Gündemdeki isim Papa 16. Benedikt

Güncelleme Tarihi:

Gündemdeki isim Papa 16. Benedikt
Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 2006 00:00

Nisan 2005’te Papa seçildi. Bavyeralı geleneksel bir ailede büyümüş, 14 yaşındayken Hitler Gençlik Kolu’na katılmış, daha sonra da ilahiyat eğitimi almıştı.

16. Benedikt selefine göre daha muhafazakar, aynı zamanda bir devlet başkanı olmasına rağmen diplomasiden uzak olarak tanımlanıyor. Hatta bir ilahiyatçı olarak sarf ettiği keskin sözler ülkeler arası tartışmalara yol açtığı için Vatikan’ın bile durumdan rahatsız olduğu söyleniyor. Gelecek hafta Türkiye’yi ziyaret edecek Papa’nın 1969’dan bugüne çeşitli konularda sarf ettiği sözleri portresini de ortaya çıkarıyor.

SON 40 YILDA SÖYLEDİKLERİYLE PORTRESİ

Cinsel perhiz

Bu inancın bir dogması değil, insanlığın doğal seyri içinde gelişen bir gerekliliktir. Bu sorumluluğu apar topar üstüne alanlar için çeşitli tehlikeleri vardır. (Salz der Erde, 1997).

Evlilik

Bir erkek ve bir kadın arasında yaşanmıyorsa o ilişki evlilikle sonlanamaz. (Rahiplerin meclis toplantısındaki konuşmasından, 1980)

Kutsal birliktelik ve oy

Eğer bir Katolik kürtaj ve ötanazi yanlısı bir adaya başkan olması için oy veriyorsa kötülükle işbirliği yapmış demektir. Bu kişinin Katolik adetlerine göre evlenmesi uygun değildir. (Amerikan rahipleri konferansı, Denver, Haziran 2004)

Homoseksüellik

Bazı durumlarda kişilerin cinsel tercihini göz önünde bulundurmak haklı bir ayrımcılıktır. Örneğin evlat edinme, koruyucu aile olma, öğretmenlik ya da koçluk yapma ve askerlik... Ayrımcılık yapmanın yasalara aykırı olduğu düşüncesi, otomatik olarak homoseksüellerin yasalarla korunduğu anlamına gelir. (Katolik rahiplere yazdığı bir mektuptan, Temmuz 1992)

AIDS ve prezervatif

Bulaşıcı hastalık problemini çözmek için prezervatif kullanımını artırmaya çalışmak sadece teknik açıdan yetersiz değil, aynı zamanda ve her şeyin üstünde ahlaki açıdan kabul edilemez. Güvenli seks önerisi hem problemin özünden uzaklaşıyor hem de insanların ahlaki temelini çökertiyor. (Süddeutsche Zeitung’daki bir röportajdan, 1988). Papa geçen hafta AIDS’le ilgili 200 sayfalık yeni bir rapor hazırlattı. Vatikan’ın Sağlıktan Sorumlu Bakanı Kardinal Javier Lozano Barragan AIDS konusunun Papa’yı endişelendirdiğini ve prezervatif yasağının kısmen kaldırılmasının AIDS’ten korunmak için önem taşıdığına karar verdiklerini söyledi.

