Güncelleme Tarihi:
Çocuk
Hiroshima No Pika
Toshi Maruki
Çev.: Cheiko Adachi
İleri Yayınları
6 Ağustos 1945’te yerel saatle 8 sularında Amerikalı bir ‘küçük çocuk’ Hiroşima semalarından yere doğru serbest düşüşteydi. Saat 08.15’i gösterdiğindeyse o küçük çocuk, Hiroşima ve çevresindeki binlerce çocuğun asla büyümemesine sebep oldu. Amerikalıların büyük bir zekâ ürünü olarak, ‘Little Boy’ adını verdikleri atom bombası, on binlerce insanın hayatını almıştı bir çırpıda. Bu isimsiz on binlerden birisi de 7 yaşındaki kız çocuğu Miy-chan’di. Nâzım’ın şiirinde birer birer kapılarımızı çalıp “büyümez ölü çocuklar” diyen kız çocuğu! Nâzım’ın hiç görmediği bu kız çocuğu, aslında Japon ressam Toshi Maruki’nin ölümsüz eserinin kahramanı. Bomba atıldıktan hemen sonra Japonya’ya yardıma giden ve gördüklerini resimleyen Maruki, daha sonra bunun hikâyesini yazmıştı, Miy-chan’in ve ailesinin yaşadıkları üzerinden... Atom bombasının bütün çirkinliğini, korkutucu yönünü desenleriyle anlatan Maruki’nin eseri sadece çocuklar için değil, çocukları önemseyen her büyüğün muhakkak okuması ve okutması gereken bir kitap. Miy-chan’in ‘Pika’ adını taktığı, Amerikalı ‘küçük çocuk’ aslında kendi Japon kardeşlerini öldürmüştü 1945 Ağustosunda. Toshi Maruki’nin ve Nâzım’ın ortak seslenişi Miy-chan’in hüzünlü öyküsünü muhakkak okuyun. Çocuğunuza Miy-chan’in annesinin sözünü ezberletin “PİKA, insan atmazsa hiçbir yere düşmez.”
Güncel - Sosyoloji
Kentler ve Göç
Der.: Ahmet İçduygu
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Sürekli dile getirilen ‘küreselleşen dünya’ kavramı ve süreci içerisinde en önemli unsurlardan birisi şüphesiz göçmenler ve göç olacaktır. Öyle ki, taşradan merkeze yönelik olanın haricinde artık daha geniş ölçekli ve uzun mesafeli göçler karşımıza çıkıyor. İstanbul’a bir bakın; bundan 30-50 yıl önce, ülkenin diğer bölgelerinden ve komşu ülkelerinden göç alan şehir, bugün dünyanın diğer farklı ülkelerinden göçmen barındırıyor. Legal veya illegal olarak, Asya, Afrika ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelen göçmenler ilerleyen yıllarda daha da belirgin olacaklar. Tıpkı Türklerin, daha önceki tarihlerde, başka ülkelerde olduğu gibi...
Ahmet İçduygu editörlüğünde hazırlanan ‘Kentler ve Göç’ kitabı, bilhassa İspanya, İtalya ve Türkiye üçlüsünden hareketle göç olgusunu irdeliyor. AB’ye girmeden önce göç veren bir ülkeyken artık göçmenler diyarı olan İspanya, aynı şekilde göç vermekten almaya evrilen İtalya ve Türkiye’ye göçün değişen yörüngesi inceleniyor. Ve bunu tabii ki ‘göç’ konusunda uzman bilim insanları, tüm detaylarıyla ve örneklerle anlatıyorlar. İstanbul, Sevilla, Bolonya, Treviso gibi örnek vaka analizleriyle zenginleşen kitap, sadece ‘göç’ konusunda çalışan kişilerin değil, bugünün dünyasında yaşananları ve yarın olacakları daha iyi anlayabilmek isteyen herkesin ilgisini çekecek nitelikte.
Bilgimkurgu - Roman
İyi Güzel Muhteşem Yarın
Cory Doctorow
Çev.: Algan Sezgintüredi
Versus Kitap
Walt Disney’in bizzat tasarlayıp ilk olarak 1964 Dünya Fuarı’nda General Electric standında ziyarete açıldı İlerleme Atlıkarınca’sı. İdealleştirilmiş ‘tipik’ Amerikan ailesi örnek alınarak, elektrik ve diğer alanlardaki teknolojik gelişmelerin yaşama etkisini anlatıyordu, bu toplam altı sahneli, döner platform üzerine kurulmuş fütürist gösteri. Başta Walt Disney olmak üzere birçok Amerikalının gelecek rüyasının tezahürüydü bu sahne. Bugün bile hâlâ tartışılan tarafları olan bu öngörünün büyük bir parodisidir ‘İyi Güzel Muhteşem Yarın’ romanı. Zaten adını da sözünü ettiğimiz atlıkarınca için hazırlanan tema müziğinden alıyor. Kanadalı bilimkurgu yazarı, hacker, bloger Cory Doctorow, bu etkileyici romanında, geleceğin hiç de o kadar iyi, güzel, muhteşem olmayabileceğini anlatıyor. İnsanların ürettiği her şeyi yok eden wumpuslar; öldürdüğü insanların beyinleri tek bir merkeze bağlı yüzlerce kopyasını üreten robotlar, dünyayı etkileyen bilgisayar virüsleri ve daha nice ürkütücü şeye rağmen eğlenceli bir bilim kurgu romanı. Büyük bir bilimsel projenin ürünü ve ergenlikten kurtulamayan ölümsüz üst-insan Jimmy ve düşlerinin kızı ölümlü Lacey arasındaki aşkî durum da, gelecek eleştirisini ‘cinsellik’ üzerinden gerçekleştiriyor. İçinize kurt düşürecek ama bir o kadar güldürecek bir bilim kurgu.
