Haklılığımızı niye haykırmıyoruz?

Güncelleme Tarihi:

Haklılığımızı niye haykırmıyoruz
Oluşturulma Tarihi: Eylül 13, 2001 00:00

TÜRKİYE'nin yıllardır büyük bir hararetle savunduğu tez, bir iki saat içinde gerçek haline geldi, ama Türkiye'nin sesi çıkmıyor.Ya da en azından benim beklediğim tonda çıkmıyor. Bu ülke yıllardır terörden çok çekti. 30 bin insanını 18 yılda teröre kurban verdi. Biz terörün altında inim inim inlerken, ‘‘gelişmiş, Batılı’’ dostlarımız kös dinlediler.Onlar terörden uzaktaydı. Hakkári, Diyarbakır, Çukurca nire, Paris, Londra, Roma, Washington nireydi.Uzun süre bizi anlamadılar. Sonrasında Sovyetler'in yıkılmasıyla ortaya çıkan ‘‘Yeni Düzen’’ ABD'nin aklını başına getirmeye başladı.Üçüncü binyılın en büyük tehdidinin terör olduğu anlaşıldı ve terörün sınırlar ötesi gücü, ABD'nin bu konuda bazı duyarlılıklar geliştirmesine neden oldu.Ama yine de bu tam bir ‘‘duyarlılık’’ değildi. Terörü 21. yüzyılın en büyük stratejik silahı olarak gören bazı ülkeler, ‘‘senin terörün-benim terörüm’’ ayrımını yapmaya başladılar. Siyasal rakibe karşı ‘‘terörist beslemek’’ modası gelişti. Bu yoldan da en hızla çark eden ABD oldu.Teröristin silahının ‘‘topaç gibi’’ dönerek hedef değiştirdiğini fark eden ABD, bu silaha güvenilmeyeceğini anladı.Ancak geç kalmıştı.Avrupalı kimi ‘‘şapşallar’’ bu durumu fark etmemekte direndiler. Bazı terör türlerini ‘‘insan hakkı’’ adı altında savundular, teröristlere ‘‘hamilik’’ yaptılar.11 Eylül saldırıları çok önemli bir milat oldu.Artık Avrupa da, Rusya da terörün ne demek olduğunu çok iyi görüyorlar. Dün Twin Towers'ı vurarak ABD'nin böğrüne bıçağı saplayanların, yarın Big Ben'i, Westminster'ı, bir sonraki gün Louvre ve Eyfel'i ve takip eden günde de Kremlin'le birlikte Moskova Katedrali'ni vurabileceklerini herkes biliyor.İyi korunduğu zannedilen sınırların arkasında refah toplumunun nimetlerinden yararlananların kendilerini çok rahat hissetmelerinin ve onları yönetenlerin de başkalarını rahatsız eden teröre karşı duyarsız kalmalarının zamanı geçti.Ve bu gerçeği dünyaya en uzun zamandan beri haykıran Türkiye, 20 yıldır tekrarladığı bu gerçeği şimdi nedense yüksek tondan tekrarlamıyor.Benim ülkemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Meclis Başkanı her nedense ekrana çıkıp Türkiye'nin yıllardır söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu tekrarlamıyor.Neden benim ülkemin ‘‘Tepesi’’, ABD'nin ağaç kovuğu gözlü Başkan'ı kadar olamıyor?Konuşmanın şimdi tam zamanı; bizim 18 yılda yitirdiğimiz kadar canı, 1 saat içinde yitirenler şimdi bizi daha iyi anlayacaktır.İmar off Shore ÇEAŞ'ın sigortası mı?TÜRKİYE'nin çok iyi bilinen bir bankacısı aradı.Uzan yazılarımı başından beri takip etmiş.‘‘Eline sağlık. Şantajla susturamayacakları birine çatmaları iyi oldu’’ dedi.Ve Uzanlar'ın ÇEAŞ'ı, kendilerine ait İmar off Shore'a yüksek faizle borçlandırmalarının ardındaki gerçeği anlattı:‘‘Senin, benim bildiğimi Uzanlar da biliyor. ÇEAŞ'ın ellerinde kalıcı olmadığının farkındalar. Çünkü Türkiye'de eğer bir damla yasa var ise ÇEAŞ Uzanlar'da uzun süre kalamaz. Uzanlar, ÇEAŞ'ın çok yakında ellerinden alınacağını biliyorlar. Bu nedenle de bir yandan ÇEAŞ'ı soyuyor, bir yandan da yarın öbür gün devletin ÇEAŞ'a el koyması halinde devletin kendilerine büyük miktarda borçlu olmasını sağlayacak sistemi kuruyorlar.’’Uzanlar'ın oyunu basit.SPK'nın davaları ve Elektrik Mühendisleri Odası'nın açtığı pek çok dava yakında sonuçlanacak.Uzanlar'ın bilinen yöntemleriyle bu işleri uzatmalarının bir sınırı var.Davalar sonuçlanınca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ÇEAŞ'a el koyacak.Ama el konulan ÇEAŞ'ın Uzanlar'a ait yurtdışındaki İmar off Shore Bank'a yüz milyonlarca dolar borcu olacak.Ve İmar off Shore, bu krediyi devletten isteyecek. Peki neden İmar Bankası değil de, İmar off Shore. Çünkü İmar Bankası az da olsa denetimde. Üstelik onun da başına bir iş gelebilir. Oysa İmar off Shore yurtdışında. Her türlü denetimden uzak. Bankacı dostuma sordum:‘‘Bu plan tutar mı?’’‘‘Devlet istemezse tutmaz’’ dedi. Yasal yollarla bu kredilerin bir nevi ‘‘hırsızlık’’ olduğu ortaya konulabilirmiş.Konulur inşallah!Dolara áşık milletŞAKA diye yazdık ama gerçek daha vahimmiş. ‘‘Dünyaya meteor çarpacağını ve dünyanın yok olacağını öğrensen ne yaparsın?’’ sorusuna yanıt olarak ‘‘Dolar alırım’’ diyen Türk yatırımcı, gerçek Türk yatırımcının yanında ‘‘uyanık’’ kaldı. Dün ABD, tarihinin en büyük saldırısıyla karşı karşıya kalırken, doların değer kaybedeceği en aptallar tarafından dahi anlaşılmışken, Türkiye'de bazı ‘‘akıllı yatırımcılar’’ doları 1 milyon 600 bin liraya kadar çıkardılar.Dolar sahibi olmadığıma hiç bu kadar üzülmemiştim.Satar zengin olurdum. Ben önceki gün anladım ki, biz doları yatırım aracı olarak görmüyoruz. Biz dolara düpedüz áşığız. Her şey bize onu hatırlatıyor. Yokluğuna dayanamıyoruz. O nedenle de ABD'ye saldırı olunca ‘‘Eyvah, ya dolar basıp Türkiye'ye yollayamazlarsa’’ diyerek yine dolar alıyoruz.Siyasetçi bir dostum, yastık altındaki markların euro ile değiştirilmesi sırasında bu ‘‘döviz’’lerin Türk ekonomisine kazandırılması için önlemler içeren bir paket hazırlıyor. Fakat herkes yanılıyor. Bizim insanımızın dövizi yastık altında değil. Bizimkiler dövizlerine baby doll giydirip koyunlarına alıyorlar.Aşklarını tebarüz ettirmek için.NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Şehit polislerimizin annelerinin de, en az cumartesi anneleri kadar vefakár, kutsal ve değerli olduklarını unutmadığımız zaman.N.Ç.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!