Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2001 00:00
ARKADAŞLAR, anlatacağımız hikaye için bir hafta önceye, hatta tamı tamına 8 gün önceye ışınlanmamız gerekiyor.Müsaitseniz, buyurun beraber ışınlanalım. Yok eğer, ‘‘İşim gücüm var benim’’ derseniz, onu da anlayışla karşılarım...Her neyse, geçen hafta cuma gecesi, Malatyaspor-
Galatasaray maçı için Malatya'ya uzandık.Tıpkı Rizespor maçı için Rize'ye gittiğimde Rize'yi göremediğim gibi, Malatya'yı da göremedim.Olsun, bir daha gidişimizde bir gün ekstra yaparız, gezeriz görürüz. Koca Malatya'nın mobilize olup, kaçacak hali yok. Durduğu yerde durur seneye de.Cuma gecesi Malatya-Elazığ yolu üzerinde Altın Yunus Tesisleri'ne gittik.Şimdi böyle çok alışmışım gibi ‘‘Şöyle gittik, şöyle geldik’’ diyorum ama bu futbol seyahatlerinin enteresan bir durumu var.Bir kere etrafta hiç kadın olmuyor. Kadın manyağı değiliz ama 150 erkekle
yemek yeme gibi bir merakımız da yok.* * *Uzun lafın kısası böyle bir ortamımız vardı Malatya'da. Dev gibi bir masa, 150 kadar erkek ve aralarında ‘‘Kulak Çorbası’’ gibi yöresel yemeklerin ağırlıkta olduğu bir mönü.‘‘Kulak Çorbası’’ lafı biraz tırsmama yol açtı açıkçası. Fakat ayıp olmasın diye tadınca sonuna kadar yedim. ‘‘Kulak Çorbası’’nı yememde, yanımda oturan Malatyalı bir spor yazarı arkadaşımızın ‘‘Usta yok bunda kulak filan, ye sen, çok güzeldir’’ şeklindeki sözleri de tabii ki etkili oldu.Yine de kıkırdak kıvamında bir şeye denk gelseydim herhalde bayılırdım. Yöresel yemeklerin hepsi güzeldi fakat, Anadolu'nun diğer bölgelerinde olduğu gibi Malatya'da da ikramperverlik bünyeyi zorlayıcı seviyede.Normalde 6 aylık et ihtiyacımı bir gecede gidermem isteniyor ki; siz de takdir edersiniz, bu bünyeyi bayağı zorlayabiliyor.Midenizi bulandırmak istemem ama, ağzımı büyük açsam, gırtlağımda son lokmamın gözükebileceği bir pozisyondayken ‘‘Çiğ köfte ye ağbi, çok nefis’’ cümlesini duyunca şöyle hafiften bir gözüm karardı.Neyse, onları kırmadan daha fazla yiyemeyeceğimi, bunun doğama aykırı olduğunu anlattım ve mesele halloldu. Hoş, meyve aşamasında ‘‘Hazmettirir’’ diyerek bütün bir karpuzu yemem için de girişimleri oldu ama onu da atlattık.Bu arada sahnede bir beyefendi güzel güzel şarkılar okuyor.Türk Sanat müziği okuyor, sonra arada ‘‘Malatya Malatya bulunmaz eşin’’ ve ‘‘Re re re ra ra ra Gas'saray Gas'saray cimbombom’’ diyerek iki tarafın da gönlünü hoş edecek gazlar veriyor.Ortam güzel, arkadaşlık şahane pozisyonundayız netice itibariyle.* * *Tam bu noktada hayatım boyunca unatamadığım bir olay gerçekleşti. Anlatmadan geçemeyeceğim.Saz heyetinde klarnet çalan beyefendi, ‘‘U’’ şeklindeki dev masanın etrafında gezmeye başladı.Bu arada masanın büyük bölümü ‘‘Ne kadar rakı içilebilir?’’ sorusunun kapsamını genişletmiş durumda. Onu da belirteyim.Klarnetçi beyefendi çok içli çalıyor. Hem kendi doluyor, hem de kitleyi dolduruyor.Ve bu coşku anında olay patlıyor.Şimdi buradan göstermeme imkan yok ama şöyle anlatayım: Klarnetçi beyefendi, iyice aşka gelince köprü kuracakmış gibi geriye doğru eğiliyor. Bu arada klarnetini de yukarı doğru kaldırıyor.Yani klarnetin huni gibi olan dip kısmı, gökyüzüne bakıyor.İşte bu esnada olanlar oluyor.Masadan kalkan bir arkadaş, kadehinin içindeki rakıyı klarnetin ağzından boşaltıveriyor.Klarnetten çıkan ses ‘‘Dürülürü’’den ‘‘Blurukgruk’’a dönüşüyor.Bu arada tabii klarnetçi beyefendi ne olduğunu şaşırıyor, öksürüyor, rakılar üstüne dökülüyor filan, tam bir curcuna. Açıkçası, ben klarnetçi beyefendinin kolay kurtulduğunu düşünüyorum bu esnada. Ama o gülerek kendine çeki düzen veriyor, enstrümanını temizliyor ve kaldığı yerden devam ediyor.Klarnetçiye cebren rakı içirmeye kalkışan arkadaş tabii ki iyi niyetli. Zaten bunu ‘‘Ben bu hareketi Kumkapı'da yapıyorum. Adam bir ufak içiyor’’ sözlerinden de anlıyoruz.Klarnetçi beyefendi de, bu enteresan hareketler zincirinin tamamlanamamış olmasından kendini suçlu buluyor.Neyse gecenin ilerleyen saatlerinde bu hareket tekrarlanıyor ve başarıyla tamamlanıyor.* * *Ertesi sabah, otel resepsiyonuna ‘‘Nereden gazete bulabilirim?’’ diye soruyorum. Otelin tam karşısında bayi varmış.Gazeteleri alırken, yan tarafta bir tezgah gözüme ilişiyor.‘‘Ağır’’ kamyon-minibüs çıkartmaları satıyor arkadaş. Tahtakale'deki tüm saçmalıkları satın alan birinin buna kayıtsız kalması imkansız.Hemen tezgaha dalıyorum ve birbirinden güzel çıkartmalar alıp rahatlıyorum.Burada hepsinin sloganını yazmam imkansız. Ama en beğendiğimi sizinle paylaşmam gerekiyor...Çıkartmada aynen şöyle yazıyor: ‘‘HAYRET, HARCADIN BENİ’’Var mı böyle bir güzellik, yok?İyi günleeeer, iyi günleeeer.
button