Güncelleme Tarihi:
“Eserler muhafazasız halde korunmaktadır. Çuvallar ve uygun olmayan koliler açıldığında özellikle pişmiş toprak ve cam eserlerin yeni kırılmış olduğu, cam gibi kolayca kırılabilecek eserlerle beraber madeni taş eserlerin aynı torbalara konduğu görülmüştür. Sikkeler gerçeğine uygun olarak devirlerine göre tasnif edilmediğinden ayrı ayrı fiyatlandırılması anlamsız olmuştur. Ayrıca sikkelerin çok yüksek fiyatla değerlendirildiği tespit edilmiştir. Çok sayıda taklit sikkelerin yanında bazı taklit heykelcik, mühür, pişmiş toprak objelere ünik eserlere verilen yüksek rakamlar (15 bin YTL) takdir edilmiştir. Bazı etütlük ve dönem özelliği göstermeyen objelerin çok yüksek fiyatlarla değerlendirildiği görülmüştür. Müze koleksiyonuna girmeyecek bir tüfeğe iki kez hem de farklı fiyat takdiri yapılmıştır. Emanet fişinde eserin taklit olduğu belirtilmesine rağmen, fiyat takdiri yapıldığı görülmüştür. Yine pirinç bir eseri altın olarak değerlendirerek, fiyatı yükseltmek yoluna gidildiği fark edilmiştir. Bazı bezemeli ve değişik formdaki önemli pişmiş toprak kâselerin son derece profesyonel biçimde restore edildikleri, uzmanlık gerektirecek şekilde alçı kısımların boyandığı tespit edilmiştir.” (Milliyet, 9 mart)
*
Bunlar henüz iddia tabii ki, incelemenin tamamlanmasını beklemek gerek.
Ancak, Van Müzesi’nin ve tarihi eserlerin içler acısı haliyle ilgili iki kelimem var edecek.
Aşağıdaki yazı, bu köşede, iki yıl kadar önce, 17 Mayıs 2004’te yayımlandı...
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na da, Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü’ne GÜNAYDIN diyorum özetle...
*
Yakın bir tarihte Türkan Saylan Hocam'la birlikte, Van ve Hakkari'ye gittik ya, bir yolunu bulup Van Müzesi'ni gezdim, berbat, yağmurlu bir günde.
Van'ın göbeğinde, küçük bir bina.
Dökülüyor!
Damı akmış, tavanı kabarmış, soğuk, karanlık, rutubetli...
Güvenlik müvenlik hak getire...
Tavandan ‘KATLİAM SEKSİYONU' yazılı bir levha sallanan bölüm, güya müzenin en çarpıcı bölümü.
Güya...
Aslında içler acısı...
Ortada bir iki cemakan, duvarda iki camlı dolap, içinde yarılmış birkaç kafatası, kırılmış kemikler, bir rafta muhtelif devlet kurumlarının Ermeni soykırımı iddialarını reddeden sararmış ‘devmet' kitapları...
‘Katliam Seksiyonu' bundan ibaret...
Kafataslarının bulunduğu cemekanda şöyle bir yazı:
Erciş Çavuşoğlu samanlığında 1915 yılında katledilen ve yakılan Türkler'e ait iskeletler
Ve İngilizce ‘tercümesi' :
Samanlık of Çavuşoğlu in Ercis, in 1915 massacred and burned of Turks skeletons
*
Belli ki, ‘sözde' Ermeni soykırımı, şu veya bu şekilde, çok yakında gündeme gelecek. Türkiye'nin gündemine gelecek.
Psikolojik savaş bu tartışmada önemli bir yer tutacak.
Size daha önce anlattım, İsrail'de Yed Vaşem yani Yahudi Soykırım Müzesi'ni gezdim.
Türk yetkililere tavsiye ederim.
Maksat insanları etkilemekse - ki her iki müze de siyasîdir haliyle - gidin ve bir soykırım müzesi neymiş, görün.
Dört kafatasından katliam mı olur?
Daha iyisini yapamayacaksanız, bari Van Müzesi'ni kapatın.
Çünkü ters etki yapıyor...
Not: Bir iki bilgi daha vereyim görmeyenler için. Zavallı bir Şark Köşesi var bu ‘müze'de. Niye bir Şark Köşesi, niye bu kadar içler acısı? Ötede 16'ncı yy.dan kalma Kuran, beride altın sikkeler, Osmanlı'dan kalma makyaj malzemesi, bir tane semaver... Ne alâkaysa? Girişte Urartı döneminden kalma (aaa, akıllarına gelmiş Urartu) altın gerdanlıklar... Parmaklıksız camlar. Hiçbir koruma yok. Dam akmış, tavan kara kara sarkmış. Işıklar kapalı, karanlık, rutubetli, iç karartıcı, soğuk... Müze Müdürü'nün eşi ellerinde kaynak olmadığını, 50 bin kadar eserin depolarda tutulduğunu söylüyor. İçler acısı yani!