Güncelleme Tarihi:
Denizaltı süvarisi
HEP duyarız... Kaçak kazı yapanların tarihi eserleri gizliden gizleye yurtdışına nasıl kaçırdıklarını... Ama, elimiz kolumuz bağlı, bir şey yapamayız... Tarihi eser kaçakçılığı ile ilgili bilgi dağarcığımız, sadece karada yapılan kazılarla ilgilidir.
Oysa, bu işin bir de sualtı tarafı var... Yani, denizin dibi tarafı... İşte, o konu bugüne kadar hep gözardı edilmiş. Her şeyi, bizim adımıza (!) sualtında tarihi eser arayan Amerikalılar'ın insafına bırakmışız. Sadece, Ruslar 100 yıl kadar önce padişahın izniyle Çeşme kıyılarında, ‘‘Ystafiv’’ batığı üzerinde sualtı kazısı yapmış... Onun dışında, dört bir yanı denizlerle çevrili Türkiye'nin kıyılarındaki tüm kazılar Amerikalıların tekelinde kalmış. Onlar ne çıkarırlarsa kabul etmiş, müzelerimizde sergilemişiz. Fakat akıllarda hep şu soru takılı kalmış; ‘‘Acaba, gerçekten tüm çıkardıklarını bize mi veriyorlar?’’
Bu soru yıllardır beynimizi kemirirken, bir yandan da, 1942'de Kaptan Cousteau'nun geliştirdiği basit aletli dalış ekipmanlarına sahip olan herkes sualtını mesken edinmiş. Kısacası, Türkiye denizaltındaki eserlerinin yağmalanışına seyirci kalmış.
YAĞMAYA DUR
Ne zamana kadar?..
Ta ki, Akdeniz Arkeolojik Sualtı Araştırmaları Derneği kurulana kadar... Ve, bu derneğe T.C. Kültür Bakanlığı sahip çıkana dek... Dernek, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün bünyesinde aynı adla bir merkez oluşturmuş. İşte, bu merkez Antalya'da... Antalya Müzesi'nde kendilerine tahsis edilen bir büroda hizmet veriyor. Başkanı da Hakan Öniz... 1999'da dalgıçlık ve sualtı araştırmacılığı eğitimlerine başlayan dernek, Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji ve Epigrafi bölümlerinden öğretim üyeleri ile öğrencileri yetiştirmiş. Bir de Antalya Müzesi'nin arkeologlarını... Onlar şimdi tam 40 kişi...
Hepsinin amacı, su altında yatan tarih hazinesine sahip çıkmak... Antalya Müze Müdürü Metin Pehlivaner'in büyük desteği onlara güç vermiş. Artık, Anamur'dan, Kaş'a kadar 640 kilometrelik sahil şeridi onların... Bu bölgede, değil Amerikalılar'ın hiçbir kişinin dalarak kazı yapması artık mümkün değil.
Hürriyet Gazetesi'nin yayın sponsoru olduğu bu merkez, bugünlerde tüm dikkatini iki kayıp kenti aramaya vermiş. Bunlar eski bir korsan kenti olan Phaselis ve Perge. Deniz diplerinde yarın bir gün iki tarihi kent bulunursa şaşırmayın...
Merkezin mazisi ne kadar?
Antalya Müzesi'ndeki merkez, Arkelojik Sualtı Araştırmaları Derneği'nin desteklediği bir kuruluş. Mazisi henüz birkaç ay... Ama, ASAD'ın mazisi 10 yıllık. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar, Türkiye'de Türklerin yaptığı tek çalışmadır. Ancak, organize değildi. Devletin tam desteği yoktu.
Devlet, merkez kurulana kadar sualtında arkeolojik çalışma yapma adına hiçbir destek vermedi mi?
Hayır. Antalya'daki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kurulan ilk araştırma merkezidir. Ve devlet, sualtı araştırmalarına bu merkezle girmiştir.
Daha önce kimler yapıyordu bu araştırmaları?
Amerikalılar yapıyordu. 1960'lardan itibaren, merkezi Amerika'da olan Gemi Arkelojisi Enstitüsü, Türkiye kıyılarında araştırma yapıyordu.
Peki, buldukları eserleri Türkiye'ye mi veriyorlardı?
Eserlerin bir bölümünü Bodrum Sualtı Müzesi'ne verdiler.
