Hürriyet yazarları yorumluyor Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Türkiye ile AB arasında müzakerelerin resmen başlamasının, Türkiye'nin yanı sıra AB, bölge ve dünya için tarihi bir olay olduğunu belirterek, Türkiye'nin tam üyelik için katedeceği yolun asfalt olmadığını vurguladı. Gül, Lüksemburg'da Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, uzun ve yorucu çalışmaların sonucunda müzakerelerin resmen başladığına işaret ederek, çalışmaların bundan sonra da yoğun şekilde süreceğini belirtti. Gül, Türkiye-AB ilişkileri sürecinde bundan sonra yükün büyük bölümünün Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan'ın üzerinde olacağını kaydetti ve kendisine başarılar diledi. "DÜNYAYA BÜYÜK HEDİYE" Müzakerelerin başlamasının birçok bakımdan tarihi niteliğe sahip olduğunun altını çizen Gül, şöyle konuştu: TÜRKİYE'Yİ AB ÜYELİĞİ YOLUNDA NELER BEKLİYOR?42 yıldır AB'nin bekleme odasında olan Türkiye sonunda AB ile tam üyelik müzakerelerine başladı. Ancak Türkiye'nin önünde uzun bir süreç var. Türkiye bu dönemde AB ile her konuda uyumu yakalamaya çalışacak.En az 10 yıl sürmesi beklenen müzakere yolunda tarama sürecinden geçecek olan Türkiye'nin bu dönemde AB müktesebatına uyum düzenlemelerinde geldiği aşama tespit edilecek. Bu süreçte aynı zamanda AB Komisyonu teknik hazırlığını bitirecek ve Türkiye’yle ilgili gözden geçirilmiş 'Katılım Ortaklığı Belgesi' hazırlayacak. Tarama sürecinin 'süresi' ise belli değil. Bu süreç genellikle dört ya da altı aylık zaman dilimine yayılıyor.Müzakereler genellikle 'kolay' olarak kabul edilen ve kısa sürede sonuçlandırılması beklenen konu başlıklarıyla başlatılıyor.Tüm konu başlıklarında müzakerelerin tamamlanmasının ardından, Komisyon, taslak Katılım Antlaşması'nı hazırlıyor, Antlaşmaya son şekli Hükümetlerarası Konferans'ta veriliyor.Antlaşma Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi'nce onaylandıktan sonra, üye ülkeler ve ilgili aday ülke tarafından imzalanıyor. Üyelik ise Katılım Antlaşması'nın tüm taraflarca onaylanmasından sonra gerçekleşiyor. MÜZAKERELER 35 BAŞLIKTA TOPLANDI Avrupa Birliği'nin Türkiye ile yapacağı tam üyelik müzakereleri 35 bölümden oluşuyor. Bu bölümler şöyle: “Malların Serbest Dolaşımı”, “İşgücünün Serbest Dolaşımı”, ”Yerleşme Hakkı ve Hizmet Sağlama Özgürlüğü”, “Sermayenin Serbest Dolaşımı”, “Kamu İhaleleri”, “Şirketler Hukuku”, “Fikri Haklar Hukuku”, “Rekabet Politikası”, “Mali Hizmetler”, “Bilgi Toplumu ve Medya”, “Tarım ve Kırsal Kesim Kalkınması”, “Gıda Güvenliği, Hayvan ve Bitki Sağlığı Politikası”, “Balıkçılık”, “Ulaştırma Politikası”, “Enerji”, “Vergilendirme”, “Ekonomi ve Para Politikası”, “İstatistik”, “Sosyal Politika ve İstihdam”, ”Şirketler ve Sanayi Politikası”, “Avrupa Üzerinden Giden Ulaştırma Ağları”, “Bölgesel Politika”, “Hukuki ve Temel Haklar”, “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik”, “Bilim ve Araştırma”, “Eğitim ve Kültür”, ”Çevre”, “Tüketim ve Sağlık Koruması”, “Gümrük Birliği”, “Dış ilişkiler”, “Dış Güvenlik ve Savunma”, “Mali Kontrol”, “Mali ve Bütçe Koşulları”, “Kurumlar” ve “Diğer Konular.”“Bütün dünya için tarihidir. Soğuk savaş döneminden sonra özellikle 11 Eylül'den sonra dünya, çatışmalar, kavgalar, etnik gerginlikler, kötü haberlerle karşı karşıya kalmıştır. Nereye baksanız ümit kırıcı, nereye baksanız iç karartıcı
