Hadis ilminin ‘ilk ve son’ sahabeleri

Güncelleme Tarihi:

Hadis ilminin ‘ilk ve son’ sahabeleri
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 05, 2011 00:00

Haberin Devamı

SAHABE kavramı, Hz. Muhammed döneminde yaşamış, bir Müslüman olarak Hz. Muhammed’i görmüş ve bir Müslüman olarak ölmüş kişiler için kullanılır. Bu tanımlama kapsamında sahabe sayısı çeşitli kaynaklara göre 114 bin ile 60 bin arasında değişir. Açık kimlikleri verilebilen sahabe sayısı ise 10 bin civarındadır; hadis rivayet eden sahabe sayısının ise bin 300 civarında olduğu bilinir.
Sahabe tabakaları
Bu bağlamda, İslam Bilim geleneğinin en önemli alanlarından biri olan; fıkıh ile tefsirin vazgeçilmez kaynağı Hadis ilminin temelini de sahabeler oluşturur. Dolayısıyla “sahabeler” ile ilgili araştırmalar İslam tarihinin vazgeçilmezleri arasındadır. “Sahabe” kavramının konusu olarak “ilk ve son” sahabeler de bu araştırmaların alanlarından biri oldu; bu araştırmalar “Sahabe Tabakalaları” adıyla sistemleştirildi.
İlk Müslümanlar
Tabakalaştırmada, ilk sırasıyı Hz. Muhammed’in peygamberliğini ilan etmesiyle birlikte “Mekke’de Müslüman olanlar” alır. Hz. Muhammed’in eşi Hz. Hatice, Müslümanlığı ilk kabul eden kişi olarak, ilk sahabedir haliyle; Hz. Muhammed’in amcasının oğlu ve damadı Hz. Ali; Hicret arkadaşı, İslam toplumunun ilk halifesi Hz. Ebubekir ilk sahabelerlerdir. Hz. Hatice’nin ardından Müslüman olan ilk sekiz kişiye “İlk Müslümanlar/ Sabıkun-i İslam” adı verilir.
İddiadır ki Türk kökenlidir
Ebu Cehil’in işkencesi sonucu hayatını kaybeden Sümeyye bint Habbat ise ilk İslam şehidi olduğu gibi, hayatını kaybeden ilk sahabe olarak da kabul edilir; eşi Yasir bin Emir’le birlikte öldürülmüştür. Kimi kaynaklara göre Türk kökenlidir. Oğlu Ammar bin Yasir, Hz. Muhammed’in yaşıtı, çocukluk ve gençlik arkadaşıdır. Hz. Muhammed ve Amr Bir Yasir “Fil Yılı- 570” doğumludur.
Sahabeler döneminin bitişi
“Sahabe Tabakaları” sınıflandırılmasının son sırasında Mekke’nin Fethi ile Veda Haccı arasındaki dönemde çoğunluğu çocuk olan Müslümanlar yer alır. Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile bin Abdullah el-Leysi ise vefat eden son sahabedir; Hicri 110. yılında vefat ettiğine dair genel kabulleniş vardır. El- Leysi’nin vefatı “Sahabeler dömeninin sona erişidir.
İddia eden yalancıdır
İslam tarihinin önemli hadisçilerinden İbn Hacer, El- Leysi’nin ölümüyle birlikte sahabi olduğunu iddia eden kimsenin yalancı sayılması gerektiğini vurgular. Sahabeleri görmüş olan kişiler için kullanılan “Tabiin” dönemi ise Ebu’t Tufeyl el- Leysi’nin ölümünün ardından yaklaşık 15 yıl daha devam eder.

Vicdanın sesi önemsenmelidir

HİCRETİN dokuzuncu senesinde, kabilesinden on kişilik bir heyetle Medine’ye gelip Müslüman olan Vâbisa b. Ma’bed el-Esedî Hz. Peygamber’den İslâm ile ilgili gerekli hususları öğrenip yurduna geri dönecekti. Medine’de kalacağı süre zarfında İslam’a girdikten sonraki yaşamını dizayn etmek adına nelerin iyi/sevap nelerin kötü/günah olduğunu öğrenip dönmek istiyordu. Bu amaçla Resûlullah’a geldi. Ne var ki, Hz. Peygamber’in etrafında oldukça kalabalık bir cemaat vardı. Ancak Vâbisa kalabalığı yararak ilerlemeye ve ‘yanı başında olmaktan en çok mutluluk duyacağım insan’ dediği Allah Resûlü’ne yaklaşmaya çalıştı. Vâbisa’nın bu telaşını takip eden Nebî (sav), “Yaklaş ey Vâbisa, yaklaş!” dedi. Vâbisa henüz sorusunu sormadan Allah Resûlü şöyle buyurdu: “Bana iyilik ve kötülüğün (sevap ve günahın) ne olduğunu sormaya mı geldin?” “Evet” dedi Vâbisa. Elleriyle Vâbisa’nın göğsüne dokunan Resûl-i Ekrem (sav): “Kendine danış ey Vâbisa! İyilik, gönlünün huzur bulduğu ve içine sinen şeydir; kötülük ise, insanlar ona onay verseler bile gönlünü huzursuz eden ve içinde bir kuşku bırakan şeydir.” Buyurdu. (İbn Hanbel, IV, 227, no: 18164) (Hazırlayan: Dr. Mahmut Demir/ Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı)