Marksizm ve kapitalizm

Karl Marx Hıristiyanlığın adaletsizlik, yoksulluk ve eşitsizlikle baş etme konusunda bin beş yüz yılı olduğunu ama bu zamanın sadece bunu başaramayacağını kanıtladığını söyledi. Buna göre, Marx, yeni yöntemler geliştirilmesi gerektiğini savundu. Ve on yıllar boyu birçokları dayanışma temeline oturtulmuş Marksist sosyalist sistemin yoksulluğu sona erdireceğine ve dünyaya barışı getireceğine inandı. Bugün, Tanrı’yı hiçe sayan politikaların ve böylesi sosyal teorilerin geride nasıl büyük katliamlar bıraktığını görüyoruz. Hıristiyan inancı etkisinde şekillenen liberal ekonominin dünyanın çeşitli bölgelerinde başarıya ulaştığı inkar edilemez. Ama Afrika gibi güç bloklarının ekonomik çıkarları için savaştığı yerlerde sonuç daha üzücü olmuştur. Böyle durumlarda eski sosyal yapılar ve ahlaki değerler yok edilmiş, sonucunda da kulaklarımızdan silinmeyen acılı bağırışlar kalmıştır. Hayır, Tanrı olmadan hiçbir şey iyi gidemez. (Benveneto, Campania rahiplerine ders, Haziran 2002.)

Görecelik

18 Nisan 2005 (kardinal olarak son konuşması): Son on yıllarda ne kadar çok ideolojik akım, doktrin ve moda olan düşünce gördük... Hıristiyanların küçük sandalı bu akımlarla sık sık sarsıldı: Marksizmden liberalizme, kolektivizmden radikal bireyciliğe, ateizmden bir tür dinsel mistisizme ve kuşkuculuğa kadar. Kilise’ye uygun net bir inanca sahip olmak sık sık köktendincilikle etiketlendi. Ancak tüm bu akımların arasında bir tanesi dönemimize damgasını vuran, onu özetleyebilecek bir tutum olarak ortaya çıktı: Görecelik. Hiçbir şeyi kesin kabul etmeyen, kriter olarak sadece kendi egosunu ve isteklerini kabul eden bir görecelik diktatörlüğü kuruluyor. Oysa bizim başka bir ölçümüz var: Tanrı’nın oğlu.

Laiklik

Bir Hıristiyan kültüründen zaman zaman hoşgörüsüzleşen agresif bir laisizme geçtik (Kasım 2004). En azından bir yanıyla, köktendinciliğin yükselişi, aşırı laisizmin provokasyonu olarak gerçekleşmiştir. Kutsallık duygusunun ve başkalarına karşı saygının böyle yok oluşu, Arap ve İslam dünyasında bir öz savunma reaksiyonuna yol açtı. Mutlaklaştırılan laisizm, köktendinciliğin korkunç meydan okuyuşuna cevap veremez. Yalnızca mantıkla derin bir uyum içindeki dini duygu bu radikalizmleri ılımlı hale getirebilir ve kültürler diyaloğunda bir denge bulunmasını sağlayabilir. (Figaro Magazine’de Ağustos 2004’te yayınlanan söyleşi.)

Nazizim

Babam basireti ve sarsılmaz öngörüsüyle Hitler’in zaferinin Almanya’nın değil, anti-İsa’nın zaferi olacağını tahmin etmişti. Hitler inancı kişiyi cehenneme götürecek kesin yoldur. (Milesones, Ignatius Press, 1998).

Küreselleşme

Küreselleşme bugün tek taraflı kişisel menfaatlere yönelik bir sistemmiş gibi algılanıyor. Halbuki küreselleşme milletlerin birbirlerinden sorumlu olduğu, acılarını ve yüklerini beraber omuzladığı bir sistem olmalı. (Campania rahiplerine ders, Benveneto, Haziran 2002)

Masonluk

Mason örgütlenmeleri konusunda Kilise’nin olumsuz yargısı değişmemiştir. Çünkü onların prensipleri Kilise doktriniyle uyuşmamaktadır. Bu örgütlere üye olmak Kilise tarafından yasaklanmıştır. Mason teşkilatlarına üye Hıristiyanlar günah işlemektedir ve komünyon yaptıramazlar. (26 Kasım 1983.)

