Güncelleme Tarihi:
Bu yıl ilk Ramazan sayfasının konusu Mevlânâ'nın resimleriydi. Yazıya ‘‘İslam dünyası asırlar boyunca insan tasvirinin, daha doğrusu ‘‘resmin’’ günah olduğuna inandı... Kimi din bilginleri her ne kadar ‘‘Yasak edilen şey resim deği, o resme tapmaktır’’ dedilerse de, genel kanaat hep resmin yasaklanmış olduğu yolundaydı. Ama sanatçının ilhamı bu tartışmalı yasağın dışında kaldı... Kalemler çalıştı, fırçalar boyaya battı ve minyatüründen portresine kadar çeşit çeşit eserler çıktı ortaya... Hatta tasavvufun önde gelen isimleri bile resmedildi ve Mevlânâ Celâleddin de bunlardan biri oldu’’ diye girmiştik...
Son Ramazan sayfasını da yine resimle ve Türk resminin çok önemli bir ismiyle bitirelim: Halife Abdülmecid Efendi'yle.
Sultan Abdülaziz'in oğluydu, 1868'de Dolmabahçe Sarayı'nda doğdu. Babasının katledildiğine inanır, ‘‘Sultan Aziz intihar etti’’ diyenlerle selâmı sabahı keserdi. Birkaç lisan konuşur, hanedanın en entellektüel şehzadlerinin başında geldiği söylenirdi. Çamlıca'daki köşkü sanatçıların uğrak yeri, hatta bir çeşit akademiydi. İkinci Meşrutiyetten sonra kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin destekçileri arasında yer aldı. Türk resminin önde gelen isimlerinden sayıldı. Batı formlarında besteler yapar; üçleme, dörtleme gibi oda müziği eserlerini eşlerinden ve kalfalarından oluşturduğu topluluklara çaldırırdı... İstanbul'daki yabancı diplomatlara göre ‘‘fes giymediği zamanlarda, iyi yetişmiş bir Fransız'ı andırırdı’’.
Halife Abdülmecid Efendi'nin tablolarını merak ediyorsanız, Dolmabahçe Sarayı'na gidin. Gidin ve orada tek tük kalan örneklerini daha da harap olmadan görün...
<> Bir ramazan daha bugün sona eriyor... Dört hafta boyunca, oruçlu saatlerinizi bu sayfadaki ilginç konuları okuyarak hoş geçirmenizi sağlamaya çalıştık... Aldığımız eleştirilerin çoğu olumluydu ama sayfamızı beğenmeyenler tabii ki vardı ve oruç, iftar, fitre yahut tefsir gibi konulara niçin girmediğimizi soruyorlardı. Bizce, oruç tutana ‘‘orucu nelerin bozduğu’’, ‘‘fitrenin ne zaman verilmesi gerektiği’’ gibisinden zaten bildikleri konuları veya her yerde rastlanabilecek resimli evliya öykülerini sunmak gereksizdi... Gazetelerdeki ramazan sayfalarının yarım asır öncesindeki gibi birer kültür sayfası olması gerektiğine inanıyorduk ve öyle yapmaya çalıştık... Gelecek ramazanda yie birbirinden ilginç konularda buluşmak üzere mutlu bayramlar ve eski bir bayram şiiri: ‘‘Ruzun hem;şe ıyd ola, ıydin said ola’’ yani ‘‘Her günün bayrama dönsün, bayramın da kutlu olsun’’... İftar yemekleri Lamunya helvası Bal veya şeker bir miktar suyla ezilip bir yanda bekletilir. Sade yağ tencerede eritilir içine bir miktar pirinç unu atılır ve az şekilde kavrulur, ateşten indirilir ve soğumaya bırakılır.Soğumasından sonra önceden hazırlanmış olan sulandırılmış bal veya şeker üzerine ilâve edilir, yeniden ateşe konur ve sertleşmesi beklenir. Kaşıkla parçalar halinde kesilir, kızgın sade yağda yeniden kızartılır. İstendiği takdirde yağda kızartmak yerine fırına da verilebilir. Üzerine gülsuyu serpilerek yenir (‘‘Melceü't-Tabbâhin’’den). Reşad Ekrem'in giyim kuşam sözlüğü Kundak yemeni Kadın başı yemenisi iki şekilde