Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır! Ve o satıh... Bütün hayattır

Güncelleme Tarihi:

Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır Ve o satıh... Bütün hayattır
Oluşturulma Tarihi: Aralık 31, 2017 21:12

Yeni yılın ilk gününde yine Türkiye’nin neşesi Cem Yılmaz’layız. Dün ‘Arif v 216’ filmini konuştuk; cuma günü vizyonda. Bugün daha kişisel, daha derin konulara gireceğiz. Mizaha, ünlü olmaya, siyasete, evliliğe… Cem’e kulak verin. Çünkü o her birinizin ne düşündüğünü çok önemsiyor. Hepinize iyi eğlenceler ve çok iyi seneler!

Haberin Devamı

Çok güldüm, geçen akşam sosyal medyada oturup herkese cevap yazmışsın…

Hepsine yazmadım. Onda biri falan.

Borç isteyene “Veremem kusura bakma” demişsin. Biri “Viskiyi içip yazıyorsun” diye yazmış, “Viski içsem senle mi muhabbet edicem? Manyak mısın sen?” demişsin!

Hahaha! Çok iyi değil mi o? Ama çocuk çok iyi niyetli ya. “Vurdun viskiyi, konuşuyorsun” diyor. Ulan viski içsem niye senle konuşayım ya!

Ne kadar önemsiyorsun insanların ne söylediğini?

Çok önemsiyorum. Arkadaşlar, ben normal bir insanım, emin olun. Adamı hiç olmadığı bir yere koyup oradan indirmeye çalışmak büyük bir zahmet. Bu zahmete niye giriyorsunuz? İlişkimiz imajlarla olmamalı, insani olmalı. Bunun çabasını veriyorum.

Herkesi ikna etmek mi istiyorsun?

İnsan gibi yaşamak istiyorum. Marka olarak yaşamak istemiyorum. Sosyal medyada çocuk bana “Abi sana yakıştı mı?” diyor. Dostane bir hatırlatma olarak alıyorum ve o tonda cevap veriyorum; “Bence yakıştı” falan.
kafaya takıyorum, çünkü...

Haberin Devamı

Takıyorsun yani kafana…

“Bunları kafaya takma” demek, Kafka’ya “Bu kadar da karamsar olma ya!” demek gibi bir şey. “Abi filmin çıkacak, insanlarla papaz olma” gibi bir sosyal medya idaresi bizim kuşağın işi değil. Biz öyle insanlar değiliz. İşimizin işçisiyiz. Başka ayıran hiçbir şey yok.

Bir şekilde suçlandığını mı hissediyorsun?

İnsanların sınıf ayrımını yalnızca şöhretler üzerinden konuşması komik. Ben sana iyilikten başka bir şey yapmıyorum. Bir artist kalabalığa ne kötülük yapabilir? Böyle hissetmelerini istemiyorum. Dürüstçe sorsa, arada süslü bir dünya olmadığı için hemen çözümleniyor. Bunu niye mi kafaya takıyorum? Kalabalıklaşmak için.

Hepsine saygı duyduğun için…

Tabii ki herkes önemli. Diyor ki, “Abi sen çok farklısın.” Oğlum sen de farklısın! Ben de bir mücadele içindeyim. Boş bir A4 kâğıt alıyor ve yazıyorum.‘G.O.R.A.’daki Arif’in arkadaşı robot, ‘Pinokyo’ masalındaki gibi gelir ve “Ben de insan olmak istiyorum” der. Bu da bir iş işte.

Biri “Abi, hayat sana güzel, biz sinek gibi yaşıyoruz” diye yazmış. “Ya yapma böyle, haksızlık etme kendine” diye üzülmüşsün.

Haberin Devamı

Benim de kendimi öyle hissettiğim zamanlar oldu. Bunun tedavisini yanlış yerde arayanlar var, ona üzülüyorum. Diyor ki: “Abi tabii, sen ünlüsün.” Tamam da nasıl oldu bu iş? Çabayla, mücadeleyle oldu. İlla dramatik, acıklı bir mücadele olması gerekmiyor ki. Güle oynaya da olabilir ama yine de işini iyi yapmakla ilgili bir çabayla oldu.

Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır Ve o satıh... Bütün hayattır

Fotoğraf: Muhsin Akgün/ StudIos - Çekim yeri: Raffles Hotel

NEREDE DURDUĞUM BELLİ AMA İLLA BİR ŞEY SÖYLE DİYORLAR!

İzliyor musun, Amerikalı komedyenler Trump sonrası çok politize oldular.

Lider taklidine alerjim var. Tamamen evcilleştirme operasyonudur.

