Güncelleme Tarihi:
Gizlilik lafın gelişi, yanıt herkes için malum. Lazkiye’nin ışıklarının görülebildiği Samandağı sahilinde bölgenin ileri gelenleriyle sohbetteyiz. Suriye’deki ateş Hatay’ın her köşesinde hissediliyor. Sadece Hatay kültürel, etnik ve mezhepsel doku açısından Halep’in izdüşümü olduğu için değil; sadece sınırın ötesinde düşen her can buradakilerin akrabası olduğu için de değil. İç savaşın alev topları Hatay’ın Suriye ile 194 km’lik sınırından aymazsa Suriye içlerine yuvarlandığı için; özellikle Sünni beldelere ya da köylere yerleşen ‘küresel cihatçılar’ın burayı Türkiye’nin Peşaver’ine çevireceklerinden korktukları için…
Edipoğlu’nun “Silah ve savaşçı geçişi buradan sürdükçe savaş bitmez. Çünkü gece otobüslerle operasyona götürülen militanlar sabah geri dönüyor. Orada kalmadıkları için de temizlenmeleri mümkün olmuyor” sözleri Hataylıların ortak kanaati. Yeşilpınar Belediyesi’nin ‘Barışa Çığlık’ forumuna davetli olarak gittim ve kısıtlı zamanda hikayelerin peşine düşme ve teyit etme fırsatı bulamadım. Ama konuştuğum insanlar milletvekili, belediye başkanı, parti teşkilatı lideri, doktor, işadamı ve yerel gazeteciler... İlk bakışta şehir efsanesi izlenimi veren anlatıları onlardan da dinleyince mesele ciddiyet kazanıyor.
‘MİT’ten kimlik’
Kaygıların başında yabancı savaşçılar geliyor; Hataylıları ürküten Libyalı, Pakistanlı, Afgan, Çeçenler… Parayı bastıran yabancılar Sünni bölgelerde ev kiralıyor. Yerel bir gazeteciye “Yabancı varlığı biraz abartılı mı” diye sordum, cep telefonundan çektiği selefinin görüntüsünü gösterdi. Uzun sarıklı, bıyıksız ve entarili selefilerin görüntüleriyle durumu karikatürize etmek niyetinde değilim. Ama mesele görüntünün ötesinde. Edipoğlu 2 olay aktardı: “3 ay önce Libya’dan Hatay’a özel bir uçak indi. MİT görevlileri Libyalılara havaalanında yeni kimlik düzenleyip Ankara’ya götürdü.”
İkincisi şu: “İskenderun’a bir gemi yanaştı. Yolcu gemisi değildi. 26 Libyalı geldi. İsim listesi elimizde. Bunları emniyet karşıladı. Adım adım izlettim, validen takip edilmesini istedim. Israrlı telefonlarım sonucu polisler artık bir noktada durdurmak zorunda kaldı, sorun yok deyip bıraktı. Bu kişiler Antakya Oteli’ne yerleştirildi.” Yetkililerin “Gezmeye geliyorlar” izahatı büyük bir gülümsemeyle karşılanıyor. Sivillerin kaldıkları dışındaki kamplar muamma. CHP’li Hurşit Güneş, Barışa Çığlık etkinliğinde “İzin aldığımız halde beni Apaydın kampına sokmadılar.Apaydın karanlıkta kalmamalı” diyerek meseleye dikkat çekti.
Anlatılanlara göre ‘Apaydın dışında Islahiye (Antep) ve Kilis’te askeri eğitim kampları var. CIA işlerini Apaydın’dan yürütüyor. Ayrıca sınırda gizli kamplar sözkonusu.’ Edipoğlu kaçırılan Lübnanlıların buralarda tutulduğuna inanıyor.
Erdoğan’ın misafirleri’
Düne kadar kuş uçurtulmayan sınırda denetim hak getire. Hataylılara göre Yayladağı’nda üç köyün yanı sıra Reyhanlı ve Altınözü’nden silah geçişi sağlanıyor. Ağır silahların sokulmasında Reyhanlı’daki Cilvegözü ile Kilis’teki Öncüpınar kapısı tercih ediliyor. Antakya’da gece ikiden sonra elektrikler kesiliyor ve camları karartılmış otobüslerle savaşçılar sınıra taşınıyor. Bu turlar gece operasyonları için... Otobüsler gidiyor bu kez ambulanslar yaralı taşımaya başlıyor. Hastanelerin durumu zaten afişe oldu.
Yaralılara öncelik verildiğinden muayene sırası beklemekten yorulan halkın ayağı devlet hastanelerinden kesilmiş. Tıbbi personelin yüzde 70’inin Alevi olduğu hastanelerde “Alevi doktor istemiyoruz” diyen muhaliflerin yol açtığı gerilimler de cabası. Konuştuğum bir doktor “Kendi aralarında Alevi doktor olmasın diye konuştuklarını duydum” dedi. Hastanelerde artan sorunlar nedeniyle artık bazı evler klinik olarak kullanılıyor. Özellikle ağır yaralıların tedavileri evlerde sürüyor. Halkı çileden çıkartan başka vakıalar da var: Lokantada yemek yiyip de “Erdoğan’ın misafiriyiz, hesabı ona yaz” diyenler ya da minibüse para vermeden binenler. Bir otel çalışanı bu tür olayların tekerrür ettiğini söyledi. Ama halkın sabrı taşmış durumda ve bu tür olaylar kavgalarla sonuçlanıyor. Hataylılar ‘özelleştirilmiş’ bir savaşın tanıkları. Önceki gece Uzunbağ’da Hz. Hızır’ın türbesindeki yemekte ortak kaygı şuydu: “Alevi, Sünni, Ortodoks Arap, Ermeni kimse Türkiye’nin bu savaşın içinde olmasını istemiyor. Şimdilik aklıselim hakim ama an gelir geriye bir kıvılcım kalır. Alevi-Sünni birbirine girer.” Mazallah!