bağlanır. Birine ‘‘kundak yemeni’’, ötekine ‘‘salma yemeni’’ denir. Kundak tarzı bağlamada saçlar başın üstünde ve arka taraftan yemeni içinde sımsıkı toplanır, yalnız alında ve şakaklarda biraz kâkül ve perçem görünür, ensede de yemeni içine alınmış saçların bitimi kalır. Salma yemenide ise saçlar taranır, örülür, omuza bırakılır. Yemeni ortadan katlanarak üçgen haline getirilir ve uzun yanı alın üstüne gelecek şekilde köşeleri saçların altından çaprazlanıp üstten bağlanır. Hattın ustaları Prof. Ali Alparslan Türk hattının yaşayan en büyük üstadı olan Prof. Dr. Ali Alparslan, 1924'te Çorlu'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi ve doktorasını Tahran Üniversitesi'nde verdi. Bir süre Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'yle Dışişleri Bakanlığı'nda çalıştı, sonra üniversiteye geçti. Londra, Şikago ve İstanbul Üniversiteleri'nde uzun yıllar Türk Edebiyatı profesörlüğü yaptı. Hatta gençlik yıllarında başladı ve zamanının iki büyük hattatı olan Necmeddin Okyay'dan talik ve rik'a, Halim Özyazıcı'dan da divani ve celi divani yazılarında icazet aldı; kendisi de çok sayıda talebe yetiştirip icazet verdi. Prof. Alparslan ve öğrencilerinin bazı yazıları, bugünlerde Teşvikiye'deki Ali Toy Sanat Merkezi'nde sergileniyor. Tarihin Tuhaflıkları En yaşlı örümcek İkinci Abdülhamidzamanında Galata'da meyhanecilik eden Lavirentos adındaki eski bir Rum gemici, mahzenindeki boş bir şarap fıçısının içinde gayet büyük ve süt gibi beyaz bir örümcek buldu. Örümcek üzerinde araştırma yapan o zamanın zoologları, hayvanın 300 yaşında olduğunu tahmin ettiler. Abdülbaki Gölpınarlı Bu sayfada dört haftadır çeşitli eserlerinden alıntılar yaptığımız Abdülbaki Gölpınarlı 1900 yılında İstanbul'da doğdu. İsmail Saib Efendi, Tikveşli Yusuf Efendi ve Ferid Kam gibi devrinin en büyük üstadlarına devam etti. Muallim Mektebi'nden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi. Mezuniyet tezi olan ‘‘Melâmilik ve Melâmiler’’ isimli eseriyle Yunus Emre'yi konu alan doktora tezi, yayınlanmalarını üzerinden geçen 60 küsur yıldan buyana kendi alanlarında hâlâ tek kaynak. Şiir Uzun yıllar İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde Türk Edebiyatı Tarihi ve Metinler Şerhi dersleri veren Gölpınarlı, Mevlânâ'nın bütün eserlerinin yanısıra, Şark Edebiyatı'nın birçok ünlü kaynağını da Türkçe'ye çevirdi. 70 cildden fazla eser verdi ve Şarkiyat alanında dünyanın önde gelen otoritelerinden kabul edildi. 25 Ağustos 1882'de İstanbul'da vefat eden Abdülbaki Gölpınarlı'nın hatırasına Türk Üniversiteleri hiçbir yayın yapmadılar ve bu konudaki tek yayın Türkiye dışandan geldi: ABD'deki Harvard Üniversitesi, 1995'de iki cildlik bir ‘‘Gölpınarlı Armağanı’’ yayınladı. Uzun yıllar Eyüpsultan'da irşadla meşgul olan Nazmi Efendi için bendelerinden Muzaffer Yücebıyık'ın yazdığı beyitler: ‘‘İştiyakım var benim ey Şeyh Sultan tab'ına / Nerde olsa can verir dil feyz-i âfitâbına / Sen ki pirin nuruna rü'yetle müstahlefsin / Ey tabibu'l-akl u ruh kim erişmiş kâbına / âşinâ-i zikr ü devrân kân-ı erkân-ı turuk / Himmetinle yol bulup artık gider nisâbına / Levh-i dilden silmesin Allah mubârek nazmını / Yoksa ehlullâh imkân var mı gönlün şâdına’’