haberler var. İlk defa dünya büyük ve olumlu bir gelişmeyle karşı karşıyadır; bu kadar bölünmeler, parçalanmalar ve kavgaların yaşandığı süreçten sonra ilk defa büyük bir birleşme, büyük bir beraber olma ve büyük bir olumlu hava yayılmaya başladı. Bugün herkes yeni güne gözünü böyle açtı, Doğu, Batı, Asya, Avrupa, İslam ya da Hıristiyanlık kavga ya da ayrışma yerine bugün ilk defa birleşmeyi görüyoruz. Bundan büyük bir olumlu hava olamaz, bu dünyaya büyük bir hediyedir.” “AVRUPA DÜN VERDİĞİ KARARLA KENDİ STATÜ, KİMLİK VE GELECEĞİNİ DE TESPİT ETMİŞ OLDU” “Avrupa dün verdiği kararla kendisinin statüsünü, kimliğini ve geleceğini de tespit etmiş oldu” diyen Gül, Avrupa'nın aldığı kararla yeni bir statüye ulaştığını kaydetti. Gül, şöyle konuştu: “Avrupa'nın bu stratejik kararı, Avrupa'yı artık küresel planda önemli bir rol oynayacak bir aktör haline getirdi. Dolayısıyla Avrupa kendi için de stratejik bir karar vermiş oldu. Avrupa'nın büyük olabilmesi için tarih boyunca iki şeye ihtiyacı olmuştur: Biri çok kültürlülüğü hazmetmek, ikincisi de Asya'ya köprü olmak. Türkiye ile Avrupa çok kültürlü insanlarla farklı dinlerle yaşama kararını vermiştir.” Türkiye-AB ilişkilerinin bölge için de ayrı bir önemi olduğunu ifade eden Gül, Türkiye'nin Balkanlar'da, Kafkasya'da ve Ortadoğu'da daima istikrar yayan bir ülke olduğunu, AB ile beraber Türkiye'nin bu işlevini çok daha emin ve güçlü şekilde yaymaya devam edeceğini kaydetti. “Dün büyük bir tarihi dönemeç geçilmiştir, büyük bir adım atılmıştır” diyen Gül, Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin geçmişinin çok eskilere dayandığını hatırlattı. Gül, Türkiye'nin 1000 yıldır Avrupa'da, 200 yıldır Avrupa siyasi kurumsallaşmasının içinde ve son 50 yıldır da AB ile farklı ilişkiler içinde olduğunu belirterek, “Bu tarihin gidişinin bir bakıma tescil edilmesidir” diye konuştu. "TÜRKİYE ÖNGÖRÜLEBİLİR BİR ÜLKE" Türkiye'nin çağdaş dünya ile beraber olmayı ve evrensel standartları kendine taşımayı, AB ile hayata geçirmeyi planladığını söyleyen Gül, “Bu karar ile Türkiye çok daha öngörülebilir bir ülke olmuştur. Bir ülkenin geleceğinin öngörülebilir olması kadar önemli bir şey yoktur. Demokrasi, istikrar ve refah açısından bu çok önemlidir” dedi. Türkiye'nin bu standartları AB için olduğu kadar, kendi halkı için de istediğinin altını çizen Gül, Türk halkının daha fazla özgürlük, demokrasi için uğraştığını, uğraşmaya devam edeceğini belirtti. Gül, şöyle devam etti: “Reformları devam ederek geliştireceğiz. Keşke bunlar AB ile bir bağlantı yokken çok önce gerçekleşmiş olsaydı ama her şey için bir vesile gerekiyor. Daha