Güncelleme Tarihi:
İsmail Türkmen (Geniş Ekran)
Adem ile Havva’nın ilk oğulları Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürmesine ilişkin tektanrılı dinlerin kutsal kitaplarında aşağı yukarı benzer hikayeler anlatılır. Buna göre iki kardeş Allah’a birer hediye sunarlar. Allah Habil’in hediyesini kabul eder ama kardeşi Kabil’inkini kabul etmez. Genelde benimsenen yoruma göre Habil Allah’a sunabileceği hediyelerin en güzelini takdim etmiş, Kabil ise biraz malzemeden çalan müteahhit misali elindeki malların kötülerinden bir şeyleri Allah’a vermiştir. Rivayet odur ki Kabil bu olaydan sonra Habil’in Tanrı katındaki değerini çekemeyerek kardeşini öldürmüştür.
Tarihsel bir drama olarak sınıflandırabileceğimiz Apocalypto, İspanyolların bölgeye gidip kolonilerini kurmalarından hemen önceki dönemden bir hikayeyi anlatıyor. ABD’li tarihçi-felsefeci William Durant’ın “Büyük bir uygarlık, içeriden çökertilmeden fethedilemez” sözüyle başlayan filmde, ailesi ve dostlarıyla doğduğu köyde mutlu mesut yaşayıp giden Jaguar Pençesi’nin, kral ve kraliçenin önünde tanrılara kurban edilmek üzere insan avına çıkanlara karşı kendisini ve sevdiklerini koruma mücadelesini seyrediyoruz. Mayaları gerçekte olduğundan daha yoğun bir şiddet ögesiyle temsil ettiği yönünde tarihçilerden eleştiriler alan görüntülerin de bulunduğu yapımın, son dönemde çekilen birçok filmle kıyaslandığında öyle pek de vahşet dolu olmadığını söyleyebilirim.
SESLENDİRME SADECE MAYA DİLİNDE
Asıl şöhreti çok daha önceleri oyunculuğuyla yakalamış olan Gibson’un Apocalypto’sunun en önemli özelliklerinden biri Maya dilinde çekilmiş olması. DVD’lerde genellikle filmlerin Türkçe dublaj seçeneği de bulunur ancak Apocalypto’nun seslendirmesi sadece Maya dilinde. Bilinen kökleri 5 bin yıl öncesine dayanan Maya dilinin ana kollarından Yucatan lehçesinde seslendirilen Apocalypto bu yanıyla belki de tarihe bırakılan değerli dil miraslarından biri olacak. Muhtemelen tamamı Orta Amerika’da olmak üzere bugün dünyada yaklaşık 6 milyon insan Maya dilini konuşabiliyor. Yucatan lehçesini bilenlerin sayısı ise sadece 800 bin. Neredeyse her türlü yerelliği boğan küresel çağda bu rakamların günden güne eridiği düşünüldüğünde dünya çapında dağıtımı yapılan bir filmin Maya dilinde çekilmesinin her türlü takdiri hak ettiğini düşünüyorum. Ve bu açıdan bakıldığında sinemaseverlerin yanında dille ilgilenen herkesin arşivine Apocalypto’yu katmasında fayda olduğunu düşünüyorum. (Yalnız filmin başında geçen Durant’ın sözünün neden Maya dilinde yazılmadığına anlam veremediğimi söylemeliyim.)
Gayet sürükleyici bir çatısı olan ve yapımcılarca daha çok aksiyon/macera yönüyle öne çıkarılan Apocalypto aslında güçlü bir drama da sunuyor izleyiciye. Babası ve birçok dostu gözlerinin önünde öldürülen Jaguar Pençesi’nin, son anda saklayabildiği hamile karısı ve çocuğuna kavuşabilmek için verdiği mücadele sizi hikayenin içine çekiyor. (Bu arada babasının Jaguar Pençesi’ne verdiği şu öğüt en azından ilginç: “Korku, bulaşıcı bir hastalıktır. Bu hastalığı kendinden ve yaşadığın yerden uzak tut.”) Filmin sonunda bir anlamda karşılarına çıkan yol ayrımında Jaguar Pençesi’nin yaptığı ya da yapmak zorunda kaldığı seçim de insan uygarlığı adına çok düşündürücü. Çünkü insanlar açısından normalde iyi şeylere işaret etmesi gereken devasa gemilerin gittikleri topraklara hiç de iyi şeyler götürmediğini anlıyoruz.
Apocalypto’nun dikkat çekici özelliklerinden biri de anlatılmak istenenin çok farklı bir biçimde aktarılmasıyla ortaya çıkıyor. Filmin başında verilen Durant’ın sözünü okuduğumuzda Maya uygarlığının yıkılışını izleyeceğimizi düşünüyoruz doğal olarak. Ve zaten nihai anlamda da bunun amaçlandığını biliyoruz. İşte burada Durant’ın sözü doğrultusunda zekice bir kurgu yapılıyor ve filmde, Maya devletini tarihten silen İspanyol sömürgecileri görmüyoruz bile. Dolayısıyla genel bir yanılsamayı yıkan bir sonuçla karşı karşıya kalıyoruz: Devletler başka devletler tarafından yıkılıp ardıllanmazlar, tam tersine bir devlet artık yıkıldığı için başka bir devlet onun yerini alır.
BUSH’UN KÖTÜ RUHLARI
Film Mayalarla ilgili olunca ister istemez geçen sene okuduğum bir haberi hatırladım. ABD Başkanı George W. Bush, 2007 Mart’ında seveninin az olduğu Güney Amerika ülkelerine giderek sempati toplama girişiminde bulunmuştu. Bu çerçevede Mayaların anavatanlarının bir parçası olan Guatemala’ya da uğramıştı. İşte bir Maya sivil toplum örgütü temsilcisi Juan Tiney, “savaş kışkırtıcısı” Bush’un topraklarına gelmesine engel olamadıklarını ama onun ayak bastığı yerleri kendisi gittikten sonra “temizleyeceklerini” söylemişti. Mayalara göre ata toprağının, Bush’un bırakacağı “kötü ruhlardan arındırılması” gerekiyordu.
Öyle görünüyor ki çağdaş Mayalar, Bush’un Kabil’e çektiğini düşünüyorlar. Sanırım bugün dünya üzerinde Mayaların bu düşüncesine gönül rahatlığıyla itiraz edecek çok az insan vardır. Nitekim Mel Gibson, 2006’da Time dergisine verdiği bir röportajda Apocalypto’daki “korkudan beslenme” temasının kendisine “biraz da Başkan Bush ve adamlarını hatırlattığını” söylemişti.