Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2002 00:00
Haliç'in kıyısından başlayıp, Kağıthane'yi geçerek, bin yıllık ağaçların gölgesinden, Mimar Sinan'ın yaptığı su kemerlerinin içinden geçerek Karadeniz'e ulaşmayı kim istemez?Bundan 50 yıl önce olsaydı bu rüyayı gerçekleştirmeniz mümkündü. Çünkü, 1956'ya kadar İstanbul'u, Kağıthane üzerinden Karadeniz'e bağlayan bir demiryolu vardı. Tam 40 yıl boyunca hizmet veren bu demiryolu verimsiz olduğu gerekçesiyle terkedilmeseydi İstanbullular’ın Karadeniz'le bağları kopmamış olacaktı. Aslında bu rüyanın gerçekleşmesi için henüz geç sayılmaz. Çünkü raylar sökülmüş, köprüler yıkılmış ama güzergah olduğu gibi ayakta kalmış. 1916'da inşa edilip 1956'da kapanan ve İstanbul'u 40 yıl boyunca Kağıthane'den Karadeniz'e bağlayan tren yolunun yeniden canlandırılması için 1996'da biraraya gelen Prof. Dr. Emre Dölen, Kağıthane Belediye Başkanı Arif Calban, tarihçi Mert Sandalcı ve Gazeteci Hüseyin Irmak kafa kafaya verdi ve yıllarca çalışarak bir proje gerçekleştirdi. Karadeniz-Sahra Hattı denilen bu yol toplam 62 kilometre. Silahtarağa Elektrik Santrali'nin önündeki iskeleden başlayıp Kemerburgaz'daki Mimar Sinan'ın su kemerlerinin altından geçerek, Belgrad Ormanları güzergahına giren yol Karadeniz kıyısında denize ulaştığı noktada 45 kilometre katetmiş oluyor. Karadeniz kıyısına parelel çiftalana dönen hatla birlikte toplam 62 kilometreye ulaşıyor. Yol boyunca kemerler, köprüler, köyler, ormanlar, çiftlikler içinden geçiliyor. Bu projeye Haliç Belediyeler Birliği sahip çıktı. İş, Büyükşehir Belediyesi Projeler Daire Başkanlığı'nın önüne getirildi ve değerlendirmeye alındı. Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna da İstanbul'un Karadeniz'e yeniden bağlanması için projeyi belediye meclisine sunacağını söylüyor.Geriye projenin mühendislik kısmı ile kaynak sorununun çözümü kalmış. Şimdi bu tarihi demiryolu güzergahında 88 yıl öncesine doğru bir yolculuk yapalım. Haliç'in Kağıthane'yle birleştiği noktada kurulan ve 1914'te hizmete giren Silahdarağa Elektrik Santrali yapılana kadar İstanbul'un büyük bir bölümü karanlık içindeydi. Santralin çalışması için de kömüre ihtiyaç duyuluyordu. Kömürün bir kısmı İngiltere'den ithal ediliyor, önemli bir bölümü ise Zonguldak'tan gemilerle getiriliyordu. Birinci Dünya Savaşı başladığında Çanakkale yolu kapanmış, ithalat durmuştu. Tek kömür kaynağı olan Zonguldak'tan gelen gemilere Rus denizaltılarının musallat olmasıyla birlikte bu yol da kısmen atıl duruma düşüyordu. İstanbul'da elektrik kısıtlamasına gidilmiş, tasarruf sağlanmıştı ama sorun sadece kentin ışıklandırılması değildi. Dönemin fabrikaları, Tünel, Şirket-i Hayriye vapurları ve tüm trenler kömürle çalıştığı için İstanbul'da hayat durmak üzereydi.Tam ümitlerin tükendiği sırada yeni bir kaynak bulundu: Ağaçlı linyit havzası. Havza, İstanbul'un kuzeyinde Kilyos'tan başlayıp batıda Terkos Gölü'ne kadar uzanan 25 kilometrelik alanı kapsıyordu. Birkaç küçük işletme birkaç yıl önce bölgede kömür çıkarma imtiyazı almıştı. Askeri hükümet araştırma yapıp bölgeye el koydu. Ve Ağaçlı'yla Silahtarağa arasında 45 kilometrelik bir tren yolu yapılmasına karar verildi.SEKİZ AYDA YAPILDIHattın 45 kilometrelik Karadeniz Kıyısına kadar olan bölümü o günün koşullarında tam sekiz ayda bitirildi. Asker ve sivil mühendislerle amele alayları toplam 62 kilometrelik yolu bir yıl içinde tamamlanmış oldu. Çalışmaya başladığında İstanbul'a ışık ve hayat geri döndü. Demiryolu'nun inşası sırasında bölgeye birkaç kez gelen Enver Paşa bu hatta çok önem veriyordu ve bu yüzden ilk istasyona onun adı verildi. Kağıthane'deki Koşu Köşkü'nün önündeki ‘‘Enver Paşa Mevkifi’’ olarak adlandırılan bu istasyonun yakınındaki binalarda hattın önce yapımı ve sonra da işletilmesiyle görevli olan, ‘‘Kağıthane-Karadeniz Sahra Hattı Kumandanlığı’’ bulunuyordu. Dört ana istasyondan ikincisi 19. kilometredeki Pirgos (Kemerburgaz)'dı. Üçüncüsü Ağaçlı'daki ‘‘İsmail Hakkı Paşa Mevkifi’’ adlandırılan yerdeydi. Dördüncüsü ise Çiftalan'daydı. Ağaçlı ve çiftalan istasyonları kömürün depolandığı ve vagonlara yüklendiği merkezdi. Bu ana istasyonların yanı sıra demiryolu tek hatlı olduğundan karşılıklı katarların geçebilmesi için Kağıthane-Ağaçlı, Kemerburgaz-Çiftalan mevkiilerinde ara istasyonlar yapılmıştı. Ana istasyonlarla birlikte hattaki duraklama yerlerinin toplamı 12'ye ulaşıyordu.Haliç'den Kemerburgaza kadar olan bölge düz bir arazi olduğu için tren engelsiz yol alıyordu. Fakat Ağaçlı ile Çiftalan arasındaki yol oldukça engebeli olduğundan çok sayıda köprü, dolgu ve yarma yapımına ihtiyaç duyulmuştu. Herbiri birer sanat eseri olan köprülerin tümü ahşaptan inşa edilmişti.DEKOVİL HATTI'NA TURBu hattın turizm açısından paha biçilmez bir değeri var. Fest Turizm, iki yıldan beri dekovil hattına özel turlar düzenliyor. Bu turlar sayesinde yerli ve yabancı çok sayıda meraklı bu şiirsel yolculuğa katılıp İstanbul'un Karadeniz'e bakan yüzünü tanıma fırsatı buldu.İlk olarak Bizans döneminde inşa edilen, daha sonra da Mimar Sinan tarafından yapılan tesislerle zenginleşen su kemerlerinin içinden geçiyor. Dekovil hattı Kemerburgaz'a gelmeden önce Kırıkkemer, Eğrikemer ve Kovukkemer olarak adlandırılan su kemerinin ortadaki gözünden geçiyor. Daha sonra Uzunkemer'e uğrayan hat, Kemerburgaz ile Petnahor (Göktürk) arasında bulunan Petnahor Kemerini aşıyor ve Ayvad Kemeri'ne uğrayarak yoluna devam ediyor. Belgrad Ormanları'ndan geçen yol Çiftalan'da denize ulaşıyor. Bu noktadan itibaren artık Karadeniz başlıyor ve Ağaçlı'ya kadar artık yol kilometreler boyu denize paralel olarak devam ediyor. Plajlar, denize doğru hızla inen yüksek kayalıklar, Karadeniz'in durmadan renk değiştiren ışıkları ve dalgaları önünüzde bir görünüp bir kayboluyor.Bu eşsiz güzellikteki dekovil hattı, 1928'den itibaren terkediliyor. Ama civar köylere ve İstanbullular'a hizmet vermeye devam ediyor. 1950'lerin başına kadar ormandan Haliç'e odun getirmek amacıyla kullanılmaya devam eden hatta İstanbul'dan Karadeniz'e yolcu da taşınıyor. 