Zeynep BİLGEHAN / Fotoğraflar: Levent KULU
Oluşturulma Tarihi: Ocak 09, 2018 23:10
Onlar yetiştirme yurdunda büyüyen üç kişi. İş güç sahibi olup aile kurdular, çocukları oldu. Yıllar sonra yetiştirme yurtlarındaki başka çocuklara koruyucu aile olup onların hayatlarını değiştirirken yürekleri ısıtan hikâyelere imza attılar.
TÜRKİYE’de çeşitli nedenlerle ailelerinden ayrılıp devlet korumasında olan 14 binden fazla çocuk var. Yaklaşık 6 bin çocuk Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın
koruyucu aile hizmetinden faydalanıyor. Koruyucu aileler arasında yer alan 42 ismin ise farklı bir özelliği var. Onlar da çocukluklarını benzer şartlarda geçirmiş, yetiştirme yurtlarında büyümüşler.
Çocukken devletin korumasına giren bu isimler kendi hayatlarına yön verdikten sonra benzer şartlarda büyüyen çocuklara kol kanat germek için koruyucu aile olmuşlar.
MUTLU BİTEN DAVALARLA BAŞLADI
EMİNE Arıkan (30), görme engelli bir baba ve bedensel engelli bir annenin çocuğu olarak Elazığ’da dünyaya geldi. Ailesi, maddi imkânsızlıklardan onu dokuz yaşındayken erkek kardeşiyle beraber yetiştirme yurduna verdi. 10 yılını devletin yetiştirme yurdunda geçirdi. Bu süreci, “Mutluydum ama sevgi eksikliği vardı” diye anlatıyor.
Liseden sonra yurttan çıktı. Adliyede mübaşir oldu. Elazığ’da bir kurye firmasında çalışan Oğuzhan Arıkan’la evlendi. Emine Arıkan mutlu evlerine minik Ayaz’ın nasıl eklendiğini şöyle anlatıyor:
'ÇOK MUTLUYUZ' DERLERDİ“Yurtta gönüllü ailelerin gelip çocukları aldığını görürdüm ve ‘İleride ben de gönüllü anne olmalıyım’ derdim. Oradakiler aile sevgisine muhtaç. Adliyede evlatlık davaları olanlar salondan hep yüzleri gülerek çıkıyordu. Onlara ‘Ne hissediyorsunuz, kendi çocuğunuz gibi mi oluyor’ diye sorduğumda hep ‘Çok mutluyuz’ cevabını alırdım.”
‘SICACIKSIN ANNECİĞİM’Arıkanlar beş yıllık evli olmadığından bir çocuğu evlat edinme şartını yerine getiremiyordu. Ancak koruyucu ailelik için uygunlardı. Oğuzhan Arıkan sonrasını şöyle anlatıyor: “Etrafın ne diyeceğini düşündük ama Ayaz’ı gördük ve aşık olduk! Allah razı olsun nurtopu gibi güzel bir çocuk karşımıza çıktı.”
Şu an beş yaşında olan Ayaz daha önce iki kere yurda bırakılmıştı. Ailesi kendisini görmeye gelmiyordu. İki buçuk yaşında evine geldiği Arıkan ailesiyle üç yıldır beraber. Emine Arıkan duygularını, “İlk gün ayaklarım yerden kesildi. Sevgiye çok muhtaç, kendi de sevgi dolu bir çocuk. Biri onu sevince o da tapar gibi karşılık veriyor. Bir sefer bana ‘Anneciğim sıcacıksın’ demişti” diye anlatıyor. Çift, Ayaz’a bir de kız kardeş düşünüyor.
GEÇİCİ DEĞİL KALICI YUVAŞeref Köşük (44), Çorum’un bir köyünde çiftçi ailenin ikinci erkek çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası, Şeref bir aylıkken vefat etti. Kendini Çankırı’daki yetiştirme yurdunda buldu. Sekiz yıl burada kaldıktan sonra astsubay okulunu kazandı. 1992’de mezun olup Ankara’ya taşındı. Sevgi Hanım’la evlendi. Üç çocukları oldu; Muratcan (23), Büşra (21) ve Ahmet (10). Aile görev sebebiyle yıllarca memleketin çeşitli yerlerinde yaşadı. Emekliliği yaklaşırken
Köşük hep aklında olan bir fikri eşine açtığını söylüyor: “Yurttaki çocuklarla kalıcı yakınlıkta olmak istiyordum. Küçük oğlum beş yaşına gelince eşime bir çocuğa koruyucu olmak istediğimi söyledim.”