Avrupa

Avrupa coğrafi değil kültürel bir kıtadır. Ona ortak bir kimlik veren kültürüdür. Bu kıtanın oluşmasına yol açan kökenler, Hıristiyanlığın kökenleridir. Bu tarihin basit bir olgusudur. Böylesine yadsınamaz bir olguya karşı direnişlerin ortaya çıkmasını anlamakta zorlanıyorum. Eğer bunun çok uzak bir geçmişe ait olduğunu iddia ediyorsanız, Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden doğuşunun Schuman, Adenauer, De Gaulle, De Gasperi gibi Hıristiyan köklere sahip insanlar tarafından gerçekleştirildiğini söylerim. Ateist veya Hıristiyan karşıtı totalitarizmlerin yol açtığı yıkımlarla mücadele ettiler. Bu gerçeği gizlemek çok garip ve tehlikelidir. (Ağustos 2004, Papa olmadan önce Figaro Magazine’e verdiği röportaj.)

Türkiye’nin AB’ye girişi

Avrupa’dan coğrafi olmayan kültürel bir kıta olarak söz ettik. Bu anlamda Türkiye tarih boyunca Avrupa’ya sürekli karşıt başka bir kıtayı temsil etmiştir. Bizans İmparatorluğu’yla savaşlar olmuştur, Konstantinopolis’in düşüşüne, Balkan savaşlarına, Viyana ve Avusturya’ya karşı tehditlere bakın... Dolayısıyla şöyle düşünüyorum: Bu iki kıtayı özdeşleştirmek yanlış olur. Kendisini, İslam temeline dayanmakla birlikte laik bir devlet olarak tanımlayan Türkiye, komşusu Arap ülkeleriyle bir kültürel kıta oluşturabilir ve kendi kimliğine sahip ama hepimizin kabul etmesi gereken büyük hümanist değerlerle uyumlu bir kültürün baş aktörü haline gelebilir. Bu fikir, Avrupa ile yakın ve dostane işbirliğine karşı değildir ve her türlü köktendinciliğe karşı birleşik bir gücün ortaya çıkmasını sağlayacaktır. (Aynı röportaj.)

İnanç

Modern hayatta ve düşünce sisteminde inançlarını yerine getirmeye çalışan kimse kendisini palyaço gibi hissedebilir. (Hıristiyanlığa Giriş, 1969).

Normallik

20. yüzyılın sonunda insanlar için "normal" kavramına karşı çıkacak cesareti göstermeli ve inancın içindeki sadeliği yeniden keşfetmeliyiz. (1966’daki bir röportajından.)

Kilise’de kadınların rolü

Papazlık cüppesi yalnızca erkeklere ait olması, kadınların Hıristiyan hayatının kalbine ulaşmasını engellemez. (31 Mayıs 2004, Katolik Kiliseleri piskoposlarına yazdığı mektup.)

1997’de Ratzinger, Katolik Kilisesi’nin kadınlara papaz cüppesini yasaklamasının "sonsuza kadar sürecek" bir önlem olduğunu, bu doktrine uymayanların aforoz edileceğini söyledi. Bu doktrinin "her zaman, her yerde, Katolik inancına sahip olduğunu belirten herkes tarafından" benimsenmesi gerektiğini belirtti. (France 2 internet sitesi 20 Nisan 2005).

Greenpeace

Greenpeace ve Uluslararası Af Örgütü insanlığın endişelerini yatıştırmayı iş edinmiştir. Bu endişeler daha önceden Rafael, Mikelanj ya da Bach’ın yaydığı enerjiyle insanoğlunun aklına düşmüştü. (Salz der Erde, 1997)

Harry Potter

Kardinal Ratzinger, 2003’te, Alman Katolik eleştirmen Gabriele Kuby’nin Harry Potter serilerini eleştirdiği kitabı "Harry Potter: İyi mi Kötü mü?" kitabıyla ilgili yazara şu mektubu yazdı: Harry Potter konusunda bizi aydınlatmanız çok faydalı. Çünkü kitabın satır aralarında gizlenmiş, yoldan çıkaran mesajlar özellikle çocukları kötü etkiler. Ve onların henüz gelişmekte olan Hıristiyan inancını yozlaştırır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!