Oluşturulma Tarihi: Şubat 28, 2004 00:00
Rumlar referandumda HAYIR oyu vermeye hazırlanıyor. Kıbrıs’ta bir çözümü Türk tarafı kabul eder de, Rumlar reddederlerse, kazanan KKTC olur. Rumlar böyle bir risk alabilirler mi?Güney Kıbrıs’tan gelen haberlere bakılacak olursa, Rumlar Annan planı çerçevesinde bulunacak bir çözümden son derece rahatsızlar. Aslında haksız da değiller. Zira Annan planı, Türk tarafından değil, asıl Rum tarafından daha büyük özveri istiyor. Son yapılan bazı anketlere bakılacak olursa, Rum toplumunun yüzde 60’ının referanduma HAYIR oyu vermeye hazırlandığı yolunda haberler var.Dünkü yazımda, Papadopulos’un ne kadar rahatsız olduğuna dikkat çekmiş, ancak masadan kalkan taraf olmamak için, bir yandan çözümü uzatma taktiklerine başvurduğunu, ancak öte yandan da asıl kampanyasını referanduma sakladığı izlenimini verdiğine değinmiştim.Hem Ankara’da, hem de Brüksel’de, referandumlardan çıkabilecek olası sonuçlar tartışılmaya başlandı. Olasılıklar üzerinde duruluyor ve senaryolara göre nasıl bir tutum takınılacağının hesapları yapılıyor.Türk tarafından -sonuç ne olursa olsun- referandumdan bir red oyu çıkması güç görülüyor. Türk toplumunun, Annan’ın doldurması durumunda dahi, AB üyeliğini destekleyeceği izlenimi son derece yaygın. Denktaş’ın muhalefet etmesine rağmen, rahat bir çoğunlukla çözüme onay verileceği belirtiliyor.Aynı durum Rumlar için geçerli değil.Rumların istediklerini elde edemeyecekleri gibi, ellerindeki refahı Türk tarafıyla paylaşmak, Kuzey üzerindeki tüm iddia ve beklentilerinden vazgeçmek zorunda kalacaklarından dolayı, referandum sonucu çok riskli görülüyor. Hele Papadopulos hükümetinin HAYIR cephesini desteklemesi durumunda, bu riskin daha da artacağı sanılıyor.TÜRKLER EVET, RUMLAR HAYIR DERLERSE NE OLUR ?Tamamen varsayımlara dayandırılmış olsa dahi, yukardaki tahminlerin doğru çıkması ve referandumda Türk tarafı EVET, Rum tarafı HAYIR derse ne olur ?Avrupa Birliğine üye ülke başkentleri ve AB komisyonu yetkilileriyle konuştuğumda son derece ilginç yanıtlarla karşılaştım. Rumların reddetmeleri durumunda şöyle gelişmelerin yaşanabileceğini söylüyorlar:- Annan çözümü iptal olur. Ancak Kıbrıs yine de tam üyeliğe alınır. Zira genişleme anlaşması tüm milli parlamentolardan geçtiği için Rumların üyeliği bu saatten sonra ne durdurulabilir ne de dondurulabilir. AB içinde son derece güç bir sürece girilir ve büyük hukuki kavgalar çıkar.- Buna karşılık, AB KKTC’ye uygulanan tüm ambargoları kaldırır ve daha da önemlisi KKTC ile resmen temasa geçip ayrı bir anlaşma yapmak zorunluğu ile karşı karşıya kalır. Bu da KKTC’nin egemenliği ve eşitliğinin AB tarafından kabulü anlamına gelir.- Ayrıca, Kıbrıs’a yapılacak yardımların önemli bir bölümünün KKTC’ ye direkt olarak yollanmasının yolu açılır.- Kıbrıs, Türkiye’nin tarih almasını engelleyebilecek bir unsur olmaktan çıkar ve Aralık ayında müzakerelerin açılması tarihi verilir.