Güncelleme Tarihi:
Eskiden beri sanat dünyasının içinde olan insanlara, çoğu zaman adet yerini bulsun diye sorulur: Geçmişle bugün arasında nasıl bir fark var? Garo Mafyan, bu basmakalıp soruya sahici bir cevap bulmakta çok fazla zorlanmadı: ‘‘Galiba değişen en önemli şey, notaları okumakta zorlanmamız. Malum yaşla birlikte göz bozuklukları baş gösterdi.’’
Aslında hiçbir zaman moda olmayan, dolayısıyla demode olma şansı da bulunmayan İstanbul Gelişim Orkestrası, her perşembe ‘‘Demode’’de çalıyor.
İstanbul Gelişim, grubun as elemanlarından Selçuk Başar'ın deyimiyle hiçbir zaman ‘‘halka açılmadı’’, kitleler tarafından dinlenip alkışlanmadı. İstanbul Gelişim adının bir şeyler ifade ettiği insan sayısı sınırlı olsa da, grubun elemanları başka kanallardan halkla buluştular. Mesela davulcu Asım Ekren, Zeynep Özal ile yaptığı evlilikten sonra ‘‘milli damat’’ olarak ün yaptı. Garo Mafyan, 1990'dan sonra daldığı pop müzik piyasasında Yonca Evcimik, Of Aman Nalan gibi popçuların imalatı ile uğraştı. Neco, son yıllarda genç popçuları eleştirerek gündeme geldi. Atilla Özdemiroğlu'nun müzisyenliğinden çok Müjde Ar'la olan birlikteliği ve ayrılığı yazılıp çizildi.
Görüldüğü üzere tek tek bakıldığında son derece tanıdık isimlerden oluşan orkestra elemanlarının, bugünlerde yapmaktan en çok keyif aldıkları iş, yeniden toplanan orkestrada çalmak.
ESKİDEN DAHA BATILIYDIK
İstanbul Gelişim, 1970 yılında kurulduğunda, İstanbul eğlence hayatında bir gece kulübü geleneği vardı. Gece kulüplerinde müzik yapan orkestraların sayısı hiç de az değildi. 80'lerde onların yerini tavernalarda şarkı söyleyen piyanist şantörler, 90'larda da barlarda sahneye çıkan popçular aldı. Selçuk Başar, orkestraların o günlerdeki popülaritesini toplumcu ruha bağlıyor: ‘‘Bence o günün insanları daha Batılı idi. Çünkü kollektivist düşünce tarzı yaygındı. Orkestra geleneğinin temelinde bu kollektivist düşünme bilinci yatar. O zamanın şarkıcıları da tek isim yazmazlardı, yalnız orkestranın adı olurdu.’’
İşte o günlerin ünlü orkestralarından olan Durul Gence Beşlisi'nin iki elemanı Atilla (Özdemiroğlu) ve Selçuk (Başar) bir anlaşmazlık yüzünden gruptan ayrıldı ve Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası'na (ŞYO) geçti. O sırada ŞYO'da Şerif Yüzbaşıoğlu, Şenay, Salim Ağırbaş, Uğur Başar gibi müzisyenler çalıyordu. Selçuk Başar'ın önerisiyle orkestrada bir gençleştirme hareketi oldu: İlhan Feyman Orkestrası'nda çalan Neco, Haramiler adlı grupta çalan ve Selçuk Başar'ın kızkardeşi ile evli olan Asım Ekren, Salim Dündar'la birlikte Aksaray Lunapark'ta çalan Garo Mafyan gruba dahil edildiler. Salim Ağırbaş ve Şerif Yüzbaşıoğlu kendi istekleri ile emekliye ayrıldılar. Sıra isim bulmaya geldiğinde devreye Egemen Bostancı ve Halit Kıvanç girdi. Bir yarışma açıldı ve en iyi adı bulana ödül verileceği açıklandı.
Batılı müzik yapan ve kitlelerin pek de prim vermediği çok sesli müziğe yönelen ‘‘İstanbul Gelişim’’ adı halktan çıktı. Ne var ki bu halkın orkestrayla, orkestranın da halkla daha sonraki yıllarda pek ilişkisi olmadı: ‘‘Biz halktan kopuk olmak istemedik. Durumumuz halkın bizi ıskalamasından ibarettir. Kitlelerin polifonik (çok sesli) müziği sindirmiş olmalarını çok isterdim. Atatürk'ün az bilinen bir lafı vardır; ‘Türk halkı polifoniyi anladığı zaman sorunlar çözülecek' der. Buradaki çok seslilik yalnızca müziğe ait bir terim değil. Her alanda çok sesli olunabilir.’’
İstanbul Gelişim Orkestrası’nın dağılışı 1991 yılına rastgeliyor. Ama bu arada gruba bir çok insan girip çıkmış: Zerrin Özer, İhsan Kayral, Robert, Şenay Yüzbaşıoğlu, Berna Doyran, Fatih Erkoç, Erdal Kızılçay, Fahir Atakoğlu, Aşkın Arsunan, Onno Tunç, Cengiz Teoman, Atilla Şereftuğ... Ve unuttuğumuz başka müzisyenler. Orkestranın bir de Ajda Pekkanlı yılları var. 14 sene boyunca, konserlerinden gazino programlarına, turnelerinden plak çalışmalarına her yerde Ajda Pekkan'la birlikte çalışmışlar. Selçuk Başar, ‘‘O kadar çok çalışıyorduk ki, hepimiz sırayla sürmenaj geçirdik’’ diyor.
GARO MAFYAN'IN YEMEK DAVETİ
91'de herkes kendi işini yapmaya başlar. Garo, pop piyasasına yönelir, Selçuk Başar reklam cıngılları yapmaya başlar ve kardeşi Uğur Başar'la birlikte Gelişim Stüdyosu'nu kurar, Neco daha önceden gruptan ayrılıp çalışmalarını tek başına yürütür. Attila Özdemiroğlu kendi stüdyosunu oluşturur.
Dağılan ekibi toplama misyonunu, belki de yaptığı işlerden en çok o sıkıldığı için Garo Mafyan üstlenir. Bundan yaklaşık bir sene önce, grubun çekirdek kadrosunu evine yemeğe davet eder ve yeniden toplanma fikrini açıklar. Ve deyim yerindeyse, ki Selçuk Başar yerinde olduğunu söylüyor herkes bu fikrin ‘‘üstüne atlar.’’ En çok sevinenlerden biri de Neco olur, büyük bir hevesle sigarayı bırakır. Hemen provalar başlar. İlk işleri Galatasaray'ın balosunda çalmak olur. Arzu Ece de solist olarak gruba dahil edilir.
İstanbul Gelişim, Batı'daki deyimle bir ‘‘gala’’ orkestrası. İstediği yerlerde, istediği fiyata çalıyor. Elemanları bu işi profesyonel kaygılarla değil bir hobi gibi yapıyor. Ve İstanbul gece hayatının da perşembe geleneği olmadığı halde, perşembe geceleri Demode'yi tıklım tıklım dolduruyor. İstanbul'un hatta Türkiye'nin sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına yön verenler onları dinliyor.