Halkın isteğine uydum

Güncelleme Tarihi:

Halkın isteğine uydum
Oluşturulma Tarihi: Nisan 24, 1999 00:00

Haberin Devamı

Deniz Baykal, istifasının perde arkasını, bundan sonra neler yapacağını Hürriyet'e anlattı. Baykal'a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları özetle şöyle...

İstifa kararını nasıl aldınız?

O geceyi yaşadık, televizyonda sonuçları görünce bir değerlendirme yaptım. Sabaha karşıydı. Olcay ‘Ne yapacaksın diye?’ diye sordu. Ben ‘Çekileceğim’ dedim. Olcay ‘İyi yaparsın’ dedi. Orada bağlandı. Hiç tereddüt etmedim.

Ama ertesi gün arkadaşlarınızla yaptığınız toplantıdan istifa kararı çıkmadı.

Onlar da benim kararımı doğal karşıladılar. Ama uygulamayla ilgili farklı görüşler ortaya atıldı. Önem taşıyan, kurultay kararını almamızdı. Merkez Yönetim Kurulu ile de konuştum. Bu arada kurultaya kadar görevin başında kalmamın doğru olacağı yolunda görüşler de dile getirildi. Ben de ayrılabilirsin, ama ayrılmanın da bir usulü var, yöntemi var diye düşündüm. Kurultay kararını kamuoyuna açıkladım. Ama kamuoyu bu kararın ötesinde bir davranış beklentisi içine girdi. Kamuoyumuz böyle bir siyaset tablosu ortaya çıktıktan sonra, liderlerden daha çarpıcı davranışlar sergilemesini istiyordu. Görsel bir ihtiyaç içindeydi anlaşılan. Ben de bunun üzerine zaten seçim gecesinin sabahı almış olduğum istifa kararımı açıkladım.

Yani, istifanızdaki en önemli faktör kamuoyu baskısı...

Evet. Ben kamuoyunun görüşüne saygı gösterdim. Toplumun bekleyişine cevap verdim.

SAĞ POLİTİKACILAR İKTİDARDAN KOPAMAZ

Merkez sağdaki diğer iki lidere dönük benzer bir talep sözkonusu. Çiller ile Yılmaz'a ‘Siz de benim gibi yapın’ diye bir çağrınız olacak mı?

Ben diğer partilerle ilgili değerlendirme yapamam. Kendi bilecekleri iştir. Kendi takdirleridir. Her lider kendi değerlendirmesini yapacaktır. Ancak bu olay sosyal demokrat siyasetçilerin toplumun taleplerine daha duyarlı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Sizce, onlar neden istifa etmiyor?

Bu soruya cevap verirken, böyle bir karar almamış olan liderleri suçlar konuma düşmemeye özen gösteriyorum. Sağ düşüncelerde iktidara tapınma vardır. Bizde ise iktidar sadece bir araçtır. Bizim için iktidar elbette siyasal yaşamın gerçeğidir, ama amacı değildir. Sağ düşüncede ise iktidar kendisi için bir kavram konumundadır. Bizde ise insanlar gelip giderler. İlkeler ve değerler ön plandadır. Sosyal demokratlarla, kurulu düzen siyasetçileri arasındaki önemli bir farklılık budur.

DEMOKRASİLERDE BÖYLE OLMASI GEREKİR

Buradaki davranışınızı sosyal demokrasiyle sağ arasındaki bir ideolojik farklılık ekseninde açıklıyorsunuz.

Bakın, benim hareketim profesyonel ya da siyasi bakımdan gerçekçi olmayabilir. Bizler sosyal demokratlar olarak daha duygusal, topluma, toplum değerlerine daha saygılı, kendi değerlerinin yanlış yorumlanmasına, toplumun kendisi için yanlış bir hüküm vermesine karşı duyarlı bir anlayış içindeyiz. Sosyal demokratlarla sağ arasındaki farklılıklardan birisi de budur. Biz kamuoyuna, medyaya daha duyarlıyız. Umursamazlık yapamıyoruz, söylenen sözlerin çok yanlış, haksız olduğunu bildiğimiz halde söylenmiş olması bizi tedirgin etmeye yetiyor. Ama demokrasilerde böyle olması gerekir. Bazen haklı olduğumuza inandığımız noktalarda bile toplumun beklentilerini ciddiye almak, saygı göstermek ve gereğini yapmaktan kaçınmamamız lazım.