Diğer bölümü ne oldu?
Ben bunu söylemeyeyim. Kurumun başındaki biri olarak eserlerimizi Amerikalılar kaçırdı demem doğru olmaz.
MEDENİYETİN BEŞİĞİ
Peki, böyle iddialar var mı?
Var. Size örnek vereyim. Bundan 4-5 ay önce televizyondaki bir yabancı belgeselde Discovery Channel'da sualtından amfora çıkaran bir Amerikalı araştırmacı, ‘‘Ne yazık ki, bunu Türklere vermek zorundayız’’ diyor. Bizim ülkemiz kıyılarında çalışıyorlar. Bizim ülkemizden kimseyi yetiştirmiyorlar. Yetiştirmedikleri gibi yetişmesini de engelliyorlar. Arkasından, bunları onlara vermek zorundayız gibi bir söylem içindeler.
Amaçları ne peki?
Kıyılarımız medeniyetlerin doğduğu kıyılar. İlk tarih, ilk destan, ilk coğrafya, Türkiye sınırları içinde doğmuş, burada yazılmış. Medeniyetlerin en çok tanınanları, popülerleri, hep bizim kıyılarımızda. Çok sayıda şehir kurulmuş. Özellikle deniz yolu eski çağlarda en kolay ulaşım yöntemi olmuş. Örneğin, siz şarap üreticisisiniz, elinizdeki şarabı Mısır'a yollamak istiyorsanız bunu deniz yoluyla yapıyorsunuz.
Deniz kıyılarına kurulup sualtında kalmış kentlerin dışında bu gemilerin batmasıyla ortaya çıkan tarihi eserler de var, öyle mi?
Tabii. Kıyılarımızda deniz yolundan faydalanmak için çok sayıda kent kurulmuş. Devletler arasındaki ilişkilerin deniz ticaret yollarıyla kurulduğunu düşünürseniz, geçmişi aydınlatacak çok sayıda izin denizin altında olduğunu kabul etmemiz gerekir. Biz bunu gözledik. Bugüne kadar karada olanları görmeye çalıştık. Amerikalılar bunu bizden çok daha önce gördüler. Amerikalı enstitünün dünyada yapmış olduğu 50 çalışma varsa, bunun bir tanesi Amerika'da, iki tanesi Mısır'da, bir tanesi İtalya'da, kalanları Türkiye'de. Çünkü, bizim kıyılarımız arkeolojik açıdan son derece zengin. Bu bilgilerden faydalanmak için çalışıyorlar.
ORTAK DEĞERLER
Bundan sonra bu merkezle birlikte Amerikalılar'ın çalışması duracak mı?
Arkeoloji evrensel bir durum. Elbette bizim kıyılarımızın geçmişi sadece bizim değil, bütün insanlığın geçmişidir. Ama, bizim ülkemizin kıyılarında, mutlaka biz de çalışmalıyız. Bizler de mutlaka orada olmalıyız. Bir sualtı kazısında 40 araştırmacı görev yapıyor. Hükümetimiz sadece bir tane kazı temsilcisi yolluyor.
Artık bu olmayacak değil mi?
Şimdilik, 640 kilometrelik Antalya kıyısında olmayacak. Anamur'dan Kaş'a kadar bir sınırımız var.
Bu sınırlarda Amerikalılar dalabilecek mi?
Hayır. artık bu aşamadan sonra mümkün değil. Antalya Müzesi sorumluluk alanında bizden başkası dalamıyor. Araştırma anlamında, bizim merkez dışında hiçbir kuruluşun araştırma yapması mümkün değil.
Bu merkezin kurulması sırasında Amerikalıların bir engellemesi oldu mu?
Evet, engellediler. Bugüne kadar yanlızca kendileri çalıştığı için kendileri dışında başka kuruluşların çalışmasına sıcak bakmayacaklardır.
YAĞMA VAR
Amerikalılar dışında, şahsi olarak dalış yapanlar ve tarihi eser çıkaranlar oluyor mu?