- KKTC varlığını bugünkü gibi sürdürür ve Uluslararası alanda meşrulaşır. Türk askerinin çekilmesi, bazı Rum göçmenlerin geri dönmesi veya karşılıklı tazminat mekanizması kurulması gündemden kalkar.Bu manzara, Türk tarafının en çok tercih edeceği bir senaryoyu gündeme getiriyor. Hem çözüm için iyi niyetini göstermiş oluyor, hem bugünkü statüsünü aynen sürdürebiliyor, hem de Uluslararası alanda tanınma olanağını elde edebiliyor. Denktaş için tam ballı börek...Zaten, Rumlar açısından bir anlamda “intihar” sayılabilecek böyle bir duruma düşülmesi tehlikesine karşı, Papadopulos AB Başkentlerine “Referandumdan red oyu çıkmaması için, Türklere baskı yapın taleplerini indirsinler” mesajları yollamaya başladı, ancak pek destek bulamıyor.İşte durum, Rumlar açısından böylesine kritik.Rumlar intihar ederler mi, yoksa sonunda sağduyu hakim olur mu?İşte en önemli soru bu ve bunun yanıtı henüz yok.* * *KENDİ AZINLIĞINDAN KORKAN BİR DEVLETMİŞİZHürriyet’te Şükrü Küçükşahin’in hafta içi köşesinde açıkladığı bir gelişme tüylerimi diken diken etti.Meğer Türkiye Cumhuriyeti 1962 yılında azınlık vatandaşlarını “zararlı” görmüş ve “denetime” almış (!) Almanların Yahudileri fişlemesinden hiç farkı olmayan bir tutum.Üstelik, “Azınlık Tali Komisyonu” adlı bu çalışma grubu bir ihbar üzerine ortaya çıkarılmış. Üyeleri, İçişleri (yani polis) ve Dışişleri Bakanlıkları temsilcisi, MİT, Genelkurmay ve Milli Güvenlik Kurulu temsilcilerinden oluşuyormuş. Görev tarifi de çok açık : Azınlıkların milli güvenliğe aykırı işlemlerini izlemek.Azınlıklar her türlü faaliyetleri için bu komisyondan izin almaya zorlanmışlar. Örneğin, yaz kampları “Türkiye’nin güvenliği açısından tehlikeli olur” diye reddedilmiş. Dernek veya yardımlaşma çalışmalarına izin verilmemiş.Türkiye’de bugün kala kala 100 bin azınlık mensubu kalmış durumda. 60 bin Ermeni, 25 bin Musevi, 2 bin Rum ve Süryani...Kendi vatandaşına güvenmeyen bir Devlet yapısını düşünebiliyor musunuz?Meğer bir açık hava kampında yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş.(!)BU KADAR ANLAMSIZ BİR TARTIŞMA OLAMAZAgos Gazetesi geçen hafta ortaya bir iddia attı. Hürriyet gazetesi ertesi gün manşetine çıkarmasa belki kimsenin haberi dahi olmayacaktı. İddiaya göre, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen Ermeni asıllı imiş.Olur ya, neden olmasın?Ermeni asıllı olmak ne kadar normal ise Agos’un bu iddiayı sayfalarına alması da o kadar normaldi. Hele medyamızdaki yalan iddiaları düşünürsek, Agos’un ki hiç değilse bir tanığa dayandırılmıştı.Agos ve Hürriyet’in manşetleri şöhretli bir kişiden söz edilmesiyle kısıtlı kalabilecek (human interest) bir hikaye iken birden bire, neredeyse Atatürk’e hakaret iddiasina dönüşüverdi.Bazı tepkileri okuyunca gülmemek elde değildi.Ege Ordu Komutanı org. Tolun’un “Ne var bunda? Eğer Gökçen hanım gerçekten Ermeni asıllı idiyse, bu da Atatürk’ün büyüklüğünü gösterir” şeklindeki sözleri dahi, aşırı Kemalistleri yatıştıramadı.Kimi “Ah, bir defasında evine davet etti. Ellerini öptüm. Yazılarımı çok beğenir, hep okurmuş (!)” diye komik yazılar yazdı, kimi Sabiha Gökçen üzerinden Atatürk’ün lekelenmek istendiğini iddia etti.Yetmiyormuş gibi, Genelkurmay Başkanlığı da sert bir bildiri yayınlayıp tartışmalara katılmaz mı(!).Tam bir komedi yaşandı.Böylesine yüzeysellik az görülmüştür.Atatürk şu olanları izleyebiliyorsa, herhalde hem üzülüyor, hem de gülüyordur.Yazık. Biz bu kadar çağ dışı kalmış bir toplum muyuz?AVRUPA PARLAMENTOSU ZANA’YA KÖTÜLÜK YAPIYORArtık rutin bir sürece girildi.Her DEP davasına, Avrupa Parlamentosu (AP) bir temsici veya heyet yolluyor. Her defasında