Hanım bakiydi bize o da şey edince bilmem

Güncelleme Tarihi:

Hanım bakiydi bize o da şey edince bilmem
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2009 00:00

Son durum raporunu verir gibi: “İşyerine geldik, her yeri sel basmış burada, şimdi servisten ineceğiz, ama kapılar açılmıyor”.

Haberin Devamı

Özlem Ünal: İlgi görmek için doğuda mı yaşamalı

Güldane Çiftçi: İşe girdi, üçüncü günde sel aldı

9 Eylül Çarşamba, sabah saat 08.00. İbrahim Can’ın telefonu çalıyor. Arayan tekstil fabrikasında çalışan eşi Nuriye Can. Kapıları açılmadığı için, sele kapılan servis aracında hayatını kaybeden 7 kişiden biri.

İbrahim Can biraz bekliyor, arka arkaya telefon ediyor ama, eşine bir daha ulaşamıyor. “Telefondan sonra biraz bekledim, sonra fabrikaya gittim, biri öldiydi, biri yukardaydi, polisler bırakmiy beni, başindan atiy, hastaneye git diy, gittik, 5 hastane gezdirdiler, hanım yok. Sele kapıldı, diyler.”

Acı gerçeği İbrahim’e arkadaşı söylüyor: “Senin hanım şurada ölülerin arasında yatıyor.”

Hayatın gerçeği

Üç katlı bir gecekondunun giriş katında, iki odalı bir yerde oturuyorlar. Ayda 250 lira kirayla. Oğlu Zafer ile birlikte:
“Bizim hanım eskeri ücret alıyordu, ama mesai alıyordu, çok çalışıyordu. Ben arkadaşımın yanındayim, sağlam fabrikada değilim yani. Bazen bir alıyorum, bazen hiç para yok. Yani, bize hanım bakiidi, şimdi o da şey edince, bilmem artık.”

Nuriye-İbrahim çifti on dört yıldır evli. Oğulları Zafer liseye gidecek, ama orada da başka bir sorun var. Zafer:

“Bize genellikle annem bakıyordu, babamın parası bize yetmiyordu. Ben şimdi liseye gideceğim, daha başvurmadık, söylediklerine göre, liseye kayıt için para istiyorlarmış”.

Bu kayıt meselesi karışık. İnönü Mahallesinde dolaşırken, rastladığım en yoğun sorunlardan biri. Milli Eğitim Bakanlığının el atması gereken bir sorun. Çok şikayet var, belki insanlar şu anda daha duyarlı, belki biraz fazla dert yanıyorlar, ancak böyle bir sorun var.

6-7 ekmek

İbrahim ve Zafer’le evin önünde konuşuyoruz. Evde kadınlar Kuran okuyor, bu durumdaki kural, ‘erkekler dışarı’.
Konuşurken, bir yandan iftara hazırlık. Biraz peynir, biraz zeytin ve bir torbada 6-7 ekmek. Hepsi bu. Avuçlarımı sıkıyorum, dişlerimi kenetliyorum.

İbrahim devam ediyor: “Bugün karakola gittik, hanımın çantasını aldık, polis, davaci misin, diye soriy, ben, evet, diyim. Ben illa ki, bizim devletten avukat istiyim, her yere başvurcam. Başkalarının canı yanmasin için, devletten bekliriz”.

Nuriye Can’ı o fabrikada işe aldıran, İbrahim’in ablası: “Ablam da, o servis arabasından emekli oldi. Normal insan o arabada hava alamir, ama binceksin, mecbursun, yoksa işten atıldı mi, köti. O servis 95 yılından beri buraya çeki.” (Geliyor, anlamında)
Nuriye Can 8 yıldır bu fabrikada çalışıyor.

Şimdi Sinop Erfelek’te yatıyor, aile benim görüştüğüm gün dönmüş Erfelek’ten.

Hayat şimdi daha ağır.

Yıllık izinden döndü ertesi gün can verdi

Başsağlığına gelenler, kayınvalidenin evine gidiyor.
Ailenin bireyleri, Nebahat Salkım’ın cenazesini toprağa vermek üzere Zonguldak’ta.
18 yaşındaki kızı Nesrin, 15 yaşındaki kızı Betül ve eşi Coşkun Salkım’la birlikte, Nebahat Salkım 60-70 metrekarelik bir evde oturuyor. Coşkun muhtarın kahvesinde çalışıyor, Nebahat Salkım 13 yıldır fabrikanın kalite kontrol bölümünde. 38 yaşında.
Sabah erken saatte muhtarın oğlu Coşkun’a haber veriyor: “Servis arabasını sel aldı.”
Zonguldak’ta olduğu için göremedim, arada ne olduğunu dinlemedim, Coşkun’un annesi Servet Salkım’ın (kayınvalide) anlattığına göre: “Oğlum Adli Tıp’ta görmüş, öldüğünü orada öğrenmiş.”
Sonra feryatlar: “Yavrum, yavrum beniiim, dayanamıyorum.”
Yaşlı kadın inlerken, bir anda katılıyor, ne yapacağımı şaşırıyorum, evdeki çocuklar, gelinler yerinden fırlıyor, ilaç veriyorlar, birbirlerine sarılıyorlar.
Coşkunlar 6, Nebahatler 4 kardeş. Nebahat Salkım Zonguldak’a gidiyor yıllık iznine. 15 sonra dönüyor ve sel sabahı, izin dönüşü işine gidiyor. Gidiş o gidiş.
Yıkanmış çamaşırlara bakıyorum, sokakta, evin önünde ipe serili. Çocuklara bakıyorum, sokakta oynuyor. Olağan bir gün.

Altı ay sonra emekli olacaktı

5 yıl önce trafik kazasında eşini ve tek oğlunu kaybediyor. Kız kardeşinin yanına taşınıyor. Altun Yüksek, 45 yaşlarında, 8 yıldır fabrikada kesimhane bölümünde asgari ücretten çalışıyor. Kumaşların üstüne etiket yapıştırıyor, sıra numarası. İşi bu. İşinden geliyor, namazında niyazında bir kadın, genellikle Kuran okuyor. Sele kapılan servis aracında o da var. 6 kardeşler ama, onlar bizim gittiğimiz gün Giresun’dalar, Altun Yüksek’i toprağa vermek için.

Konu, komşu olayla çok ilgili, aynı sokakta oturan ve vaktiyle aynı fabrikada çalışan arkadaşları var: “Altun Abla 6 ay sonra emekli olacaktı, emeklilik için gününü doldurmuş, yaşının dolmasını bekliyordu.”

Aynı fabrikada çalışmış, geçen yıl oradan ayrılmış, isminin yazılmasını istemeyen gençten bir kadın: “O servise ben 10 yıl bindim, 10 yıl orada çalıştım. Servise 20 kişi biniyorduk, kenardakiler oturuyor, diğerleri ayakta gidiyordu.”

Altun Yüksek’in kız kardeşiyle oturduğu eve bakıyorum. Perdeler inmiş, iki gün dolaştığım sokaklar arasında en boş olanı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!