RAMAZAN SÖZLÜĞÜ

KABE: Sözlükte “küp” anlamına gelen Ka’be, Mekke’de Mescid-i Haram denilen Cami-i Şerîfin ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış dört köşe bir binadır. Kuran’da Ka’be’nin İbrâhim ve İsmail (a.s.) tarafından yapıldığı bildirilmiştir (Bakara, 2/124-129). Ancak Ka’be’nin ilk defa Âdem (a.s.) tarafından yapıldığını söyleyenler de olmuştur. Kur’ân’da yeryüzünde ilk mabedin Mekke’deki Ka’be olduğunun beyan edilmesi (Âl-i İmrân, 3/96) ve Ka’be’ye eski ev denilmesi (Hac, 22/29) bu görüşü desteklemektir. Bu görüşe göre Ka’be Adem (a.s.) tarafından yapılmış, zamanla yıkıldıktan sonra yerine İbrâhim ve İsmâil (a.s.) tarafından yeniden inşa edilmiştir. Ka’be yer yüzündeki bütün Müslümanların kıblesidir. Namazlar Ka’be’ye yönelerek kılınır.

ESMA-İ HÜSNA

el-MUSAVVİR: “O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır.” (Haşr, 59/24) Sözlükte bir şeye şekil ve suret veren, resim ve boya yapan ve niteleyen anlamına gelen “musavvir” kelimesi Allah’ın sıfatı olarak varlıklara şekil ve suret veren demektir. “O Allah, sizi şekillendirdi ve şeklinizi de güzel yaptı.” (Teğabün, 64/3) İnsan, hayvan, bitki, meyve, sebze, kısaca bütün varlıklara en güzel biçimi veren, domatese rengini, muza, hurmaya, cevize şeklini veren, tavus kuşunu, zürafayı en güzel biçimde yaratan Allah’tır.

PEYGAMBER DUALARI

HZ. İbrahim’in duası Kur’an’da şöyle yer almaktadır: “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim 14/40-41)

Ulucami’nin mahyası hazır

OSMANLI’da ilk olarak Sultan 1’inci Ahmet döneminde Sultanahmet Camisi’ne dini sözlerin yazılı olduğu kandillerin asılmasıyla başlayan mahya geleneği yaklaşık 450 yıldır her Ramazan ayında minareleri süslüyor. İstanbul’daki Sultanahmet, Süleymaniye ve Eyüp Sultan camileriyle, Edirne’deki Selimiye Camisi’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda caminin minarelerine mahyalar kuran Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1’inci Bölge Müdürlüğüne bağlı mahya ekibi, “Osmanlı Payitahtı” Bursa’da da tarihi Ulucami’nin 2 minaresi arasına “Merhaba Ya Şehri Ramazan” mahyasını yaptı. Mahya ekibi sorumlusu Kahraman Yıldız (56), Türkiye’de klasik mahya kuran tek ekibin kendileri olduğunu belirterek, mahyaların yapımından asılmasına kadar tüm aşamaları elleriyle yaptıklarını söyledi.

Nazilli’nin camileri gül kokuyor

AYDIN’ın Nazilli İlçesi’nde, camiler ramazan ayında her gün gül suyu ile yıkanıyor. Nazilli Belediyesi, ramazan dolayısıyla başlattığı uygulama ile ilçedeki 54 camide her gün temizlik yaparak, ibadetlerin hijyenik koşullarda yapılmalarını sağlıyor. Belediye Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan cami temizliğinde, gül suyu kullanılarak ibadethanelerin güzel kokması sağlanıyor. Uygulama kapsamında, ilçedeki 12 türbenin de temizlikleri düzenli yapılıyor. Belediye yetkilileri, cami ve türbelerdeki temizlik çalışmalarının ramazan boyunca süreceğini bildirdi.

