Güncelleme Tarihi:
1950'li yılların ikinci yarısında Fransa'da yayımlanan bir sinema dergisi (Les Chaiers du Cinema), daha sonra sinema tarihinde bir dönüm noktası yaratacak ve ‘‘Yeni Dalga’’ olarak adlandırılacak akımın önde gelen isimlerinin (Truffaut, Godard, Chabrol) film eleştirilerine ve sinema üzerine kaleme aldıkları düşünsel yazılara yer veriyordu. Bu kalemlerden biri de Erich Rohmer'di.
Rohmer yönetmenlik kariyerine, 1962 yılında başladı. Önceleri uzun aralarla filmler çekti. 1972-82 yılları arasında tam on yıl ara verdi sinemaya. Bu tarihten sonra düzenli bir ritimde üretmeyi sürdürdü. Rohmer'in ilk dönem filmleri, yalın, diyaloğu bol, özellikle kadın-erkek ilişkileri üzerinde duran çalışmalardır. Plan-karşı plan dışında neredeyse hiçbir kamera hareketine yer verilmeyen bu filmler, seyirciyi tartışmaya çağıran diyaloglarıyla öne çıkarlar. Daha önce İstanbul sinema Günleri'nde ‘‘Ustalara Saygı’’ bölümünde bu döneminden bazı çalışmaları (Maud'la Geçen Gecem-1969, Claire'in Dizi-1971, Öğleden Sonra Cleo-1972) izleme imkanı bulmuştuk. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan Yeşil Işın da Festival'de gösterilen filmlerindendi. Rohmer, bu kez Venedik Film Festivali'nde En İyi Senaryo ödülünü kazanan 1998 tarihli son filmi ‘‘Güz Öyküsü’’ (Conte d'Automne) ile huzurlarınızda
Güz Öyküsü, aynı zamanda Rohmer'in ‘‘Dört Mevsim Hikayeleri’’ adlı serisinin son filmi. Daha önce Yaz (Summer-1986), İlkbahar Öyküsü (A Tale of Springtime-1990) ve Kış Öyküsü (A Tale of Winter-1994) filmlerini çeken 78 yaşındaki Rohmer, Güz Öyküsü ile dörtlemeyi tamamlıyor.
Güney Fransa'da şarap zamanıdır. Kitapçı Isabelle (Marie Riviere) arkadaşı Magali'ye bir erkek bulmak amacıyla gazetelerin gönül postası köşelerine mektuplar yollar. Fantazileri güçlü öğrenci Rosine'de (Alexia Portal) tanıdığı bir adamla Magali'nin arasını yapmaya çalışmaktadır. Adaylara gelince: Rosine'in adayı Etienne, öğrencileriyle ilişkiye girmekten çekinmeyen ve Rosine'nin de sevgilisi olan bir felsefe öğretmenidir. Gönül postası ile gelen Gerald ise bir tüccardır ve hiç de kadınların rüyalarını süsleyecek bir erkek değildir.
Rohmer kartları dağıtır ve oyun bu beşli arasında başlar.
Filmin önemli oyuncuların biri olan Marie Riviere filmle ilgili şunları söylüyor: ‘‘Eğer bir kadın bir adam arıyorsa, onu bulana kadar komplike planlar yapar durur. Erkekler doğrudan hareket ederler. Bu olayda da kadınların biraz zorlandıkları, zor karar verdikleri görülüyor.’’
Rodhmer'in bu son oyununda gerçeğin derin katmanlarında, çeşitli varyasyonlarla karşı karşıya kalıyoruz. Filmin bir diğer kadın oyuncusu Alexia Portal'a kulak verelim: ‘‘Eric Rohmer kadınlar için birçok güzel rol yazmış. Bence o kadınlar üzerine film yapmayı, kadınları anlatmayı seven bir adam. Ama bu filmde başka bir şey de var: Erkekler de bir kadını arzuladıklarını kendilerini pazarlamak zorundalar. Oysa gerçek hayatta bu rol kadınlara düşer. Bu açıdan bakıldığında, filmin insanlar arasında bir iktidar oyunu olduğunu söyleyebiliriz.’’