Gümüş ekran

Güncelleme Tarihi:

Gümüş ekran
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 10, 1998 00:00

Haberin Devamı

Gerçek maskeyi takanlar

Soyluluğa meftunum. Demir kurallarının bozulmazlığı beni etkiler.

Demir Maskeli Adam'ın (The man in the Iron Mask) sinema değerini tartışmam ama bu yanıyla doğrusu seyre değer.

Sır saklayanların, bazı sırları mezara götürenlerin ruh durumunu çoğumuz anlamkta güçlük çekeriz. Oysa insanoğlunun erdemlerinden biridir.

Titanic'te yetişkinlerin hayran olduğu Leonardo di Caprio'yu bile bu filmde beğendim. Genç kral rolünde, alışılmış deyimle idare ediyor.

Üç silahşörlerin ettikleri yeminle devletin, iyi, adil, kralın yanında olduğunu bilmeyeniniz yok.

İşte Demir Maskeli Adam bu.

Ancak Dartagnan'ın ketumluğuna saygı duydum. Kralın babası olduğu halde, onun emrinde çalışması, insanoğlunun gösterebileceği yüceliklerin başında gelir.

Oyuncu kadrosunu sıraldığımda bu film mutlaka görülmeli, bir oyunculuk şölenidir diyeceksiniz mutlmaka.

Jeremy Irons, John Malkovich, Gerard Depardieu ve Gabriel Byrne.

Bir ülkede halk yoksullaşıyorsa, açlık çekiyorsa, kral krallığnı sadece yatak odasında gösteriyorsa bozulan çok şey var demektir.

Leonardo için bu film bence bir oyunculuk dersi sayılabilir. Hatta daha zalim bir benzetme yaparsam, onun için bir atölye çalışmasıdır da diyebilirim.

Krala oturun derken Irons'ın yaptığı bir el hareketi, aktörlüğün küçük bir harekette bile gösterildiğinin ispatıdır.

Elbette, geriye kalan bildiğiniz, klasik bir konu.

İktidar uğruna kardeş kanı akıtmanın bile mübah görüldüğü bir ruh dünyası. Çocuğunun bile uzaklaştırılmasına göz yuman bir anne.

Yeter ki düzen bozulmasın.

Doğrusu Gerard Depardieu'yü de çok sevdim, yemekle şehvet arasında gidip gelen o canlı hali, insana hayatın dinamizmini gösteriyor.

Jeremy Irons'un günahla bağışlanma arasındaki gidip gelmeleri, kutsallıkla gerçeğin nasıl birbiriyle çeliştiğini ortaya koyuyor.

Acılı baba John Malkovich, kişisel saplantılarla bir halkın kaderi arasında seçim yapma zorluğunun bütün nüanslarını bize hissettiriyor.

İnsan film kareleri akıp giderken şunu düşünüyor.

Tarihte mi kaldı bu erdemler? Soyluluk artık sadece bir sözlük kavramı mı?

Anlam mı değiştirdi, yoksa çekip gitti mi?

Yürekler taş mı kesti, yoksa gerçekçiliğin izdüşümü bizi başka çorak ruhlara mı sürükledi?

Ben cevabını bulamadım, filmi gördükten sonra siz de kendinize sorun.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!