Hanfendi derhal aracı takip edin

Güncelleme Tarihi:

Hanfendi derhal aracı takip edin
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2002 00:34

Kapkaççıların son kurbanlarından biri, meslektaşımız, Hey Girl dergisi Yazı İşleri Müdürü Sibel Çelen oldu. Otomobiline arkadan çarpan kapkaççılar, camını tekmeyle kırarak çantasını alıp kaçtılar.

Diyebilirsiniz ki bunda ne var, yaralanan, ölenler bile oldu. Kapkaççı kurbanı hikayeleri anlatacağınıza hırsızların yakalanması için uğraşın ya da polise hesap sorun neden bir çözüm bulamıyorlar diye... Evet, tam da bunun için anlatıyoruz Sibel'in hikayesini. Çünkü Sibel'in başına gelenler daha pek çok İstanbullu'nun kapkaççı saldırısına uğrayacağının kesin delili.

Serüven filmlerinin gerilimli kovalamaca sahnelerine taş çıkaran bu olay 6 Eylül 2002 saat 16.15'te başladı. Sibel Çelen, bir iş görüşmesi için Hadımköy'deki işyerinden Yeşilköy'e ayrıldı. Mahmutbey'deki otoyol gişelerinden çıkıp Atatürk Havalimanı istikametine giden kavşağı geçerken büyük bir gürültü ve sarsıntıyla irkildi.

İçinde iki kişinin bulunduğu bir araç Sibel Çelen'in otomobiline arkadan çarpmıştı. Kenara çekip hasar tespiti için trafik polislerini çağırması gerekiyordu ama yol çok işlek olduğu için uygun bir yer aramaya koyuldu. Bu sırada arkadan çarpan araç yanına gelmiş ve araç sürücüsü, iki elinin arasına aldığı başını sağa sola sallayarak ‘‘Vay başıma gelenler’’ diye sanki özür dilemeye çalışıyordu.

Sibel Çelen, araç sürücüsünün şimdiden çamura yatmaya hazırlandığını düşünürken bir yandan da 154 Alo Trafik hattını aradı. Bu sırada çarpan otomobil önüne geçmiş, sürücü kendisine sağda durmasını işaret ediyordu.

Tam otomobilini sağa çekerken 154 Alo Trafik'le bağlantı kurmayı başardı. Başına geleni iki cümleyle anlattıktan sonra, tespit için memur göndermelerini talep etti ve bulunduğu yeri tarife koyuldu.

Fakat nerede olduğunu bir türlü anlatamıyordu. Gişelerden çıktığını, Bahariye Mensucat'ın önünden geçtiğini ve havaalanına giden otobanda durduğunu söylüyordu ama hattın diğer ucundaki polis Sibel'e ısrarla durduğu yerin otoban olmadığını söylüyordu.

Polis, ‘sizin şu anda bulunduğunuz yer Basın Ekspres Yolu olmalı hanfendi’, demeyi sürdürürken, çarpan aracın ön koltuğunda oturan kişi çoktan Sibel'in yanına gelmişti. 24-25 yaşlarında, temiz giyimli şahıs, polisle konuşmaya devam eden Sibel'e, ‘Hanımefendi, arabadaki hasar fazla değil, polis çağırmadan bu işi kendi aramızda hallederiz. Arabadan inip, hasarın ne denli hafif olduğunu görün’, diyordu.

Sibel tam bu sırada bu kişinin otomobilin kapısını açmaya çalıştığını ama kapı kilitli olduğundan başaramadığını farketti. Korkmasına rağmen aralık olan camdan, ‘‘Bir dakika, polise bulunduğumuz adresi veriyorum, inip bakacağım kardeşim’’ demeyi de ihmal etmedi. Sibel Çelen 154 görevlisi polis memuruna, o yerin Mahmutbey-Yeşilköy bağlantı yolu olmadığını bir türlü anlatamıyordu.

ŞU ANDA CAMI KIRDI

Aslında, iki yol arasında sadece bir bariyer vardı ve her iki yandan gelecek ekip olay mahalline kolayca ulaşabilirdi. Ama memur Nuh diyor, peygamber demiyordu. Sibel, konuşmanın uzaması üzerine, aracın yanında beklemekte olan şahsın huzursuzlanmaya başladığını hissetti. Bunun, pek de hayra alamet olmadığını düşünerek aralık camını da kapattı ve polisle konuşmaya devam etti.

- Adamlar etrafımda dolaşıyor, korkuyorum lütfen ekip gönderin!

Tam bu sırada dışarıdaki genç adam sağ ayağını kaldırdı ve topuğuyla sağ camı bir hamlede kırdı. El freninin üstündeki çantayı kaptığı gibi arkadaki araca atladı ve hızla yola çıktı. Neye uğradığını şaşıran Sibel, heyecan içinde gelişmeleri polise nakletmeye devam ediyordu.

- Camı kırıp çantamı aldı, kaçıyorlar!

Polis:

- Hanfendi, derhal aracı takip etmeye başlayın.

Sibel Çelen, elindeki cep telefonuyla polise takip raporunu sunarken diğer eliyle de direksiyon hakimiyetini kaybetmeden önündeki arabayı kovalamaya başladı.