da, mahkeme heyeti Zana ve arkadaşlarının serbest bırakılmasını reddedince, çıkıp protesto ediyorlar.Zana, AP için önemli bir isim.1995 yılında Sacharow Barış ödülü verdiler. Kürtlerin haklarına kavuşabilmeleri için Zana bir sembol olarak görülüyor.DEP davası Avrupa Mahkemesinden dönünce, herkesin beklentisi, mahkemenin tutuksuz devam etmesiydi. Yeni yasalar mahkeme heyetine bu olanağı sağlıyor. Üstelik Zana’nın yurt dışına kaçmayacağı ortada. Mahkumiyetlerinin bitmesine kısa bir süre kala kaçmanın ne gereği var?Ayrıca, DEP’lilerin serbest bırakılmasının Avrupa Parlamentosunda müthiş olumlu bir yankı yapacağı, genel havayı Türkiye lehine değiştireceği de biliniyor. Yargıçlar da bu gerçeği biliyorlar.Buna rağmen, DEP’lilerin tutukluluk halini ısrarla sürdürüyorlar.Avrupa Parlamentosu da (AP), her duruşmaya bir temsilci yollayıp, mahkemeye baskı yapıyor.Açıkçası karşılıklı bir inatlaşma söz konusu.AP bu yaklaşımından vazgeçmeli. Zira bu tutumuyla, Zana’nın tutukluluğunun bitmesine değil, aksine uzamasına neden oluyorlar. Baskı altında karar alıyormuş görüntüsü vermek istemeyen yargıçların da rahat bırakılmasında yarar var. Eminim, AP baskısı kalkarsa DEP’lilerin tutukluluk durumlarındaki anormallikte giderilecektir.>DEROGASYON NE DEMEK?Kıbrıs tartışmalarıyla birlikte, günlük konuşmalarımıza yeni bir kelime konuk oldu: DEROGASYONÖnce KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş kullandı, ardından bilen bilmeyen –ne olduğunu tam anlamadan dahi olsa- konuşur oldu.Derogasyon, bir yasa veya kurallara getirilen istisna demektir. Tam anlayabilmek için, en çok verilen bir örnekten hareket edelim.AB’nin bir temel yasası veya Anayasası vardır. Buna göre, tam üye olan ülkeler arasında insanlar istedikleri yere serbestçe yerleşebilir, gayrimenkul alabilir veya satabilir.Şimdi Kıbrıs görüşmelerinde, Türk ve Rumların AB’nin en temel ilkesinden biri sayılan “serbestlik” kuralına istisna (derogasyon) getirilmek isteniyor. Annan çözümü çerçevesinde, iki toplumun birbirinden mal alıp satmaması, Rumların Güneye gelip istedikleri gibi yerleşmemeleri kuralı getirilince, ortaya bir İSTİSNA çıkacak.İşte Denktaş buna dikkat çekip “Önceden hukuki önlem alınsın ve AB yasalarına bunlar eklensin. Sonradan Avrupa Mankemesine gidip bu istisna iptal edilmesin” diyor.RTÜK’E GÖRE UYUM YASALARI YOKBaşbakan bile hayret etti.RTÜK, Kürtçe şarkı söyleyen Ömer İpek ile ilgili olarak bir tanıtma haberi yapan ATV’yi uyardı. Gerekçesi de aynen şöyle:“Kürtçe kasetin görüntülerinin ekrana getirilmesi ve (Mardinli Tarkan’ın kasetleri yok satıyor) şeklinde bir alt yazı ekrana getirilmek suretiyle, ‘radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır’ hükmünün ihlal edildiği Üst Kurulca tespit edilmiştir”RTÜK’te akıllı uslu insanlar görev yapıyorlar. Onlar da uyum yasalarının farkındalar. Kürtçe yayın konusunda kuralların değiştiğini biliyorlar.Demek ki, bir yerde birşeyler yanlış gidiyor.Ya hükümet yaptığı değişiklikleri eksik gerçekleştirdi ki, RTÜK’te buna dayanarak uyarıda bulundu veya RTÜK uyum yasalarını yanlış yorumluyor.Bu belirsizliklerin bir an önce giderilmesi gerekiyor. Aksi halde uygulamalardaki aksaklıklar bize çok pahalıya mal olabilir.(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
button