Eşi Sevgi Hanım yurda yaptıkları ziyareti anlatıyor: “14 aylık Dilara’yı görünce kalbimiz eridi. Eve geldiği ilk gün bayram gibiydi. Genç evlenip hemen çocuk yaptığımızdan anne-babalığı tam tadamamıştık.”
Bebek Dilara’nın anne ve babası genç yaşta kaçarak evlenmiş. Anlaşamayınca altı aylıkken Dilara’yı kuruma vermişler Dilara’nın dördüncü çocuk olarak eve gelmesine en çok Köşük ailesinin kızları Büşra sevinmiş. Büşra, “Süsleyebileceğim, beraber kek yapabileceğimiz bir kız kardeş istiyordum. Çok mutlu oldum” diyor.
Aradan beş yıl geçti. Aile Antalya’ya taşındı. Büyük oğul Murat Hava Kuvvetleri Okulu’na gidince evde bir yatak boşaldı. Şeref ve Sevgi Köşük, iki buçuk yıl önce yeniden yurdun yolunu tuttu. Bu kez beş aylık Emir bebek ailelerine üye oldu. Şeref Köşük değişen hayatlarını şöyle anlatıyor: “Başta kıskançlıklar olsa da her şey rayına oturdu. Dilara’ya beş yaşından itibaren nasıl geldiğini anlattık. Emir’le yumuşak geçiş oldu. Hep beraber pikniğe mi gitsek, ormana mı, denize mi diye konuşuyoruz. Emekliliğimizi çocuklarımıza adadık.”
BEN DE SENİN GİBİYDİM KIZIM
İBRAHİM Yalgın (47) Çorum’a bağlı bir köyde çiftçi ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir yaşındayken annesini kaybetti. Babası yeniden evlenmek isteyince çocukları ‘dağıtmaya’ karar verdi. İbrahim Çorum’daki Kale Yetiştirme Yurdu’na verildi. Bir aile onu evlatlık almaya geldiğinde hayatta bir babasının olduğunu öğrendi.
İlkokuldan sonra okuyamadı ama bu onu durdurmadı: “Kendimi zanaata adadım. Kaynakçı oldum. 18 yaşında yurttan çıktım. Erzurum
Atatürk Üniversitesi’nde vasıfsız hizmetli olarak göreve başladım. Geç de olsa okumanın faydasının olacağını gördüm. Devlete vasıfsız değil vasıflı hizmet etmek istedim.”
Yalgın kendi imkânlarıyla önce ortaokulu, ardından liseyi ve en son iki yıllık üniversiteyi bitirdi. Bu esnada Hanım Yalgın’la evlendi. Çocukları Gökhan (23) ve Gökçe (16) dünyaya geldi. 20 yıl sonra Çorum’a döndü. İlk iş olarak kaldığı yurda gitti: “Beni devlet büyüttü. Sayesinde maaşım yerinde, kendi ailemi kurdum. Karşılık vermek istedim. Maddi bağış yaptım ama tatmin olmadım. Eşim koruyucu ailelikten haberdar olmuş. Çocuklarımız da onayladı. Akrabalar ‘Ne gerek var, kendi çocuğun var’ diye karşı çıktıklarında ‘Siz anlayamazsınız, orada yaşayan benim’ dedim.”
2012’de üçüncü çocukları altı yaşındaki Kiraz’a kavuştular. Kiraz, üç yıl annesiyle cezaevinde yaşadıktan sonra altı aydır devletin koruması altındaydı. Hanım Yalgan, “Üçüncü çocuk istiyorduk ama yaşımız geçmişti. Kızımızı görür görmez ısındık. Tatlı dilli, bıcır bıcır... Evimize yeni bebek heyecanı geldi” diye anlatıyor. O günden bugüne dört yıl geçti. Dördüncü sınıfa giden Kiraz’a babası her konuda destek olduğunu anlatıyor: “Kızıma ‘Ben de senin gibiydim, senin ne çektiğini biliyorum’ diyorum. Derslerinde, her şeyinde bütün imkânlarımla yardımcı oluyorum. Büyüdüğünde daha iyi anlayacak.”
BABAM BİSİKLETE BİNMEYİ ÖĞRETİYORKiraz, ayda bir defa annesini cezaevinde ziyaret ediyor. Yeni yuvasında mutlu olduğunu söylüyor:
“Yurtta arkadaşlarım vardı ama burası daha iyi oldu. Başta çekindim, sonra alıştım.
Çarşıya gidiyoruz, ablamla
film izliyoruz, abim derslere yardım ediyor. Babam bisiklete binmeyi öğretiyor.”