OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 10, 2004 00:00
Pamuk işçisi Hacı Ömer'in oğlu olmakla iftihar eden Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı, lise 2'den ayrıldıktan sonra başladığı iş hayatında, kendi deyimiyle bir insan ömrüne sığması zor başarılara imza attı.Daha önce, 1985 yılına kadar yaşadıklarını ''İşte Hayatım'' adlı kitapta toplayan Sakıp Sabancı, yayınladığı 14. kitabı ''Kaldığım Yerden Hayatım''da da son 19 yılda yaşadığı renkli, başarılı hayatından kesitler sunuyor. İş dünyasıyla ilgili önemli gerçeklere de ışık tutan kitabında, Sabancı'nın kişisel başarı ve görüşleri dışında, holding olarak neler yaptıkları ve nasıl yaptıkları kendi ağzından anlatılıyor. Sağlığına gereken önemi veremediğini ifade eden Sabancı, ''İlk 'çat pat' kalpte ortaya çıktı. Onu zamanında onarttık. Ama gene vücudu zorlamaya devam ettim. Son olarak böbrekten 'çat pat' sesleri gelmeye başladı'' diyor. Kitabında, Amerika'da ameliyat edildiğini anımsatarak, insanın böyle zamanlarda kendi kendine bir hesaplaşma arayışına girdiğini aktaran Sabancı, ''İnsanlar fani. Önemli olan insanın gittikten sonra arkasında iz bırakabilmesi. İşte o hesaplaşma döneminde gördüm ki, Tanrı'nın verdiği imkanlar ve ülkenin bana sağladığı şartlarla bir faninin ömür dilimine sığması zor işler yapmışım'' diye yazıyor. ''İŞADAMININ İMAJININ DEĞİŞMESİNDE ROLÜM VAR'' Sakıp Sabancı olarak yaşamıyla, başarılarıyla, iş ilişkileriyle, halk ve kamuoyuyla kurduğu iyi diyalogla Türkiye'de işadamı imajının değişmesinde, vatan için çalışan, üretim yapan işadamı ile rantiyecinin ayırt edilmesinde önemli rolü bulunduğunu vurgulayan Sabancı, ''Üretim yapan, istihdam yaratan, vergisini veren, ülkesi için çalışan işadamının saygınlık kazanmasına öncülük ettim'' ifadesini kullanıyor. Kitabında, ''Bugüne kadar yetmiş yılda bir ömre sığdırılması güç işler yapmışım'' diyen Sabancı, Sabancı Ailesi olarak ülkeye ufuk açtıklarını, dünyada iz bıraktıklarını kaydederek şöyle devam ediyor: ''Atalarımız, 'Hiç ölmeyecekmişsin gibi çalış, yarın ölecekmişsin gibi hazırlıklı ol' demişler. Ben atalarımızın bu sözünü ilke olarak kabullendim. Başarıya gözüm doymuyor.''  ''CEBİMDE BONCUK VE MUSKA TAŞIRIM''Sabancı, kitabında hayatta vazgeçemediklerini, alışkanlıklarını, ideallerini anlatıyor. ''Hayatta doyamadığım bir şey varsa, o da para değil, çalışmaktır'' diyen Sabancı, ''bir bestekarın eseri çalınınca beğenilmesi, alkış seslerinden zevk alması gibi kendisinin de yatırımın tamamlanmasından, makinelerin şakır şukur işlemesinden, ürünleri görmekten'' aldığı zevki ''İşte doyamadığım zevk budur'' sözleriyle dile getiriyor. Nazara inandığını, cebinde bir boncuk, ayrıca bir muska taşıdığını anlatan Sabancı, en çok yılandan korktuğunu belirtiyor. Sakıp Sabancı, sanayiciliğe duyduğu aşkı ise, ''Yeniden dünyaya gelsem, gene sanayici olurdum. 'Cumartesi, pazar yok, bu ne kadar ağır iş' diyorum, ama gene bu işi yapardım'' sözleriyle aktarıyor. Kardeşlerinin birbirine ''ağabeyim'' ve ''kardeşim'' diye hitap ettiklerini belirten Sabancı, kitabında, ''Bundan birlik beraberlik ruhu getirilmiş. Onun içindir ki, Sabancı Ailesi'nde ileriye gidişte ana muska budur. Bu, Türkiye'de adapte edilirse, her konuda daha çabuk, daha iyi bir ülke oluruz'' ifadesini kullanıyor. İŞ AŞKI, DÜĞÜNÜ FABRİKA BAHÇESİNDE YAPTIRTTIKitabında, 7 Nisan 1933'te Kayseri'nin Akçakaya köyünde fakir bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldiğini, çok genç yaşlarda Bossa Un Fabrikası'nda veznedarlıkla iş hayatına başladığını anlatan Sakıp Sabancı, lise yıllarında en büyük tutkusunun
