Güncelleme Tarihi:
Adli Tıp raporuyla ilgili açıklamalarda bulunan Ahmet Özal, "Ben 10 sene boyunca Başbakanlık Köşkü'nü de Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nü de gördüm. Benim şov yapmaya, dikkat çekmeye ihtiyacım yok, bu konuda hevesim de yok. Bunu yazan arkadaşlar buraların kapısını dahi görmemiştir" diye konuştu.
İŞTE AHMET ÖZAL'IN GÖSTERDİĞİ O FOTOĞRAFLAR
Turgut Özal gibi Eşref Bitlis, Cem Ersever, Uğur Mumcu, Çetin Emeç ile Madımak ve Başbağlar olayların aydınlatılması gerektiğini kaydeden Özal, ancak bu ölümlere ilişkin dosyaların zaman aşımı nedeniyle rafa kaldırılmasından endişe ettiğini söyledi.
''1998'DE KAN ÖRNEĞİ TALEP ETTİK''
Ahmet Özal, Özal'ın ölümüyle ilgili karanlıkta kalan bir çok yön bulunduğunu söyledi. Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunun kendisine ulaşan bölümlerini okuyan Özal, Turgut Özal'ın mezarının açılmasına, bu raporda yer alan iddialar üzerine karar verildiği hatırlattı.
Raporda da yer alan kan örneklerinin yok olduğunu ifade eden Ahmet Özal, aile olarak 1998'de kan örneklerini talep ettiklerini ve soğutucu arızalandığı için çöpe gittiğinin söylendiğini anlattı.
Bunun gibi bir çok örnek bulunduğunu anlatan Özal, “Hastaneye gittiğinde, tekrar hayata getirme sırasında verilen sodyum karbonat miktarı için doktorlar, 'Öyle bir miktar normal insanı bile öldürür' dedi. Kan değerleriyle ilgili bulunanlar ürkütücü” dedi.
Özal, babasının hastaneye giderken çekilen fotoğraflarını göstererek şunları söyledi:
BENİ ŞOV YAPMAKLA SUÇLADILAR
Babamın ölümü ve 93 yılının aydınlatılması için Meclis’te uğraştım. Önergem rafa kaldırıldı
Yıllar içinde mücadelem devam etti
Arkadaşlarım bile beni şov yapmakla suçladı
Ben 1999 yılında babamın vefatından 6 yıl sonra Malatya’dan bağımsız vekil seçildim
10 sene boyunca Başbakanlık da Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü de gördüm. Şov yapmaya ihtiyacım yok
Kartal Demirağ’ın babamı öldürmeye çalışması da yalan mıydı? Bununla ilgili çalışma var mı? Yok
Bu konunun açılması lazım. Yargılanan tek kişi Kartal Demirağ. O mu yaptı tek başına?
O GÜN AMBULANS YOKTU
Rahmetli vefat ettiği gün ambulans yoktu. Hasta taşıma aracı bulundu. 1970 model, 3. vitese geçmeyen ve yürüyemeyen bir araba getirildi.
İçinde hasta ayağa kalkamıyor, 40 derece açıyla oturabiliyor.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne haber verilmesine rağmen, buradaki insanlar tedavi için beklerken, nedense bir anda araç Hacettepe Hastanesi'ne götürülüyor. Hacettepe Hastanesi'nde kimsenin haberi yok, Çocuk Bölümü'ne götürülüyor. Çocuk Bölümü'nde büyük acile götürülüyor.
Korumalar 'Doktor' diye bağırıyorlar, çünkü doktor yok, çünkü haber de verilmemiş. Bazı ifadelere göre, orada yarım saatle 40 dakika arasında bekletiliyor. Karnını tutarak iniyor. Bunların şahitleri var.
Şimdi ben size şunu okuyacağım: Hacettepe Hastanesi'ne vardığında, o zamanki doktor Aysel (soyadını söylemeyeceğim, DDK raporunda var), 'Benim kanaatim hastaneye ölü geldi. Bütün müdahalelere rağmen geri döndürülemediği yönündeydi. Gördüğümde hiç bir canlılık emaresi yoktu. Nabız ve tansiyon alınamıyordu. Göz pupilleri dilate olmuştu, el ve ayaklarda morarma başlamıştı. Gözlemime göre, hastaneye getirildiğinde, en az 20-30 dakika önce ölmüştü. Veriler bu durumu gösteriyordu. Ne Köşk'te ne ambulansta müdahale yapılmıştı.'