Sözlük
Deniz Balıkları Sözlüğü
Mustafa Pultar
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanının en büyüleyici sahnelerinden birisi; Tevfik Bey’in anlattığı ‘lüfer’ hikâyesidir. Nuran ve Mümtaz’ın bir araya gelmelerini lüfer metaforuyla anlatırken, aslında Boğaz’ın bu simge balığının da destanını yazar Tevfik Bey. Üniversite yıllarımda, balık tutmaya hevesli arkadaşlarıma eşlik ettiğim zaman, sahile dizilmiş birçok ehl-i keyif balıkçının bütün balıklara dair böyle hikâyeler anlattığına bizzat şahit olmuştum. Balıktan iyi anlarım diyenlerin, sadece balığa limon sıkanları eleştirmek için “İşte şimdi öldürdün canım balığı,” diyerek anlattığı hikâyeleri bir kalemde silecek balık hikâyeleriydi bunlar. Mustafa Pultar’ın hazırladığı Deniz Balıkları Sözlüğü bize öyle mitolojik hikâyeler anlatmasa da, Türkiye denizlerindeki 512 balığın ismini verirken, bu hikâyelerin kaynağına değiniyor aslında. Türkçe Adlar Sözlüğü, Bilimsel Adlar Sözlüğü, İngilizce Adlar Sözlüğü ve Türkçe Ad Dizgeliği olmak üzere dört bölümden oluşan kitapta, yer yer etimolojik kökene iniliyor ki, en az balıklar kadar lezzetliler... Örneğin; Don Tirsisi balığının Latince ismi ‘Alosa tanaica’ imiş. Bu balığın farklı ad alma sebebiyse basit; Don Nehri’nin eski adı Tanais’miş ve ortaya bu söz dizisi çıkmış. Bundan sonra balık restoranlarında ne yediğimizi bilmemizi sağlayacak, ‘leziz’ bir kitap.
Roman
Platon Günlükleri
Peter Ackroyd
Çev.: Bilgesu Şişman
Monokl Yayınları
38. yüzyıl Londra’sını hayal etmeye çalışın. Zaman kavramının artık hiçbir önem taşımadığı, deyim yerindeyse, insanın zaman mefhumunu ortadan kaldırdığı bir çağ bu. Bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz bir atmosferden ziyade, antik çağı andıran ve zamandan bağımsız şehir insanlarının olduğu bir dünya. Tarihsel çağların Orfeus Çağı, Havariler Çağı, Köstebek Çağı, Nüktebüyü Çağı olarak adlandırıldığı bu dünyanın filozofunun da Platon olduğunu söylersek, ortalık iyice şenlenecektir. Peter Ackroyd’un eğlenceli felsefe romanı ‘Platon Günlükleri’ böyle bir dünyada geçiyor. Platon’un öğretisindeki temel unsurları, biraz daha ironik bir dille, ele alan Ackroyd hem büyük filozofun öğretisinin bir pratiğini yapıyor hem de mizah dozu oldukça yüksek bir romana imza atıyor. Ackroyd’un ‘diyaloglar’ şeklinde kurguladığı romanda Platon, yine meşhur kavramları üzerine düşünmeye, kafa yormaya itiyor herkesi. Platonun meşhur mağara metaforunu Ackroyd, ‘Köstebek Çağı’ vesilesiyle 20. yüzyıl insanına atfederek, 38. asrın Platon’una kendi felsefesini yeniden açıklatıyor. En sonunda Sokrates gibi ‘gençlere kötü örnek olmak’tan suçlu bulununca, hocası gibi dillere destan bir savunma yapıyor! Alfred Hitchcock, Freud, Poe gibi isimlerin de arz-ı endam ettiği romanda Platon’un Sokrates’i anımsatan ‘ruh’la olan diyalogları sayesinde eğlence ve felsefe had safhada.
Deneme
Yahya Kemal’in İstanbul’u ve Devamı
Sadettin Ökten
Ötüken Yayınları
Bugün Paris’in bir dönemini okumak istediğimizde nasıl Baudelaire’e müracaat etmek zorundaysak, aynı şey İstanbul konusunda Yahya Kemal Beyatlı için geçerlidir. Birçok düzyazısında ve meşhur derslerinde İstanbul için en özgün ve yeni açılımlar getiren fikirleri dile getirmiştir. Aynı şekilde şiirlerinde de fetihten ihtişam dönemine, işgalden cumhuriyetin ilk yıllarına uzanan bir yelpazede şehri sosyal ve kültürel yönüyle de sorgulamış ve anlatmıştır. Saadettin Ökten, Yahya Kemal’in 14 İstanbul şiirini yeniden okuyarak hem şiirlerini ve Yahya Kemal’in İstanbulu’nu hem de üstadın ölümünden bugüne gelişen, değişen, belki de bambaşka olan İstanbul’u ele alıyor. Görünenlerse ortada, ne o dillere destan siluet, ne bir tepeden baktığımızda görülecek büyüleyici manzara, ne de İstanbul’a bakabilecek bir tepe kaldı İstanbul’da. Haliyle Yahya Kemal’in anlattığı İstanbul’un devamı biraz karamsar bir manzara sunuyor onu seyretmeye çalışanlara... Sadettin Ökten sadece şikayet etmiyor ama İstanbul üzerine, İstanbul’un simgesi olduğu yaşayış üzerine de düşünüyor ve Yahya Kemal’in şiirlerine mensur zeyiller ilave ediyor aslında. Artık fethi gören Üsküdar’dan baktığımızda neredeyse tanınmaz hale gelmiş bir İstanbul görsek de onu yeniden okumak gerek... Farklı bir Yahya Kemal ve İstanbul kitabı.