Güncelleme Tarihi:
Kapalıçarşı’da bir kuyumcuda çalışan E.Y (28), 24 Haziran 2014 günü korkunç bir haber aldı. Bir gece önce evden çıkan ve geri dönmeyen babasının, çalıştığı İstanbul Otogarı’nın yanındaki boş bir arazide kalbinden bıçaklanarak öldürüldüğünü öğrendi. Babasını öldüren kişi ya da kişilerin hala izine rastlanılamadığına isyan etti. Hürriyet’e konuşan E.Y. babasının otogarda bir seyahat firmasında bilet kontrolü yaptığını, 3 ay önce kalp krizi geçirdiğini, babasının sempatik ve esprili bir insan olduğu için düşmanı olamayacak bir insan olduğunu söyledi.
E.Y cinayetten önceki gece yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Babam 23 Haziran akşamı eve gelmişti. Yemek yedik. Sonra gece yarımda evden çıkarak otogar içinde takıldığı kahveye gitti. Evimiz otogarın hemen karşısındaydı. Kahveler otogarın doğu çıkışında alt katta yer alır. Ben de 10 dakika sonra peşinden çıktım. Kahvede gördüm onu, okey oynuyordu. Sonra ben orta kattaki üst çarşı katına çıktım. 15 dakika sonra tekrar kahveye döndüğümde babamı göremedim. Diğer kahvelere de baktım yoktu. Aradım meşgule attı. Mesaj çektim. Cevap gelmedi. Eve gittiğimde de yoktu. Sabah uyandığımda babam eve gelmemişti. Kardeşim babamın işyerine gitti. Polisler babamın işyerine gelmiş. Kardeşimi almışlar, ‘sana birini göstereceğiz’ demişler. Öbür ekip de beni almaya geldi. Bana babamın nerede olduğunu sordular. Endişelendim. Babamın kalp hastası olduğunu söyledim. Bir şey söylemediler. Karakola gittik. Kardeşim oradaydı. Ağlıyordu. Yüzü gözü şişmişti.’ Ne oldu Erman’ dedim. ‘Babamı bıçaklamışlar, ölmüş ağabey’ dedi. Kendimi kaybettim. Polis babamın arkadaşlarının ifadesini alıp bıraktı. Bize de ‘Umutlanmayın, biz Suriyelilerden şüpheleniyoruz. Eğer onlarsa hayatta katili bulamayız’ dediler.
“Kumar ve fuhuş batağı”
“Çünkü orası gündüz otogar gece kumarhanedir. Fuhuş batağıdır. Bonzai satılır, kadın pazarlanır. Her türlü pislik yaşanır. Otogarın altında yaşananlar Tarlabaşı'nda, Dolapdere’de yaşanmıyordur. Otogarda kalan 300-400 Suriyeli var. Orta katta kalıyorlar. Boş buldukları yere yatak serip kalıyorlar. Asla tek gezmeyip en az 6-7 kişi geziyorlar. Dileniyorlar, yankesicilik yapıyorlar. İnsanlar otogardan geçmeye korkuyor. Ben polisleri daha önce çok uyardım. ‘Sen işine bak, biz görevimizi biliyoruz’ dediler. Kayıtlara bakılsın benim 150-200 kez polisi aradığıma dair kayıt var. Polisi takip ediyorum, gelip içeri girip çayını içip çıkıyor. O kadar. Babamı da çok uyardım dikkatli ol diye. Evi taşıyalım bile dedim. O otogar temizlenmediği sürece daha çok insan ölür, kim vurduya gider orada.”
“Babamın cesedi öğlen 12.00 civarında bulunmuş. Otogar camii ile Zabıta Müdürlüğü arasında kalan boş arsada. Babam kalbinden bıçaklanmış. Tek darbe. Vücudunun her yeri çizikti. Bazı yerlerde yanıklar vardı. Su toplamıştı. Alnı, dirsekleri ve bacak arkalarının derileri soyulmuştu. Burnu yana kaymıştı, kanlıydı. Dudaklar patlamıştı. İşkence edilmiş gibiydi. Babamın o gün yanında 200-300 TL para vardı. Üstünden çıkmadı. Telefonu da alınmıştı. Polis kamera kaydının olduğunu söylüyor ama bize vermiyor. Zabıta müdürlüğünün kamerasındaki görüntüde babam 01.30 civarı görünüyor ve sendeleyerek yürüyormuş. Babamı son gördüğüm kahvenin güvenlik kamerası var ancak kablosu bağlı değil. Göstermelik. O kamera çalışsaydı babam kimlerle oradan kalktı, ya da birileriyle kavga mı etti de gitti en azından onu görebilirdik.”
“Biz babamızı kaybettik. Ama ecelden değil cinayetten. Daha da kötüsü bunu yapan kişi ya da kişilerin ortaya çıkarılmamış olması. Ona kıyanlar elini kolunu sallayarak hayatına devam ediyor. Belki de hiç bulunamayacaklar. Acımız zaten büyük, bir ikinci acıyla daha yaşayamayız.”