BABAM, HASTANEYE VARAMADAN 20 DAKİKA ÖNCE ÖLMÜŞ
ÖLÜ HALİ VARSA SÖYLEYİN
Bir fotoğraf göstereceğim. Rahmetli hastaneye, çocuk bölümüne girerken. Ölü bir hali varsa, söyleyin.
Bu resim, AA'nın çektiği resimdir. 17 Nisan tarihinde ve arşiv numarası vardır.
Ayağına bakarsanız, ayağına basıyor, kollarından yardım ediyorlar.
Oradaki sağ ayak, rahmetlinin, sol ayak korumanın. Korumaları tanıyorum.
Bu ifadelerle ben de merak ediyorum ve soruyorum, hiç bir bilgim yok.
Bu hastane girişiyle ifadelerdeki hastane girişi benziyor mu? Merak ediyorum. Birinin bunu açıklamasını istiyorum. Bu, AA'nın fotoğrafı. Devletin ajansı.
30 DAKİKA ÖNCE ÖLMÜŞ İNSAN YÜRÜYEREK HASTANEYE GİREBİLİR Mİ?
O tarihlerde tabii bu resmin çok önemi yoktu. Şimdi önemi var.
17 Nisan ekspres baskı Milliyet Gazetesi.
30 dakika önce ölmüş bir insan, yürüyerek, yardım edilerek, kollarından tutularak hastaneye girebilir mi?
Tıbben bunu doktorlara soruyorum. Bu resmi ben çekmedim, bilmiyorum.
Türkiye'de hiç bir şey gizli kalmaz. Adli Tıp Kurumu raporu da Türkiye'de gizli kalmayacak.
Türkiye'de yeni bir yapı var. Bunlar ortaya çıkacaktır. Ancak bunların altında kalacak insanlar da olacak.
Aldığım tüm hakaretlere rağmen buraya kadar geldim. Bundan sonrası Allah'ın, adaletin takdiridir
ADLİ TIP RAPORUNUN AÇIKLANMASI LAZIM
Adli Tıp’ın bulguları var. Adli tıp’ın bilimsel bulgularının Türkiye’deki uzmanlara versinler, o zaman sonuçları değerlendirsin hocalar.
Raporun halka açıklanması lazım
Aile olarak raporu isteme hakkımız varmış. Müracaat yapıyorum, raporu istiyorum
BABAMIN SAÇ TELLERİNİ SAVCIYA VERECEĞİZ
Bu saçlar, çok spekülasyon oldu. Alınan saçlar, hatıra olarak, üstünden kesilerek, 3-4 adet saç alınmış. Bir veya iki tanesi annemde.
Savcının istemesine de gerek yok, elimizdeki saç tellerini gelecek hafta teslim edeceğiz.
Ancak bir insan saçı, 1 ayda uzar.
Bir zehir zerk edilmişse ve saçın içine zuhur edecekse saçın uzaması gerekir. O nedenle bu saçtan bir şey çıkmaz.
Şunu söyleyebilirim; o saç verilmiş olsaydı, bu mezar açılmazdı.
19 sene önce otopsi yapılmadı. Ailesinin karar verme hakkı yokken, adalete sorulmamış.
19 sene önce bu tezgahı yapanlar, kan örneklerini kaybedenler, otopsi raporunda ne çıkaracaklardı?
Bulunsa da yine yok edeceklerdi. Bir yerde bir hata yaptılar.
5 sene sonra tamamen kemik olması gereken vücudun bir bütün olarak çıkması, iç organlar dahil, o projeyi yapanları faka bastırdı.
Çünkü her türlü zehir bulundu. 19 sene sonra kemik ilikleri dahil, bu mucizedir.
Ben de çok düşündüm, en son şunu diyorum. 19 sene bu vücudun böyle bütün kalması Allah'ın işidir.
Bunu izah edebilen profesör de görmedim. Milli Piyango'yu vurdurmak daha kolay. Yüce Allah bu vücudu koruduysa bizim bulmamız için korudu.
Onu kapatmaya çalışanlar olursa çok ciddi gazabına uğrarlar, dikkatli olmalarını tavsiye ederim.
17 NİSAN’A KADAR DAVA AÇILMAZSA, DOSYA RAFA KALDIRILIYOR
Türkiye’nin gerçek karanlık yılı 93’le başlamıştır.
