Güncelleme Tarihi:
Dava dilekçesinde, “Ölüm anlık değil, çektire çektire olmuştur. Cezaevi idaresi göz yummuştur” denildi. Avukat Hakan Günaslan tarafından mahkemeye sunulan dava dilekçesinde Ulaş Yurdakul’un dokuz ay boyunca dövülmesini ve işkence sonunda öldürülmesini önlemek için infaz koruma memurlarının önlem almadığı belirtildi. Müdürün gözetim ve denetim sorumluluğunun olduğu hatırlatılarak, “Cezaevi, hastanın tedavi edilmediği, hükümlülerin topluca birbirlerini öldüresiye darp edebildiği, birbirlerine ilaç içirebildiği, dışarıdan içeriye ilaç sokulabildiği bir yer haline gelmiştir” denildi.
Mevzuata aykırı şekilde mahkûmlar arasından bir kişinin koğuş sorumlusu olarak atandığının belirtildiği dilekçede, Yurdakul’un kaldığı C3 koğuşunda da Nihat Şen’in sorumlu olduğu ifade edildi. Yurdakul‘un, ‘ilgilenilmesi’ istenerek bu koğuşa verilmesinin, vücudundaki darp izlerine rağmen tedavi edilmemesinin, dokuz aydır şiddet gördüğü halde önlem alınmamasının ve merdiven altında yatırılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ‘işkence yasağını’ düzenleyen üçüncü maddesi kapsamına girdiği anlatıldı.
Dilekçede şöyle devam edildi:
“Ölüm olayının olması bile başlı başına cezaevi görevlilerinin kusurunun göstergesidir, ölüm anlık bir hareket değildir. Ulaş’ı ölüme götüren süreç düşünüldüğünde idare bu duruma bilerek göz yummuştur. Bilmiyor ise o halde durum yine cezaevi açısından daha da vahimdir. Görevlilerin varlığı yokluğu belli değildir, cezaevini koğuş mesulleri yönetmektedir ya da onları cezaevi idaresi yönlendirmektedir. Ailesi, Ulaş’ın bedenini teslim aldıklarında, onu defnederken bedenindeki izleri görmüşlerdir. Onun işkence edilmiş vücudu ile karşı karşıya kalmışlardır. Gazetelerde ve internette katillerden birinin Ulaş’a duyulan kin ve nefreti, öldürmenin şeklini dinlemişlerdir. Ölüm anlık değildir, acı çektire çektire olmuştur.”