Politik mizah yapman yönünde baskı hissediyor musun? Ekşi Sözlük’te ‘Cem Yılmaz’ın siyasi mizah yapmaması’ başlığı altında 21 sayfa var.

Haberin Devamı

Bunu bahane gibi algılıyorlar: Politik mizah meselesinin yüz yıllık tarihine bakıyorum, orada bir işlev olmadığından dem vuruyorum. Güncel, spesifik ve kişileşmiş bir mizah istiyorlar. Bunda bir fayda görmüyorum. Sadece iki işlevi var. İletişim kanalını tamamen kapatıp slogan atmak ve evcilleştirmek. “Bahadır Baruter Lombak’ta niye politik espriler yapmıyor” diye sormak gibi. “Selçuk Erdem neden kuzular üzerinden şu belediye başkanının şu gün, şu dakika yaptığını eleştirmiyor” gibi. Ben sevdiğim şeylerle şakalaşmaktan hoşlanıyorum. Siyasetle ilgili sıcak, sevimli, güzel, anlamlı hiçbir şey gözlemlemedim hayatım boyunca. Bu yeteri kadar politik bir cevap.

Haberin Devamı

Tatmin oluyorlar mı bu cevaptan?

Hayır tabii. “Yok, yok, o değil… Söyle, söyle!” Ne söyleyeyim? “Sevmiyorum” diyorum işte. “Yok, yok! Daha spesifik ol!” Bırak şimdi spesifiği, ben seni de sevmiyorum! İnsan meramını insan kazanmak için söyler. Yoksa benim yaşam şeklimle, şunla, bunla, nerede durduğum belli. Ama istiyor ki, illa bir şey söyle!

EVRENSEL OLMAK GİBİ BİR DERDİM HİÇ OLMADI

Mesela ben özellikle yurtdışında hep senin mizahını paylaşmak istedim. Yani insanlara tercüme edip, “Bak, kaçırıyorsunuz” demeyi. The Guardian’da bir eleştirmen GORA için, “Ben çok anlamadım ama Türkler çok gülüyor” demiş. Mizahın dünyada anlaşılıyor mu?
Bununla ilgili bir gayretim olmadı. Olmayınca yürümez, anlamlı da bulmuyorum.

Neden?

Haberin Devamı

Bu neyle ilgili biliyor musun? Biz başka kültürlere çocukluğumuzdan beri çok kredi açmış bir kuşağız. Ömrüm Chaplin’den tut, Seinfeld’e kadar anlama çabasıyla geçmiş. “Robin Williams senden daha evrensel bir adam” diyemezsin. Evrensel olan, Robin Williams’ın içinde bulunduğu kültür. Emperyalizmle ilişkili hali... Ben onu tüketmek durumundayım, zevklerim öyle gelişmiş. Ama komedimin nasıl olduğunu Yeni Zelandalı bir arkadaşımla tatile gittiğimde anlıyorum. “Hayatım boyunca bu kadar gülmedim” dediğinde...

Russell Crowe dedi mi bunu?

Demez olur mu! Zaten pek esprili bir adam değil! Evrenselliği bu tür şeylerle test edebilirim. Hollywood’da yaşamıyorum. Orada seçmelere girmedim ki ne kadar esnek, yetenekli ya da iyi bir oyuncu olduğumu bilsinler. 45 yaşından sonra da niye gideyim?

EVLİLİK MÜESSESESİNİN ÇALIŞTIĞINI GÖRMEDİM

Bekârlık nasıl?

Ona ‘single dad’ (bekâr baba) denir. Çok kısa evli kaldım ne yazık ki. Ayrılacağımı düşünmüyordum doğrusu. “Bekarlık sultanlıktır” lafının anlamı olduğunu sanmıyorum. Ama bu lafı diyen herhalde evlidir.

Hahaha!

Geçenlerde bir Amerikan esprisi duydum:

-Evli misiniz? Evliliğinize hareket mi getirmek istiyorsunuz?
-Evet.
-Boşanın!
Karmaşık bir konu. Alaycı yaklaşacak kadar uzaklaşmadım meseleden henüz.

Evlilik müessesesine bakışın nasıl şu anda?

Bilmiyorum, ben çalıştığını görmedim yani.

Eski eşin Ahu Yağtu'yu filmde ‘fettan kadın’ yapmışsın. Bunda bir espri mi var yoksa?

Tipi ona müsaitti yani, ben ne yapayım?

Epey iyi oynamış.

Tabii ki. Bazen bir araya gelmelerimizi, tatil yapmamızı kaba bir şekilde “Vay be, medeniyete bak” diye pohpohluyorlar. Bu gayet insani. Eski sevgilime rol teklif etsem ayıp mı karşılanır diye düşünmem. Kendisi öyle düşündü mü bilmem. Sevinçle karşıladı ve gayet iyi çalıştık. Severek oynadı. Tipi yakışıyor çünkü kendisi zaten 60’larda yaşıyor (Ahu Yağtu, vintage moda tasarımları yapıyor).

Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır Ve o satıh... Bütün hayattır

HAYAT YUKARI GİTMEZ HAYAT TAM DA BURADA

Senin için her şey mizah dergilerinde başladı değil mi?

1991’di sanırım; Freddie Mercury’nin öldüğü gün, Boğaziçi Üniversitesi’nde sıcak şarap dağıtılıyordu! Hüzünlü bir gündü. Girdim telefon kulübesine, ‘Deli’ dergisini aradım. Makara konusu olmuştu. Bir yıl sonra ‘Leman’ dergisine gittim, öyle başladım.

Şansın yaver gitmeseydi Antalya’da turizmle filan uğraşıyor olacaktın herhalde…

Tabii canım, yüzde bin. Sorun olmazdı ama. Hayalleri olan biri olmak gerçekten iyi değil.

Nasıl?

Emel olabilir ama ‘hayaller’ denilen şey, “Bir gün gelecek!” gibi. En nefret ettiğim şey bu. “Başarmış” olanlarda bile bunu görüyoruz.

Sonu yok çünkü…

Üniversiteye söyleşiye gidiyorsun, gerginler. Geçen sene bu okula girmeye çalışıyordun ve kazandın, buradasın. Şunu bir kutla! Kutlama hissi bizim milletten alınmış. Hep, bir sonra ne var? Hayat yukarı doğru giden bir şey değil ki, hayat burada.

Öyle valla…

Atatürk’ten örnek vereyim: Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh, bütün hayattır! Filmlerde gariban adam kostümü giyiyorsun, o oluyorsun. Şatafatlı bir kostüm giyiyorsun, o da sen oluyorsun. Hayat öyle bir şey işte. “Hayat çıkılması gereken bir merdiven”. Hayırdır abi, nereye gidiyoruz?

KENDİNİ SEVMEYE KİLİT VURMUŞLAR

Niye böyle?

İnsanlar kendilerini sevmiyorlar. Doğu kültüründe kendini sevmeye kilit koymuşlar. Tevazu diye bir şey kilitlemişler. Tevazu, yaptıklarına sevinmemek değil ki; kapasitenle mutlu olmak…

“Türklüğün mizahını yapıyor” diyenlere itiraz etmişsin. “Bu işin ülkesi olmaz, espri tektir” diyorsun.

Topyekûncülük rahatsız ediyor; İtalyanlar hırsızdır, Türkler tembeldir… Kim? İsim ver! “Bizim insanımız şöyle” demek çok ucuz. Gençliğimizde bu tufaya düştük, ‘Türkler uzayda’ filan. Bizim millet tembeldir… E bu güzel işleri kim yapıyor? Amerika yanmış…
E tamam da Ay’a kim gitti? Fransızlar çok snob… Pasteur ne olacak? “Uuu, ben bunu pastörize etmiyoğuum” mu diyecek? İngilizler soğuk… Hayırdır, ne yaşadın?!

POLİTİK MİZAH MESELESİNİ NASREDDİN HOCA’YLA GÖRÜŞTÜM

Son dönemde Türkiye’de mizah malzemesi bulmakta da zorlanıyor musun?

Hayır abi. Gençliğimizde derlerdi, “Sokakta mizah var.” Evet, doğru tabii ki ama evde yok mu? Yüzlerce utangaç, asosyal karikatürist ne olacak?

Hahaha, doğru vallahi…

Mesela şu vardır: “Halkın arasına karışacaksın ki oradan espriler alacaksın.” Ne demek bu? Halkın arasına karışmam için halktan biri olmamam gerekir. Haa, karışıyorum ama sonra çıkıyorum, öyle mi? Nasreddin Hoca fıkrasında bile belli olan politik söylemi 2017’de söylediğin zaman insan utanıyor. Nasreddin Hoca diyor ya; bizim gelip gelebileceğimiz en son yer orası: “Bence sen de haklısın.”

Neden öyle diyor?

Bunu konforu için söylediği düşünülebilir. Ama demek ki herkesin konfora ihtiyacı var. Timur fıkrasını unutuyorlar:
-Hoca ya! Bir söyle de şuna filleri alsın!
-E, siz söyleyin!
Ben o hikâyeyi gördüm abi. Filmlerimde zaman makinesiyle yolculuk yapıyorum. Biliyorum oraları. Nasreddin Hoca’yla konuştum, bana dedi ki: “Abi, hiç karışma. Ben gittim Timur’un önüne, kimse yoktu arkada…”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!