Dr. Ekrem Keleş: Hayâ imandandır

İNSANI insan yapan en önemli duygulardan biri, hayâdır. İslam dininde çokça övülen bu vasıf, çirkin olan ve ahlaka, edebe, hakka hukuka aykırı bulunan şeylerden dolayı kişinin sıkılması, daralması demektir. Edebe, ahlaka, hakka hukuka aykırı tablolarla karşılaştığı zaman hayâ sahibi kişinin yüzünde bu duygunun etkisi hemen belirmeye başlar. İslam dinine göre haya çok güzel bir huydur. Bunun karşıtı, dilimizde arsızlık, utanmazlık, yüzsüzlük gibi kelimelerle ifade edilir. Hayâsızlık, insanı insanlıktan çıkarır. İstiklal şairimiz Mehmet Akif bu tabloyu şöyle anlatır: “Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde/ Ne çirkin yüzler örtermiş, meğer o incecik perde”

Hak dinin mesajlarından

Hayâ, baştan beri hep Hak dinin temel mesajlarından biridir. Peygamber Efendimiz buna, “Geçmiş peygamberlerin sözünden insanlara ulaşan haberlerden biri de: ‘Utanmazsan dilediğini yap!’ sözüdür.’ [(Buhari, Enbiya 54, Edeb 78; Ebu Davud, Edeb 7(Hadis No:4797); İbn Mace, Zühd 17 (Hadis No:4183);Ahmed b. Hanbel, V/273)] hadisiyle dikkat çekmiştir. Hadis, hayânın, bütün peygamberlerin ittifakla ortaya koydukları ahlaki prensiplerden biri olduğunu göstermektedir. Hadisin anlamı ise ‘Hayâ duygusu seni engellemediği zaman dilediğini yaparsın’ demektir. Kamil Miras’ın da işaret ettiği gibi her ahlakçı, her sosyal bilimci takdir eder ki bu vecizeyle en yüksek bir ahlak düsturu konmuş olmaktadır. Hem de hiçbir devirde değiştirilmeden tarih boyunca gelmiştir. Bu itibarla, bu ahlaki düsturun, ümmetler arası, evrensel bir yeri vardır. (Tecriddi SarihTercemesi, XII/151) Ancak son Hak Dinin mensupları açısından bu prensibin ayrı bir yeri bulunmaktadır. Çünkü Resulullah’ın (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Her dinin mensuplarının kendine özgü (ağır basan) ahlâkı vardır. İslâm’ın ağır basan ahlâkı, hayadır.”

Hayâ güzelleştirir

“Hayâ ancak hayır getirir.” (Buhârî, Edeb 77) Buyuran Peygamber Efendimiz, kendisini iyi tanıyan çevresindeki insanların naklettiklerine göre evinin köşesindeki bâkire kızdan daha çok hayâ sahibi idi. [Buhârî, Edeb 77; Müslim, Fedâilu’n-Nebi 67, (Hadis No:2320)] Hayânın iki türü vardır. Biri halkın ayıplaması endişesinden ötürü insana gelen sıkılma durumudur. Bu ruh hali insanlarda yaratılıştandır. Hayânın diğer türü imandan kaynaklanır. Bu da Allah’a karşı taşıdığı sorumluluk bilinciyle günah işlerde bulunmaktan utanmaktır. Bir Hadisi şerifte bu konuda şöyle buyrulur: “Haya imandandır.” Bir başka hadisi şerifte ise “el-Hayaü hayrun küllühu: Haya (gerek fıtri gerek imani olsun) tamamen hayırdır.” Buyrulur. Bir diğer Hadisi şerif de şöyledir: “Edepsizlik ve çirkin söz nereye girerse, çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği şeyi güzelleştirir.” [Müslim, İman 59 (Hadis No:36)]

Arzısın yüzüne tükürmüşler

Haya ile ilgili atasözlerimize de yansımış ifadeler vardır. Bunlardan biri “Arsızın yüzüne tükürmüşler, ‘yağmur yağıyor’ demiş” atasözüdür. Hayâsızlık özüne işlemiş kişilerin, bu yüzden karşılaştıkları hakaretleri pişkinliğe vurmaları anlatılmaktadır. Haya duygusu, insanlara kişilik kazandıran önemli ahlaki vasıflardandır. Bundan yoksun kişiler, şahsiyetlerinin zedelenmesine aldırmadan menfaatlerini düşünür. Halbuki şahsiyet, insanlığının en önemli göstergesidir.

Hayâ imanın dallarındandır

Kutlu elçi şöyle buyurmuştur: “İmanın yetmiş (veya altmış) kadar dalı vardır. Bunların en yükseği ‘lâ ilâhe illallah’ demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imanın dallarından biridir.” [Buhârî, Îmân 3; Müslim, Îmân 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 14; Tirmizî, Birr 80; Nesâî, Îmân 16; İbni Mâce,Mukaddime9] Mümin, hiçbir şeyin Allah’ın bilgisinin dışında kalmadığı bilinciyle hareket eder. Dolayısıyla bir kötülükle karşı karşıya geldiğinde en başta Allah’a karşı haya sahibi olmanın bir gereği olarak ondan uzak durur.
Dr. Ekrem KELEŞ
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Haberin Devamı

Hadis ilminin ‘ilk ve son’ sahabeleri

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!