Oluşturulma Tarihi: Kasım 18, 2001 01:56
Finlandiya'daki Müslüman Kazan Türkleri, oruç tutarken yazları batmak, kışları doğmak bilmeyen güneşi kaale almıyorlar. Oruçlarını kendi tespit ettikleri bir saate göre bozuyorlar. Ramazan her ülkedeki yaşam biçimine göre değişiyor.
Bence çocuklara anlamayacakları dualar yerine İslamiyet'in güzel yaratıları olan sanatları öğretsek, İslam dini için çok yararlı olacaktır.
Eskiden camilerin iki minaresi arasına asılan mahyalar vardı ve yukarıdaki sözlere benzer kelimeler, kutsal ayımız Ramazan'ın hoş bir görüntüsüydü. Zira mahyacıların ipler üzerinde dizdikleri kandiller titreyerek yanar ve canlı bir varlığa baktığınızı hissedersiniz. Şimdi ise bu işler elektrik ampulleriyle yapılıyor, mahyacılık ise öldü.
Ben çocukluğumda kendimi bilmeye başladığımda hatırladığım kadarıyla ramazanlar yaz aylarının en uzun günlerine rastlamaktaydı ve insanlar açlıktan ve sıcaktan bayılarak oruç tutmaktaydılar. Tabii çocuk olduğumuz için bizlere yarım gün oruç tutma müsaadesi veriliyordu. Herhalde o zamanlar evin içinde bütün ev halkı oruç tuttuğu için bizler de oruca heves ederdik.
Geceler bitmek bilmezdi. Oruçlular sıcaktan bunalmış, açlıktan ölmüş halde iftar saatini bekler ve kalabalık halde iftar etmek üzere masaya oturulurdu. Uzaktan hoş bir top sesi gelir ve oruçlar bozulurdu. Yemekten sonra evdeki kalabalık tam rehavet içindeyken ‘‘Haydi teravi namazına’’ derlerdi. Eskiden teraviler hep evde kılınırdı. Sonra dondurmalar yenir, kahveler ve limonatalar içilirdi. Bu terane geç vakte kadar devam eder ve yatılır, sabaha karşı sahura kalkılırdı. Bu uzun günlerde dayanabilmek için bayağı bir sofra düzeniyle sahur edilirdi. Biz çocuklar oruç tutmadığımız halde muhakkak sahura kaldırılıp yarı uykulu, yarı uyanık halde her ne hikmetse o teraneye katılmaya bayılırdık. Babam işine kaçta giderdi, kaçta eve gelirdi hiç hatırlamıyorum.
KUZEY KUTBUNDA ORUÇO devirlerde Direklerarası, eğlence, meğlence türünden hiç bir şey yoktu. Evdeki erkekler de öyle eğlenceye, meğlenceye gitmezlerdi. Arada bir başka evlere iftara gidilirdi ama oralara da bizleri götürmezlerdi.
Halbuki şimdi oruç tutmak mesele değil, sahura kalkmaya da gerek yok. Hava erkenden kararıyor. Çay saatinde oruç bozulup iftar ediliyor, erkekler o saatte işte oldukları için devam eden bir
yemek düzeni de yok. İftara davet edilmek erkekler için zor oluyor, hanımlar da bu
trafik yüzünden neredeyse hemen öğlenden yola koyulmak durumunda kalıyorlar.
Finlandiya'da Müslüman Kazan Türkleri yaşarlar. Oruç tutuyorlar. ‘‘Yazları batmak, kışları doğmak bilmeyen güneşi nasıl ayarlıyorsunuz?’’ diye sorduğumda bana güneşi kaale almadıklarını ve oruçlarını tespit edilmiş bir saatte bozduklarını söylemişlerdi. Dolayısıyla ramazan dünyanın her tarafında yaşam biçimine göre de değişebiliyordu ve çok mantıklıydı.
Dinde mantığa uyan her şeye tamam ama mantıksızlıkları kabul edemiyorum. Bir arkadaşımın Nişantaşı'nda oturan kayınvalidesi, burnunun dibinde atan topun kuvvetli sesinden korkmuş ve kalbi durarak vefat etmişti. Belediyelerin bu gibi konulara dikkat etmeleri gerekiyor.
Çocukken bizleri teravi kılmaya mecbur ederlerdi, biz de yan gözle yanımızda namaz kılanlara bakarak eğilip kalkardık. Biraz büyüdüğümüz zaman bizlere bakan gençleri ani namaz hareketleri yaparak yanıltır, sonra da gülerdik. Çocuklar bazen ne kadar da gaddar olabiliyorlar.
Gene çocukluğumuzda aileler yaz tatillerinde bizlere Kur'an derslerini mecbur tutarlardı. Sabahları bir hoca gelir, hiç anlamadığımız bir dilde ve yazı karakteriyle Kur'an öğretmeye çalışırdı. Ne kadar büyük bir gaddarlık.. O zamanlar yeni harflerle Kur'an yok muydu, anlamları ne diye bizlere vaaz edilmezdi, hiç bir zaman anlayamamıştık. Herkesin çocuğu denize girerken, bizler hiç anlamadığımız bir dilde ve yazı karakterleriyle bu derslere mecbur bırakılırdık. Bir keresinde kuzenlerim evdeki hocaya ‘‘tuvalete gidiyoruz’’ diyerek mayolarını giymişler ve önünden mayo ile geçerek denize kaçmışlardı. Hocanın aklına böyle şeytanlıklar gelmediği için saatlerce tuvaletten dönecek çoçukları beklemişti. Çocukları böyle maymunluklara mecbur etmemek lazım.
İSLAM SANATLARI ÖĞRETİLSEDünya yaratıldığından beri gerek putperestlik ve gerekse daha sonra doğan dinler sanatı etkilemiştir. Neredeyse bütün sanat mistik dünyadan çıkmıştır. Her dinin yaratısı olan bir sanat biçimi vardır. Dini bütün bir aileden geldiğim halde bana dinimizin yaratısı olan bu sanatlar hiç bir zaman öğretilmedi. Ben, bütün bu güzel yaratılardan ancak bir müze sahibi olduktan sonra haberdar olabildim. İslami sanatlar, özellikle de Türk hat sanatı bence dünyadaki en güzel ve en önemli yerini hala korumaktadır. Türk hattatlarınca yazılan Kur'anlarımız ve levhalarımız, tesbih yapma sanatı, güzel işlemeli seccadeler, işlemeli baş örtüleri, sedef kakma rahleler, abdest alırken giyilen nalınlar, seccade sarılan bohçalar, Türk musikisini yaratan ilahiler ve bunlar gibi pek çok sanatımız mevcuttur. Halbuki şimdi nispetsiz ve taklit camiilerimizden tutun da abdest alırken giydiğimiz plastik tokyolara kadar her şey yozlaştı ve bu arada dinimiz bağnazlaştı.
Bence çocuklarımıza anlamadıkları duaları açıklayacak öğretsek ve İslamiyetin güzel yaratıları olan yukarıda saydığım sanatları da belletsek, memleketimiz ve İslam dini için çok yararlı olacaktır.
Bu vesile ile bütün okuyucularımızın ramazanını tebrik ederim.