı olur
Karşılıksız bir sevgi olduğu için farklı bir durum. Sizden bir şey istemiyor, hayatınıza kastedecek, alışkanlıklarınızı temelinden sarsacak bir şey istemiyor. Emre amade gibiler. Dolayısıyla güven ve sıcaklığı getiriyor eve. Evde sıkıntı duyulan bir durum olduğunda sakinleştirici bir etkisi oluyor. Evin bir ferdi gibi oluyorlar. Ama bunu hayvan beslemeyen insana anlatamıyorsunuz. Bazı yönlerden bu duyguyu almadıkları için çok da güçlü olamadıklarını düşünüyorum hayata karşı. Çünkü hayvan besleyen insan daha sevgi dolu, anlayışlı ve duygusal olur. Hayvan besleyip de saldırgan olan bir insanla karşılaşmadım henüz.
Tek Dostum Hayvanlar Demek Yanlış!
Kişi insanlardan soyutlanıyorsa, "İnsandan dostum olmaz benim, tek dostum hayvanlardır" diyorsa o kişide psikolojik problemler var demektir bu. Bunu söyleyen kişi, ya çok fazla hayal kırıklığı yaşamıştır ya da çok zarara uğramıştır. Birkaç kişiden duyulan zarardan dolayı "Bütün insanlar kötüdür" diyerek bir genelleme içine düşüyorlar. Ve sonrasında çoğalmaya başlıyor hayvanlar. Bir tane aldınız mı dayanamıyorsunuz bir ikincisi geliyor. Sokakta görüyorsunuz ayağı sakat, gözleri görmüyor dayanamıyor alıyorsunuz. Bir anda bazen de durdurulamayan bir hal alıyor hayvan sevgisi. Alkol almak, yemek yemek gibi bir alışkanlık. Sosyal yaşantısını etkiler bir hal almışsa bu çok sağlıklı bir durum değildir.
Egosu Yüksek Kişiler Hayvan Besleyebilirler mi?
Kendi egosunu düşünen insanlar çok fazla hayvan besleyemez. Ancak şöyle olabilir; kişi benim hayvanım, benim kadar güzel, benim kadar değerli, benim kadar özel niteliğini taşıyan bir hayvanı bulursa olur. Çok alışılmadık olmalıdır beslenecek hayvan. Ancak o tarz yakalandığında hayvanın kendisini yansıttığını düşünür. Gazetelerde, dergilerde görürsünüz hayvanları sahiplerine benzer. Tabi bu bir genellemeye sebep olamaz. Bu niyetle var olan bir süreçtir.
Hayvanla terapi
Hayvanla terapi yöntemi genelde otistiklerde ya da düşük zekâlılarda kullanılabiliyor. Kişinin evinde Alzheimer olmadan önce de kedisi ya da köpeği varsa hastalandıktan sonra onun varlığını yadsımıyor. Çünkü alışkın olduğu bir şey dolanıyor ortalarda. İleri derecede olduğu zaman Alzheimer hastası zaten kimseyi tanıyamıyor. Ve her şeyden huzursuz oluyor.
Ama bütün rahatsızlıklar için hayvan beslemek yararlı bir durum. Ne olursa olsun hayvan size pozitif bir duygu veriyor. İster balık olsun ister papağan olsun. Burada da en önemli şey alerjik bir etkisinin olmaması. Her şey iyiye giderken alerjinin verdiği rahatsızlık kötüye gidişe neden olmamalı.
Aldığınız hayvanı sokağa atmadan önce iyi düşünün
Çocuklara hayvan beslemenin güzelliğini anlatmak lazım. Heyecanla eve bir hayvan alınıyor. Aslında bir hayvan eve girdiği zaman artık hayvan olma özelliğini kaybediyor ve aileden biri oluyor. Hayvan size alışıyor. Sonra ne oluyor? İnsanlar, besleyemediklerinden veya ilgilenemediklerinden dolayı fikirleri değişiyor ve onu sokağa terk ediyorlar. Eğer çocuk böyle bir davranışla karşılaşır ve kendini o hayvanla özdeşleştirirse “neden benim sevdiğim bir şey atılıyor? Demek ki hayvanlar atılabilir.” diye düşünüyor. Ve bu durumun bir gün kendi başına gelebileceği düşüncesine varıyor, annem ve babam beni de sokağa atarsa diye belli yaş dönemindeki çocuklarda korku oluşuyor. Bu sebeple çocuklu ailelerde kararlar alınırken en başta doğru düşünülmesi gerekiyor.
Hayvanlar Sahiplerinin Psikolojisine Bürünüyor
Elbette, zaman içerisinde siz ona, o da size benziyor. Bu birbirinizi tanımakla oluşan bir süreç. Giderek birbirinizin psikolojisini algılamaya başlıyorsunuz. Örneğin, kedim ağladığım zamanlarda gelir elleriyle yüzümü okşar, mırıl mırıl sesler çıkararak bendeki hüznü farkettiğini hissettirir. Keyifli anlarımda da hemen bu olumlu elektriği algılayıp daha neşeli bir hale geliyor. Müzik zevkleriniz bile zamanla özdeşleşiyor. O an evde çalan müziğin ritmine göre değişik sesler çıkararak müziğe eşlik ediyor.