Elbette. Bizim sualtında, korunması gereken tarihi eserlerimiz var. Tarihi eserlerimiz yalnızca yabancı araştırmacılarla karşı karşıya değil, çok sayıda tehlikeyle karşı karşıya. Bunun içinde yerli ve yabancı dalıcıların bir talanı sözkonusu. Bizim kıyılarımız girintili çıkıntılı. Şu anda 70 civarında sahil güvenlik botumuz var. Bu kadar uzun sahil şeridi olan bir ülkenin bu kadar az sayıda sahil güvenlik botunun olması ve bu kadar botla korunması mümkün değil. Dalışa yasak ama yasak olan yerlerde de ciddi koruma yok. Adam, henüz Yunan bayrağını indirmeden bizim kıyımıza geliyor, dalışını yapıyor ve gidiyor. Özellikle Kekova'da yoğun şekilde tarihi eser kaçırıldığını biliyoruz. Büyük teknelerle geliniyor ve yeniden uluslararası sulara kaçırılıyor.
Denizde, karadan daha fazla kaçakçılık yapılıyor öyle mi?
Daha fazla olup olmadığını bilemeyeceğim ama denizde de ciddi bir kaçakçılık sözkonusu olduğuna inanıyorum.
Ne tür eserler kaçırılıyor?
Daha çok amforalar... Amfora eski dönemlerin ambalaj malzemesidir. Yani, şimdi nasıl Coca Cola şişesi var, yağ tenekeleri var, eski dönemlerde yalnız amfora varmış. Şarap ve zeytinyağı taşımak için kullanılırmış. Biz de batıklarda en çok amforalarla karşılaşıyoruz. Amforanın tipi, kulplarına göre geldiği yerler, gittiği yerler, taşındığı yerler ortaya çıkarılarak, kentler veya ülkeler arasındaki ticari ilişkileri çözüyoruz. Bunun dışında, yazılan mektuplar, hepsi geçmiş zamanı aydınlatmak için bir zaman kapsülü gibi suyun altında. Hepsi bizi bekliyorlar.
BATIK KENT ARAYIŞI
Antalya kıyılarında batık kent var mı?
Özellikle Antalya kıyılarında var. Örneğin Korikos adı antik kaynaklarda çok geçiyor. Fakat böyle bir kentin nerede olduğu bilinmiyor. Özellikle Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Fahri Işık tarafından Patara'da yapılan kazı sırasında Roma dönemine ait, kentler arasındaki mesafeyi gösteren bir yol levhası bulundu. Bu levhada Korikos adı geçiyor ama nerede olduğunu bilen yok. Levhaya göre Phaselis ile Oliympos'un tam ortasına düşüyor. Biz o bölgede çalışmaya başlayacağız.
Başka var mı?
Mesela Perge'nin denizle olan bağlantısında bir yerleşim birimi daha olduğunu düşünüyoruz.
BİZİM KAPTAN COUSTEAU
Hakan Öniz, Kaptan Cousteau'nun kurduğu merkezde eğitim almış profesyonel bir sualtı araştırmacısı. Antalya'da kurulu merkezin başına geçip, Akdeniz'in keşfedilmemiş tarihi hazinelerinin peşine düştü.
BATIK KENT ARIYOR Akdeniz Arkeolojik Sualtı Araştırmaları Merkezi Başkanı Hakan Öniz, Antalya'da su yüzüne çıkarılmamış iki kentten bahsediyor. Birinin Phaselis, diğerinin Perge kıyılarında olduğu sanılan iki kent için araştırmalar sürüyor.
Kim ? Kimdir ?
1967 Eskişehir doğumlu. Öğrenimini Ankara'da yaptı. 13 yaşında aletli dalışa başladı. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okurken, aletli dalışı profesyonel olarak sürdürdü. Profesyonel balık adam eğitimi üzerine yoğunlaştı.
Almanya ve Fransa'da bazı eğitim programlarına katıldı. Kaptan Cousteau'nun kurduğu merkezi Fransa'da bulunan Dünya Sualtı Aktiviteleri Konfederasyonu'nun en üst düzey eğitmeni oldu. Aynı zamanda, Türkiye Sualtı Sporları Can Kurtarma Su Kayağı ve Paletli Yüzme Federasyonu'nun üç yıldızlı eğitmenliğini yapıyor. Aynı federasyonun bilim inceleme kurulu üyesi. Arkeolojik Sualtı Araştırmaları Derneği Başkanı. Televizyon kanallarına çektiği sualtı belgeselleri ve dergilere yazdığı yazılarıyla tanınıyor. 6 yaşında bir çocuk babası.