Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 2001 00:00
‘Gurbetçi’ konusunu işlediğim cumartesi günkü makalemde, son yıldır Avrupa Türklerinde gözlemlenen kısmen olumlu evrimin iki olaya dayandığını yazmıştım.Bunlardan ilkini, Yugoslavya'daki savaştan dolayı karayolunun kapanması ve ‘sıla’ya gidiş dönüşlerde hurda minübüsten jet uçağa geçilmesi oluşturuyordu. Havalanındaki atmosferin cazibesi, ‘free shop’daki tezgahın estetiği, kargodaki bulgur çuvalının delinmesi, servisteki hostesin lütfenli konuşması ve bilhassa da, yolculuk süresindeki kısalığın ‘şok tedavisi’ yapması falan derken, böyle bir ‘taşıtsal sıçrama’ nispi bir ‘uyumsal sıçrama’ya dönüştü.Başka bir deyişle, uçağın kanatları, ‘Alamacılar’ın Bavyera veya Saksonya değil Anadolu toprağına yapışıp kalmış o dehşet duraganlığını da havalandırdı.İkinci ‘hayırlı gelişme’ (!) ise Türk televizyonlarında odaklaşıyor!Evet, ister inanın ister inanmayın, ne zaman ki bizim kanallar çanak anten aracılığıyla Lyon veya Lahey'de de izlenebilir oldu, o güne dek ora tv'lerini bakar kör andavallığıyla seyredenler aniden ‘silkelenmek’ ihtiyacını duydular.Biraz daha derinine inerek açıklayayım...* * *ŞU bir vakıa ki Avrupa'daki Türk göçmenleri daha en baştan itibaren, hemen diğer hiçbir ulus muhacirleriyle karşılaştırılmayacak oranda tecrit yaşadılar. Bizim ‘gurbetçi’ler önce bütün diasporalar gibi, ruhiyatta mikrokozmos bir dünya ürettiler. Sonra bakkal, kasap, çakkal, bu gettoyu mekanda genişlettiler.Bunlar doğaldı. Doğal olmayan şey, zamanla orayı terketmemekti...Evet, onlar gettoyu terketmediler ve dikkat, illa dışlandıklarından değil. Büyük çoğunluk olarak böyle bir dışlanmayı kendileri seçtikleri için!Yine büyük çoğunluğu köylü kökenli olan ‘Alamancılar’ toprak insanlarına özgü içgüdüyle hem yaşadıkları toplumla kendileri arasına dev bir Çin inşa ettiler, hem de bizzat Türkiye toplumunun evrimine kapandılar. Kemikleştiler.Zaten işte bunun içindir ki, cumartesi belirttiğim gibi, müthiş çelişkili biçimde, buraya izne geldiklerinde ‘köylü’ damgası yememek için, Oslo'da yaşadıkları günlük hayatı ‘sıla’da ‘yontmak’ (!) ihtiyacını hissettiler.Genel olarak, ‘gurbetçi’ler hem ‘gurbet’i, hem de ‘sıla’yı ıskaladılar.* * *İŞTE Türk özel televizyonlarının kısmen olumlu yönü burada devreye girdi.Çünkü, ekrandaki imaj bombardımanı, ruhen hiç kopulmamış olan ve aynı kaldığına inanılmak istenen aidiyet toplumunun, yani Türkiye'nin de muazzam ölçüde değiştiğini an be an ortaya koyar oldu. Dönüşüm bir şamar gibi patladı.Dolayısıyla, yirmi yıldır yaşadığı Hamburg süper marketinden bir defa dahi ton balığı almamış olan Anadolu kadını Türk kanalında bu konservenin reklamını gördüğü için, çocuklarına ilk defa aynı çeşniyle sandviç yaptı. Bin senedir Paris modevinde trikotajcı olarak çalışan Güneydoğulu adam frapan kaşkol bağlamayı aklının köşesinden dahi geçirmese bile, sırf sevdiği türkücü programa bu tarzla çıktığı için, ilk kez afili renk bir atkı seçti.Köln doğumlu genç kız mastürasyon zamanı annesinin verdiği pamukla ihtiyaç giderirken, Türk istasyonunda pet bez gördüğü için artık bunu ister oldu. ‘Gurbetçi’ ruhen mikrokozmos bir ‘sıla’da yaşadığından ve kendini daima ona göre ayarladığından, aynı ‘sıla’ ekranından algıladığı dönüşüm dinamiği, hanidir içinde bulunduğu ama beynini kapattığı toplumdan daha etkili oldu.Korungan set, bizzat, koruyucu sandığı Türkiye medyası tarafından yıkıldı. Acı ama gerçek, ‘Alamancı’ların sittin sene sonra nihayet Almanya veya başka bir Avrupa ülkesiyle yavaştan yavaşa uyum sağlamaya başlaması, aslında onların yine Türkiye'yle uyum sağlamak özlem ve iradesinden kaynaklandı. Şüphesiz bunun da çok ciddi sakıncaları var, fakat şu an bu bile kazanç!Yeri geldiğinde ‘gurbetçi’ konusunu işlemeyi sürdüreceğim...
button