Hayatıma hiç Türk erkeği girmedi

Güncelleme Tarihi:

Hayatıma hiç Türk erkeği girmedi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 1999 00:00

Yener SÜSOY
Haberin Devamı

Haydar Paşa’nın gelini Christine Haydar, ilk romanı ‘‘Simone’’ ile best-seller listelerinde

Türkiye onu 20 yıl önce ‘‘Haydar Paşa'nın Gelini’’ olarak tanıdı. Onun gelini sanılıp Haydarpaşa Garı'nın önünde günlerce poz verdirildi. Kocasının çektiği anadan üryan erotik fotoğrafları fotokopilerle çoğaltılıp gizli gizli el değiştirdi. İlk tanışmamızda kendisine giyinik fotoğraf çektirmesinin daha ilginç olacağını söylemiştim de, biraz bozulmuştu. İşte bizim gelin hanım şimdilerde ünlü bir yazar olma yolunda. Doğan Kitapçılık'tan da Türkçesi yayınlanan ‘‘Simone’’ adlı ilk eseri Fransa'da konuşuluyor.

Paris'e gelmişken dul gelinimizin de kapısını çalalım dedim. Christine'le o akşam Fransız gençliğinin ilahesi Patricia Kaas'ın Zenith'deki solo konserine gittik. Üç saat boyunca kola içip, şekerli popcorn yedik ve muhteşem bir gösteri izledik. Ertesi günkü randevu mekanımız Gökşin Sipahioğlu'nun SIPA Ajansı'ydı. Ajansın usta ve güzel fotoğrafçısı Florence Durand deklanşöre basarken, gelin hanım anlatmaya başladı.

BAŞIMDAN AŞAĞI GÜL DÖKÜLDÜ

‘‘Türkiye'ye ilk geldiğim gün yaşadığım şaşkınlık muhteşemdi doğrusu. Türkiye hakkında yakın arkadaşım Erkan Özerman'ın anlattıkları dışında hiçbir şey bilmiyorduk. İstanbul'a indiğimizde yıllar sonra vatanına dönen bir Türk ailesi gibi karşılandık. İnanılmaz sıcak bir karşılamaydı. Bir de İzmir Göl Gazinosu'nda şahneye çıktığımda koskaca bir tepsiyle kafamdan aşağı yağmur gibi gül yaprakları dökülmesi çok garibime gitmişti. Sonra öğrendim ki, gazinonun çiçekçisi attırıyormuş. Onca yıllık meslek hayatında onu öpen tek artist benmişim de, onun için beni böyle ödüllendiriyormuş.’’

El hak, kahraman Türk erkekleri Haydar Paşa'nın güzel gelinine ellerinden gelen konukseverliği göstermişlerdi o tarihlerde.

‘‘Yener, inan bana hayatıma kocamdan başka hiç bir erkek girmedi, hiç bir Türk erkeği de bana elini süremedi. Sana komik bir anımı anlatayım. İstanbul'da kaldığımız oteldeki odamızın telefonu çaldı, ben açtım. Çok genç bir ses; ‘Sana aşığım, bu gece seninle beraber olmak istiyorum' dedi. Ben de; ‘Sana gelinceye kadar önümde çok uzun bir liste var, ayrıca sen daha çok ufaksın' deyip telefonu kapattım.’’

Sormak bugüne kısmetmiş. Christine, iki yıl önce vefat eden eşi Jean Yves Haydar'ı hiç aldatmış mıydı?

‘‘Bu soruna cevap veremem Yener. Bizler aptal birer karı koca değildik. Birbirimize hiç yalan da söylemedik. Bu yanıtımı istediğin gibi yorumlayabilirsin.’’

Kocasının çektiği erotik fotoğraflar hala arşivlerde olmalı. Siyah derili adamlar tekneyi kullanıyor, kıç tarafta bizim gelin ağzında uzun bir ağızlık, sanki bir jinekolog odasında.

‘‘Kocamın objektifleri karşısında çalışmak çok kolay oldu benim için, ikimiz de çok rahattık. Orada karı-kocalık kalkıyor, profesyonel bir iş yapılıyor. Çıplak fotoğraf çektirmemi Penthouse'un yayın kurulu başkanı bana teklif etmişti, işin ucunda büyük para da vardı. Çekimler süresince Afrika'da hem seyahat yaptık, hem de karı koca çok güzel para aldık. Zaten kocamın dışında kimseye çıplak poz vermedim.’’

En yakışıklı Türk erkeği diye sorunca Christine düşenmedi bile.

‘‘Film çevirdiğim Cüneyt Arkın'ı çok beğenmiştim, hálá da yakışıklı bir adam.’’

Gelelim şu yazarlık konusuna. Sanırdık ki böylesi aşamalar yalnızca Türkiye'de olur.

‘‘Yıllar önce kocam yaşadığı inanılmaz ilginç olayları saatlerce bana yazdırırdı. Anlattıkları sanki vahiyle geliyordu ona. Ben de onları bir güzel toparlar, hikaye haline getirirdim. Gelecek yıl onları ikinci romanım olarak yayınlayacağım. Bir gün bana çok güzel yazdığımı, kendi eserini kendimin rahatça yazabileceğini söyledi. İşte o gün yazar olmaya karar verdim.’’

PIGALLE GÜNLERİ

1950'lerin Paris'inde Pigalle. Kadın peşinde koşan müzizyen bir baba, üzüntüsünü kristal küreye bakarak gidermeye çalışan falcı bir anne. Ve çocukluğa veda eden kızları Simone. Romanına adını verdiği Simone bizim gelin hanım olmalı.

‘‘Evet Yener, 20 yaşına kadar Pigalle'de yaşadım. Romanımın kahramanı Simone da orada yaşayan biri. Bilirsin, ilk romanlar hep biraz otobiyografik çalışmalar gibi olur. Elbetete bu romanımda benim Pigalle'deki günlerimden bazı izler, olaylar var ama, Simone bire bir ben değil. Romanım televizyon ve gazetelerde çok güzel kritikler aldı, almaya da devam ediyor.’’

MADONNA AJDA ARASI

Christine aslında tiyatro oyuncusu. Uzun yıllar Eddie Constantine'le birlikte sahneye çıkmış. Şimdi haftada üç gece Paris'te bir Brecht oyununda kılıktan kılığa giriyor, büyük alkış topluyor. Sigarasını yakarken gözlerine şöyle bir baktım, ne demek istediğimin hemen anladı.

‘‘Yeniden evlenmeyi asla düşünmüyorum. Yaşıma göre çirkin bir kadın değilim ama, çıplak pozlar verecek yaşı da geçtim. Sen şimdi bana yaşımı da sorarsın, Madonna ile Ajda'nın arasındaki bir yaştayım, gerisini sen bul. Hiç estetik operasyon geçirmedim. İhtiyacım olduğu zaman tereddüt etmem. Mesela 9 yaşımdayken burnum kırılmıştı, bütünüyle yeni baştan yapıldı.’’

Ayrılırken daha bir alıcı gözüyle baktım gelin hanıma, camii biraz yıkılır gibi olmuş ama mihrap yerinde sapasağlam duruyor. Asansöre binerken Sezen Aksu'nun şarkısıyla veda öpücüğü kondurdu yanaklarıma; ‘‘Kimselere İnancım kalmadı Benim’’...



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!