Hırçın üslup yanlış oldu

‘‘Geriye dönüp baktığınızda, öyle değil de keşke böyle yapsaymışım dediğiniz noktalar var mı?’’

Baykal, ‘‘Var tabii’’ diye yanıtlıyor ve ‘üslup meselesi’ni biz sormadan, kendisi açıyor:

‘‘Bir defa, üslup meselesi çok gündeme getiriliyor. Ben bunu anlamaya çalışıyorum. Bu noktada daha dikkatli olmam gerekiyor harhalde. Çok hırçın, çok sert ve yıkıcı bir siyaset üslubu kullandığım yolundaki değerlendirmeleleri dikkate almam gerekiyor. Böyle anlaşılmışsa, bunu yok saymam mümkün değil.’’

Baykal, bu çerçevede kendi ifadesiyle ‘bir hatasını’ da kabulleniyor. Baykal, işadamı Korkmaz Yiğit'in açıklamalarından sonra Kanal-D'de Mesut Yılmaz'la tartışmaya çıkmasının yanlış olduğunu, o gece verdiği görüntünün doğru olmadığını şimdi daha iyi değerlendirdiğini söylüyor.

CHP'ye sahip çıkan telefonlar

SOHBETİMİZ, aralıksız çalan telefonlar nedeniyle sık sık kesintiye uğruyor.

Telefon konuşmalarının bir bölümünü aynen aktarıyoruz:

- Üç büyükelçi size CHP'ye gireceklerini mi söylediler? Bu duyguyu her yerde görüyoruz işte. Endişelenmeyin. Kesin, bırakmayacağız. Tabii, her zamankinden daha çok. Eksik olmayın, sevgiler saygılar.

- Eksik olma. Üzülmeyin, biliyorum, yas zamanı değil, tam tersi... Hiç üzülmeyin, partiye sahip çıkalım, her zamankinden daha fazla sahip çıkalım.

- Alo buyrun efendim, sağolun, teşekkür ederim, eksik olmayın, bunu böyle devam ettireceğiz, sizler her zamankinden çok partiye sahip çıkacaksınız. Çok teşekkürler, selamlar bütün arkadaşlarıma...

Telefonlar bu şekilde uzuyor. Arayan herkesin CHP'yi daha çok sahiplenecekleri mesajını verdikleri anlaşılıyor.

Baykal, telefonları değerlendirirken, ‘‘Muazzam bir hırslanma var’’ diye söze girerek, şöyle konuşuyor:

‘‘CHP'liler partilerine her zamankinden daha çok sahip çıkıyorlar. Gelen telefonlar bunu gösteriyor. Arayanlar, 'bundan sonra hayatımızın sonuna kadar partimiz için, CHP için mücadele edeceğiz' diyorlar. Bu hırslanma ile birlikte CHP yeni dönemde büyük bir yükselişe geçecektir.’’

Direksiyona geçip Karadeniz'i gezeceğim

‘‘Şimdi ne yapacaksınız?’’

Deniz Baykal, bu soruyu gülerek yanıtlıyor:

‘‘Bu gibi durumlarla, kesintilerle ben geçmişte çok sık karşılaştım. Bunların bir kısmı zorunlu kesintilerdi, 12 Eylül gibi. 12 Eylül'den sonra evde yaşamaya başlamam Olcay için fazla bir sorun üretmiyordu. Çünkü Olcay çalışıyordu. O işine gidiyordu. Ben ev erkeği olarak evde oturuyordum. Ziyaretçilerim geliyordu. Bu benim kek üretimim konusundaki yeteneklerimi geliştirmeme yol açıyordu. Olcay giderken kekin hazırlığını yapıp, tepsiyi koyuyordu ve bana 'şu saatte tepsiyi fırından çıkaracaksın' diyordu. Ben de keki fırından çıkarıyordum. Ben kabul günü yapar gibi oluyordum ve partili arkadaşlar geliyordu, oturuyorduk, çay, kahve içiyorduk. Konuşuyorduk falan.’’