1956'dan sonra artık hiç kullanılmıyor ve yağmacılara terkediliyor. O tarihten sonra raylar, traverstler, köprülerin ahşapları kapanın elinde kalıyor.Eğer Prof. Dr. Emre Dölen, kendine mikro tarihçi diyen yazar Mert Sandalcı, Kağıthane Belediye Başkanı Arif Calban ve Kağıthane Belediyesi Basın Danışmanı gazeteci Hüseyin Irmak, kafa kafaya verip çalışmasalardı, dünya bugün dekovil hattının varlığından haberdar olmayacaktı. Hem demiryolunun çıkışına hem de projenin yapımına bir fotoğraf albümü kaynaklık etti. Fotoğrafların bir bölümü Prof. Dr. Dölen'in dedesine ait. Dede Hasan Mukadder Bey, savaş çıktığında Düyun-ı Umumiye İdaresi'nde çalışıyormuş. Savaş başlayınca askere alınmış ve Ayastefanos (Yeşilköy) Şömendöfer Alayı'nda görevlendirilmiş. Fotoğrafçılıktan iyi anladığı için Karadeniz Sahra Hattı'nın yani yukarıda sözü geçen demiryolunun inşasını fotoğraflamakla görevlendirilmiş. Bu fotoğraflardan hazırlanan bir albüm Enver Paşa'ya sunulmuş, bir örnek de Hasan Mukadder Dölen'de kalmış.Kimyager olan ve bir dönem Eczacılık Fakültesi Dekanlığı görevinde de bulunan Prof. Dr. Emre Dölen, Rahmi
Koç Sanayi Müzesi'nin de kurucu müdürlüğünü yapmış. Türkiye endüstri tarihi üzerine çok sayıda kitap ve makaleler de yazmış olan Dölen, 1996'da tesadüfen Mert Sandalcı'yla tanışmış. Türkiye'nin en iyi koleksiyonerlerinden biri olan Sandalcı, elinde dekovil hattına ait fotoÄŸraflar olduÄŸunu söylemiÅŸ. Böylece, iki farklı fotoÄŸraf albümü birleÅŸtirilerek bir arÅŸiv oluÅŸturulmuÅŸ. Gazeteci Hüseyin Irmak'ın albümden haberi olunca Kağıthane Belediye BaÅŸkanı Arif Calban devreye girmiÅŸ ve dört adam, önemli bir tarihi belgenin ortaya çıkması için bir kitap yazmaya karar vermiÅŸ. Böylece, 1999'da ‘‘Kağıthane-Kemerburgaz-AÄŸaçlı-Çiftalan Demiryolu (1914-1916)’’ kitabı ortaya çıkmış . ARÄ°F CALBAN(Kağıthane Belediye BaÅŸkanı)Dünyanın en güzel yolculuÄŸu olacak buDekovil hattı daha dar olduÄŸu için diÄŸer endüstriyel hatlar kadar masraflı deÄŸil. Türkiye'nin her yanında yüzlerce kapanmış, iÅŸlemeyen dekovil hattı bulunuyor. Bu hatların bir kısmından çıkarılacak olan alt yapı buraya taşınsa böyle on tane demiryolu hattı kurabiliriz. Amasya'da ve Rahmi Koç Müzesi'nde iki lokomotif ve çok sayıda vagon olduÄŸunu biliyoruz.EÄŸer banliyo hattı üzerinde oturmuyorlarsa Ä°stanbullular'ın çoÄŸu trene de binmiyor. Geçenlerde gördüm. Ä°lköğretim okulu son sınıf öğrencilerini HaydarpaÅŸa'ya getirmiÅŸlerdi. Büyük bir bölümü trene ilk defa bindiklerini söylediler. Bu projeyle Karadeniz ve tren birleÅŸecek. Bugünün koÅŸullarında bu yol kolaylıkla inÅŸa edilir. Çünkü güzergah mükemmel bir ÅŸekilde stabil halde duruyor. Mıcır atılıp ray döşenerek, küçük köprüler de yapıldı mı iÅŸ bitiyor. Hat Belgrad Ormanları'ndan geçiyor ama tek bir aÄŸaç bile kesmeye gerek yok. Orman içindeki yol da kendini günümüze kadar koruyabilmiÅŸ. Ben bu projenin Ä°stanbul'a saÄŸlayacağı zenginliÄŸi ve derinliÄŸin ne denli görkemli olacağını tahmin edebiliyorum. Yüz binlerce yabancı turist Ä°stanbul'un Sultanahmet ve BoÄŸaziçi'nden ibaret olduÄŸunu sanıyor. Yerli ve yabancı binlerce ziyaretçinin teknelere binip Haliç gibi bir dünya mirasının içinden geçtikten sonra santralin önündeki iskeleye geldiÄŸini düşününün. Sonra Mimar Sinan'ın kemerlerinin altından trenle geçerek, orman deryasından Karadeniz'e çıkacak bu insanlar. Köyleri, bölgedeki Bizans ve Osmanlı kalıntılarını, çiftlikleri görecekler. Dünyanın neresinde bu kadar güzel bir yolculuk yapmak mümkün olabilir dersiniz?''Â
button