- Şu anda Mahmutbey-Güneşli kavşağından geçtik, sağda Sabah gazetesinin eski binası duruyor

Polis,

- Ha evet, siz Mahmutbey-Yeşilköy Bağlantı Yolu'ndasınız. Şimdi ekiplere haber veriyorum, dedi.

Hattın öteki ucundaki telsiz konuşmalarından yönlendirme işleminin başladığı anlaşılmıştı ama artık çok geçti. Çünkü, saldırganlar çoktan Yenibosna sapağına dönmüş ve gözden kaybolmuştu. Sibel'in de artık gücü tükenmişti. Şöyle bir kendini toparlayıp, hattaki memura saldırganları kaybettiğini söyledi.

- Tuh be, Allah kahretsin! Yani hanfendi, biraz daha dikkatli takip etseydiniz olmaz mıydı?

Hırsızı kaçırdığı için azarlanan Sibel telefonunu kapadı. Aracını güvenli bir yere çekerek derin bir soluk aldı. Biraz kendini topladıktan sonra yeniden 154'ü aradı ve şimdi ne yapması gerektiğini sordu. Görevli memur, en yakın karakola giderek şikayetçi olmasını salık verdi.

En yakındaki Yenibosna 75. Yıl Polis karakolu'na giderek ifade verdi. Bu arada, tüm karakollarda olduğu gibi burada da polislerin, ‘‘Biz yakalıyoruz, mahkeme salıveriyor. Bir yıl içinde aynı kapkaççıyı, üç-dört kere yakaladığımız oldu’’ serzenişleriyle karşılaştı. İmzayı atıp evine gitti.

Üçüncü gün polis Sibel'e, soygunda kullanılan otomobilin Esenler-Atışalan'da bulunduğunu bildirdi. Hırsızlar dört gün boyunca İstanbul'da bu çalıntı otomobille sanatlarını icra etmiş, yakalanmamıştı.

O dediğiniz filmlerde olur

Sibel Çelen, olayın şokunu atlatmak üzere evine kapandı, televizyonda karşısına sık sık polisiye filmler de çıktı.

Birinin konusu Kaliforniya'da küçük bir Amerikan kasabasında geçiyordu.

100 bin nüfuslu bu kasabada bir cinayet sonrası kaçan katilleri, kasabanın emniyet merkezinden kalkan dört helikopter izliyordu.

Bir başka filmde ise soyguncular kaçıyor, polis dört ayrı kavşaktan suçluların otomobilini kıskaç altına alırken bir polis helikopteri de havada bir kartal gibi süzülerek kaçaklara aman vermiyordu.

Sibel de son gelişmeleri öğrenmek için aradığı polis memurlarından birine, ‘‘İhbarda bulunduğum sırada bir helikopterle suçluları takip etseydiniz saldırganlar kolayca yakalanabilirdi’’ deyince memur kahkahayı basmış; ‘‘O sizin dediğiniz ancak filmlerde olur,,‘‘

İstanbul'un tek helikopteri suçlu kovalayamıyor

10 milyon insanın yaşadığı İstanbul'da, bu tür takiplerin nasıl yapıldığını ve kaç tane helikopter olduğunu merak ettik.

İstanbul'un merkez ve 32 ilçe emniyet müdürlüklerinde toplam 30 bin polis memuru var.

Bu rakam Avrupa'da, Portekiz, Belçika, Hollanda gibi birçok ülkenin ordularındaki asker sayısının toplamından daha fazla.

Fakat, İstanbul'daki bu devasa polis gücünün elinde sadece bir helikopter bulunuyor.

Kitlesel olaylar ve devlet törenlerinde Emniyet Genel Müdürlüğü'nden gönderilen iki helikopterle bu sayı üçe çıkıyor.

1998'den önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Bölge Hava Ulaştırma Şube Müdürlüğü'ne bağlı olan tek helikopter trafiği de takip ediyordu.

Ama o yıl yaşanan vahim kazadan sonra yeni alınan helikopter sadece gerekli durumlarda havalanmaya başladı.

HELİKOPTER KAZASI DAVASININ ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEKLER

27 Temmuz 1998'de, içinde Özel Hareket Dairesi'ne bağlı polislerin bulunduğu emniyet helikopteri Haliç'teki fıskiyeye çarptıktan sonra düştü. Nabi Turan, Orhan Şahin ve Ekrem Ocak adlı polis memurları hayatını kaybetti, 5 kişi de yaralandı. Kazada ağır yaralanan helikopter pilotu Kudret Kamercan iyileştikten sonra mahkeme karşısına çıkarıldı. Yargılama sırasında Kamercan'ın kullandığı helikopterin pervanesinin daha önceden arızalı olduğu, birkaç kez düşme tehlikesi atlattığı ve Emniyet Müdürü'nün bile bu araca binmekten çekindiği anlaşıldı. Koskoca İstanbul'a pervanesi kırık ve motoru sık sık arıza yapan bir helikopter verilmişti. Bu acı olaydan sonra İstanbul emniyetindeki helikopter sayısının modernize edilerek bir filoya dönüştürüleceği düşünülmüş ama aradan dört yıl geçmesine rağmen bu konuda bir adım atılmamıştı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!