TİYATROYA SİNEMAYA

Baykal, kendisine daha çok zaman ayıracak olmaktan memnun gözüküyor:

‘‘Tiyatroya gitmeyeli yıllar oldu. Uzun süredir hiçbir filme gitmedim. En son gittiğim film iki yıl önce ‘‘Eşkiya’’ falandı. Bu gibi eksikliklerimi gidereceğim. Bir de yeni bir okuma düzenine gireceğim. Okuyamadığım için suçluluk duyduğum kitapları okumak için bir fırsatım var şimdi.’’

VE EN BÜYÜK ÖZLEMİ

‘‘Herhalde Hasan Cemal'in cuntacılık yıllarını anlattığı kitabını da okursunuz’’ dediğimizde, Baykal gülerek ‘‘Hasan Cemal'i okudum. Okunmaması mümkün olmayan bir kitaptı’’ diye yanıtlıyor.

Baykal, bu arada en büyük özlemini anlatıyor:

‘‘Yıllardır bir özlemim vardı: kendi kullandığım bir araçla önceden çok ayrıntılı bir planlama yapmadan ve onu da çok kimseye haber vermeden bir Karadeniz'de güzergah belirleyip, o güzergahta hareketli bir tatil yapmak. İşte şu gece burda kalırım diye değil de, nerde kalacağına gittiğinde bakarsın gibi.’’

Deniz Bey'in evde olması beni mutlu eder

Baykal, şimdiki durumun farklılığına dikkat çekiyor:

‘‘Şimdi Olcay emekliye ayrıldı. Bu beni rahatlatıyor, ama Olcay'ın hayatını da allak bullak ediyor.’’

Sohbeti dinleyen Olcay Hanım'a dönüp soruyoruz:

‘‘Evdeki dengenin sizin aleyhinize değiştiği anlaşılıyor...’’

Olcay Hanım, bu durumun espri konusu yapılmasını kabullenmiyor ve şöyle diyor:

‘‘Eşimin benimle birlikte bütün gün evde olmasından mutluluk duyarım.’’

Baykal, devam ediyor:

‘‘Umut ediyorum Olcay'la, torunum Mehmet'le, ailemle daha beraber olacağım. Ben aileme düşkün bir insanım. Onlara şimdi daha fazla zaman ayırabileceğim için mutluyum. Torunum Mehmet'i okuldan alıp eve getirmek benim için büyük keyif olur. Spora da daha fazla zamanım olacak.’’

İsteseler de aday olmam

CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etmeniz, Baykal'ın siyaseti bıraktığı anlamına gelmiyor herhalde.

Siyaset bence insanın kendi dışındaki gelişmelere ilgi, sorumluluk duyması anlamına geliyor. Bu anlamda da halkın, toplumun sorunlarıyla çok yakından ilgilenmeye devam edeceğimi düşünüyorum. Bu siyaseti yaparken bazen genel başkan oluyorum, bazen hiçbirisi olmuyorum, sade birisi oluyorum. Birşey değişmiyor, aynı doğrultuda mücadele ediyorum. Benim için esas olan Türkiye'nin refahı, mutluluğu, sosyal adaleti, demokrasisi, dünyadaki konumudur. Bunun için mücadele ediyoruz. Siyaset benim için bir yaşam tarzı, dünya görüşü, temel felsefe, kendi kimliğimin ayrılmaz bir parçasıdır.

Kurultayda sizin yeniden genel başkan olmanız yönünde bir eğilim belirirse, size dönük bir teveccüh olursa ne yaparsınız?

Bu uygun olmaz. Doğrusu böyle bir sorumluluğu üstlenecek, partiyi bu yeni dönemde yönetecek bir arkadaşımızın ortaya çıkmasına yardımcı olmak, ona destek vermek, partiyi toparlayacak birini sağlamaktır. Ben bu görevimi yerine getirmeye çalışacağım. Örgütümüz bu konuda her türlü katkıyı, desteği verecektir. Biz böyle bir arayış içinde olacağız. İnanıyorum, bütün partili arkadaşlarım böyle bir düşünce içindedirler. Kurultayda bir sürü iddia, talep ortaya çıkar. Çok doğaldır, çekişmeler olur. Zaten böyle bir ihtimal için hazırlanmış arkadaşlarımız vardır. Bunları değerlendireceklerdir.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!