sinema olduğunu, sinema sevgisi kabarınca 15-16 yaşlarında artist olmayı düşlemeye başladığını belirtiyor. Sabancı, teyzesinin kızı Türkan'la 1956 yılında evlenme anısından bahsederken, iş aşkını dile getirmeden edemiyor. Babasındaki iş aşkının kendisine de bulaştığını söyleyen Sabancı, kendisinin ısrarı üzerine düğünlerinin Adana'da Bossa Fabrikası bahçesinde yapıldığını ifade ediyor. PAMUK İŞÇİSİ BABASIYLA İFTİHAR ETTİMütevazı kişiliğiyle halkın sevgisini kazanan Sabancı, kitabında şunları söylüyor: ''Ben olduğum gibi görünmeye ve göründüğüm gibi olmaya itina gösteririm. Mesela, bir tek şeyi saklamak ihtiyacını duymadım. 'Tahsilliyim, kültürlüyüm, filan mektebi, filan üniversiteyi bitirdim' demedim. Lise ikiden ayrıldım, iyi talebe değildim. Pamuk işçisi Hacı Ömer'in oğluyum. Gerçek bu... Bunun saklanacak, aşağılanacak yeri var hesabında olmadığım gibi, aksine bunu iftihar edilecek bir gerçek kabul ettim. 'Asilzade aileyim, gelmişim geçmişim şudur' gibi hesapları bir yana bırakmak lazım. Bütün insanların tabiatında, belli oranlarda gösteriş sevme vardır. Ama herkeste bu oran değişiktir. Benim gösterişi sevme oranım anlıyorum ki az değil. Gösterişi severim. Açık olmakta fayda var...''    ''TURGUT ÖZAL, BİZE ÇOK ŞEYLER KAZANDIRDI''Sabancı, kitabında beraber çalıştığı insanlardan bahsediyor. Büyümek ve gelişmek için İstanbul'a taşınmanın önemini zamanında gördüklerini belirterek, bu kararlarında topluluklarının o dönemki genel koordinatörü rahmetli Turgut Özal'ın büyük rolü olduğunu vurgulayan Sabancı, ''Turgut Özal'ın hatırı için Adana'dan İstanbul'a taşındık'' diyor. Sabancı, Turgut Özal'ın kendilerine çok şeyler kazandırdığını, yeni ufuklar açtığını, devamlı yatırım arayışı ve proje geliştirmede ki fikir ve tecrübesiyle birçok yeni tesis kurmaya başladıklarını belirtiyor. ''ÜNLÜLERLE TANIŞTIM''Yurtdışındaki ilişkilerini de anlatan Sabancı, ABD başkanının davetlisi olarak üç defa Beyaz Saray'da toplantılara katıldığını, ayrıca ABD Başkanı Jimmy Carter ve eşi Rosalyn'in bugün müze haline getirilen İstanbul Emirgan'daki evine geldiğini anımsatıyor. Belçika Kralı Albert'in evine kadar gelerek kendisini Belçika Kraliyet Nişanı ile ödüllendirdiğini, Japon Prensi ve Prensesi Mikasa'nın evinde misafir olduğunu aktaran Sakıp Sabancı, eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand, eski Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin gibi ünlülerle tanıştığını anlatıyor. ''BAŞARAMADIKLARIM''Kitabında ''Başaramadıklarım'' başlıklı bölümde Sakıp Sabancı, kendisinin yapmaya çalışıp yapamadıklarının, yaptıklarının kat kat üstünde olduğuna dikkati çekiyor. Sabancı,
Atatürk'ün son günlerini geçirdiÄŸi Savarona yatını müze haline getirilmesinin önemine inandığına, ancak bunu baÅŸaramadığına deÄŸinmeden geçemiyor. Anadolu'da ''Kimsenin kefenine cep diktirip öbür dünyaya bir ÅŸey götürdüğü görülmemiÅŸtir'' deyimini hatırlatan Sabancı, ülkede yapılan her eserin asıl sahibinin millet olduÄŸunu vurguluyor. SON SÖZ...Sakıp Sabancı, kitabında son bölümünde şöyle diyor: ''Her ÅŸeyden önce Sakıp Sabancı'nın da bir insan olduÄŸu, insanların hatalarıyla, sevaplarıyla bir arada deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi unutulmamalıdır. EÄŸer terazide sevap kefesi ağır basıyorsa, ne mutlu bana...'' Sabancı Ailesi olarak, otuz bin kiÅŸiye aÅŸ saÄŸlayacak tarım, sanayi iÅŸletmeleri, banka, sigorta, ihracat kuruluÅŸları ortaya çıkardıklarını, ülke ekonomisine katkılarını vurgulayan Sakıp Sabancı, kitabında son sözlerini şöyle ifade ediyor: ''Sabancı TopluluÄŸu'nda 1980 yılında çalışmaya baÅŸlayan, 21 yıl bana arkadaÅŸlık eden Prof. Dr. Güngör Uras'ın çalışma odasında asılı bir levha dikkatimi çeker 'EÄŸer tenkit edilmek istemiyorsan: hiçbir ÅŸey yapma, hiçbir ÅŸey konuÅŸma, hiçbir ÅŸey olma...' Ä°ÅŸte, bu da benim hayatım.'' Â
button