17 Nisan 2013 tarihine kadar dava açılmazsa veya soruşturma devam ettirilmezse, rahmetli Özal’ın şüpheli dosyası rafa kaldırılıyor. Çünkü zamanaşımına giriyor. 24 Ocak 2013’te Uğur Mumcu’nunki rafa kaldırılıyor. Daha sonra Adnan Kahveci’ninki, Eşref Bitlis Paşa’nınki Şubat ayında kaldırılıyor.
Bununla beraber bir sürü insanınkisi rafa kaldırılıyor.
Buradan sesleniyorum, faili meçhullerde kesinlikle zamanaşımı olmaması gerekir.
Zaman aşımının mecliste bir kanun değişikliğiyle kaldırılması gerekir. bu kanun değişikliğini Sayın Tayyip Erdoğan’dan AK Parti’den ve diğer partilerden rica ediyorum. Çünkü bu benim meselem değil sadece, bu mesele herkesin meselesi.
DENİZ GEZMİŞ’E DE İADE-İ İTİBAR
Merhum Başbakan Adnan Menderes’in idam kararının yok sayılmasıyla ilgili olarak iade-i itibar konusu var.
Aynı şeyin Deniz Gezmiş için de yapılması lazım.
“BU YAZI ÇIKARAMAZ”
“Bazı siyasetçiler rapor açıklanmadan Özal'ın eceliyle öldüğü yönünde beyanlarda bulundular. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?” soru üzerine Ahmet Özal, dönemin başbakanı, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, “Turgut Özal bu yazı çıkaramayacak” şeklindeki sözünün, Emin Çölaşan'ın bir yazısında yer aldığını belirtti. Özal, “Ben bunu Demirel, faldan mı, müneccimden mi öğrendi bilmiyorum. 'ABD'deki hastaneden, sağlığının iyi olmadığı söylendi' şeklinde ifadeler kullanıldı ancak Adli Tıp Kurumu raporuyla kalpten ölmediği de anlaşıldı. Peki bu insan neden öldü? Peki bazı insanlar öleceğini nereden biliyordu? Sayın Demirel, o dönemde başbakandı. Belki bazı bilgiler aldı. Peki neden istihbaratlarla paylaşmadı? Ancak bunlar şu ana kadar hiç sorulmadı” diye konuştu.
Ahmet Özal, babasının ölümüne ilişkin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e de yönelik baskı olduğuna inandığını ifade etti.
“BABAM DİNLENİYORDU”
Ahmet Özal, babasının dinlenildiğini ve her ay yapılan aramalarda, 5-6 dinleme cihazı bulunduğunu dile getirdi.
“MUHAFIZ ALAYI KOMUTANI HASAN IĞSIZ”
Türkiye'deki derin yapının halen çözüldüğüne inanmadığını, “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarıyla derin yapının “kendi çocuklarını” harcadığını kaydeden Özal, “Başka bir şey daha söyleyeyim. Muhafız Alayı'nda 2 bin asker, 2 tane tam donanımlı ambulans vardır. Muhafız Alayı Komutanı kim biliyor musunuz? Bugün Ergenekon davasından yatan Hasan Iğsız. Bunları bir araya getirmeye çalışın” ifadelerini kullandı.
“SUİKAST SIRASINDA ATEŞ EDİLMEDEN DALAN YERE YATMIŞ”
Özal, “Babanız yıkanırken, Korkut Özal, siz, çocukları ve ilginç şekilde Bedrettin Dalan vardı. Bu konudaki görüşünüz nedir?” sorusuna “Ben de şimdi o konuyu çok merak ediyorum. Hatta bir yerlerde okudum, suikast sırasında ateş edilmeden önce Bedrettin Dalan yere yatmış. Bazı iddialara göre, Kartal Demirağ ateş etmek için bir gazetecinin sırtından siper almış. Araştırırsanız bulursunuz” yanıtını verdi.
“Ergenekon” ve “Oda TV” davası sanıklarından Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün, “Türkiye'de iki tür siyasetçi vardır. Biri maksimalist, diğeri minimalist. İki maksimalist siyasetçi vardı Türkiye'de, biri Atatürk, diğeri Özal, geri kalan hepsi minimalist ve korkaktı” şeklindeki sözlerini de hatırlatan Ahmet Özal, Özal'ın izlediği dış politikanın da suikaste uğradığı ihtimalini güçlendirdiğini savundu.
Ahmet Özal, Turgut Özal'ın ölümünde sorumluluğu bulunan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını da sözlerine ekledi.