Güncelleme Tarihi:
Yıl 1958. Küçükayasofya’daki Şehit Mehmet Paşa Sokağı’ndan bir çocuk elinde gazetelerle koşturarak geçiyor. “Yazıyor, yazıyor” diye bağırırken sol elinde gazeteler, sağ elinde ise müşterilerine gösterdiği tek bir gazete var. Bu sırada sokaktan Babıâli’nin ünlü foto muhabiri, İstanbul Belediyesi Fotoğrafhanesi’ni kuran Hilmi Şahenk geçiyor. Büyük usta o anı tek kare fotoğrafla ölümsüzleştiriyor.
40 YIL SONRA FARK EDİLDİ
O fotoğrafı çekenin Hilmi Şahenk olduğu biliniyordu ancak gazeteci çocuğun kim olduğu yıllarca sır olarak kaldı. Ta ki kendisi tam 40 yıl sonra, 1998’de fotoğrafı Hürriyet gazetesinde fark edene kadar. Fotoğraftaki çocuk 1949 doğumlu marangoz Hayreddin Baş’tı. Fotoğraf henüz 9 yaşındayken, Küçükayasofya’daki evlerinin yan sokağında çekilmişti. Hilmi Şahenk’in üzerine giydiği krem trençkotunu, fötr şapkasını, bir de kocaman fotoğraf makinesini çok iyi hatırlıyordu. Plymouth da komşuları İbrahim Amca’ya aitti.
ANNEME EKMEK ALIRDIM
2018 yılında, o fotoğrafın çekilmesinden 60 yıl sonra buldum Hayreddin Amca’yı. Gözleri yine parlıyor, o fotoğrafta heyecanla koşturduğu gibi konuşuyordu. Birlikte o sokağa gittik, 50’lerin, 60’ların İstanbul’unu konuştuk. Hayrettin Amca o gün benim için Hürriyet gazetesini eline aldı, aynı pozu verdi. O fotoğrafın öyküsünü şöyle anlattı: “Babam 1949’da Samsun’dan İstanbul’a göçmüş. İyi bir marangozdu. Ben o zaman 5 yaşındaydım göçtüğümüzde. İstanbul’a gelince babam bir radyocunun yanında işe girdi. Radyoların ahşap bölümlerini yaparlardı. Ben de yanlarında çalışır, radyolara vernik sürerdim. Boş zamanlarımda da gazete satardım. Gazeteleri satınca 30-35 kuruş verirlerdi. Bir ekmek ederdi. Alıp anneme götürürdüm.”
‘ORADAKİ BENİM’
‘1998 yılında Sultançiftliği’nde bir tanıdığımızın marangoz dükkânına gittim. Orada Hürriyet gazetesinin bir ilavesinde fotoğraflar vardı. Gazeteyi inceleyince önce arabayı gördüm fotoğrafta. Tanıdım. İbrahim Ağabey’in arabası bu dedim. Sonra kendimi fark ettim. O fotoğrafı oradan kesip aldım. Kendi dükkânımın duvarına astım. O zamana kadar fotoğrafın varlığından haberim yoktu. Sonra fotoğrafı her yerde gördüm. Bazen söylüyorum arkadaşlarıma, bu çocuk benim diye.’
SIRLARINI EMANET ETTİ
Gazeteci çocuk Hayreddin Amca ile sonra çok iyi dost olduk. Küçük marangoz atölyesinde demlikler dolusu çay içip saatlerce sohbet ettik. Ömrü boyunca kalemi elinden hiç bırakmamıştı, çok iyi şiir yazardı. Şiirlerini biriktirdiği defterinin bir kopyasını, belki de sadece bana anlattığı sırlarıyla birlikte saklamam için emanet etti. En son geçtiğimiz ay görüşmüştük. Ziyaretine gitmek istiyordum ancak ona hastalık taşımaktan korkuyordum. Hastalık azalınca buluşmak için sözleştik ama o günü ne ben, ne de o göremedi. Dün, hatıralarımızda hiç yaşlanmayan o çocuğun 6 Temmuz günü sessiz sedasız aramızdan ayrıldığını öğrendim. Güle güle Gazeteci Çocuk, güle güle Hayreddin Amca.