önce de birçok kereler AB bağlantısı dışında adımlar atılmıştı. Türkiye son üç yıldır demokratik bir ülke oldu demiyorum ama çok çok daha pekişmiştir, çok daha kurumsallaşmıştır. AB'nin komisyon raporuyla Türkiye'nin kritik eşiği geçtiği tespit edilmiştir, yani ilk defa halkı Müslüman olan bir ülke Avrupa standartlarında bir demokrasiyi gerçekleştirmiştir. Bu sadece Türkiye için değil, tüm dünya için çok anlamlıdır ama her şeyden önce de kendi halkımız için, kendi vatandaşlarımız için çok önemlidir. Çünkü o demokrasinin nimetlerinden bizim halkımız faydalanacaktır.” “BU SÜREÇ EKONOMİK GÖSTERGELERİMİZE DAHA İYİ KATKILAR SAĞLAYACAKTIR” AB'ye üye olan ülkelerin adaylık süreçlerindeki ekonomik koşullarına ve yaşam standartlarıyla bugünkü koşulları karşılaştırıldığında büyük farklar olduğunun görüleceğini ifade eden Gül, 17 Aralık zirvesinden bu yana henüz bir yıl geçmemiş olmasına karşın Türk ekonomisine ve halkına önemli faydalar geldiğini söyledi. AB sürecinin faizlerin düşmesine katkı sağladığını kaydeden Gül, faizlerdeki bir puanlık düşüşün Türkiye'ye bir yılda iki buçuk milyar dolar tasarruf sağladığına işaret ederek, özelleştirmelerde de aynı olumlu havanın etkilerinin görüldüğünü kaydetti ve şöyle devam etti: 17 ARALIK'TAN ÖNCE “Milletin malı çok daha ucuza gidebilirdi, çok daha pahalıya gidiyor. 17 Aralık'tan önceki özelleştirmelerde müşteri bulunamazken, bugün müşteriler kıran kırana bir yarış içine girmişlerdir. Bu yapıdaki Türkiye'nin geleceğini satın almışlardır da onun için böyle olmuştur, gayet açıktır. Türk vatandaşlarının kendi varlıkları değer kazanmıştır. Birçok işadamımız kendi şirketlerini satmak istediklerinde, bir sene önce müşteri bulamazken, şimdi müşteri seçme noktasına gelmişlerdir. Bu ivme aynen devam edecektir. Tüm bunlar ekonomik göstergelerimize daha iyi katkılar sağlayacaktır, bunlar da halka yansıyacaktır. Türkiye'deki istikbali satın aldıkları için yerli ve yabancı yatırımcılar, Türkiye'de yatırım yapmaya başlamışlardır. Herkes geleceği satın almaktadır.” MÜZAKERE SÜRECİNİN FAYDALARI Müzakere sürecinin orta ve uzun vadede herkesin yararına olacağını ifade eden Gül, “Türkiye çok daha istikrarlı, çok daha güçlü, müttefikleriyle ilişkileri çok daha sağlam zemine oturmuş bir ülke olacaktır” diye konuştu. Gül, tarihi sürece çok sayıda kişi, kurum, hükümet ve liderin katkıda bulunduğunu, bu katkıların göz ardı edilemeyeceğini belirterek, “Ama muhakkak ki, bu adımların atılmasında ve buna lokomotiflik yapmakta özellikle hükümetimizin ve TBMM'nin tamamının çok büyük katkısı olmuştur” dedi. “Neredeyse kaçıp giden bir tren söz konusuydu” diye konuşan Gül, Avrupa içinde ne zaman muhalif bir ses yükselse, bu sese karşılığın yine Avrupa içinden geldiğine ve Türkiye'nin AB'ye katkılarının anlatıldığına işaret ederek, “Şüphesiz ki dostlarımızı da görmezlikten gelmememiz gerek” dedi. "BU İŞ BİTMİŞTİR DEDİĞİMİZ SAHNELER GERÇEKLEŞTİ" Gül, şunları kaydetti: “Açık söyleyeyim, zaman zaman bu iş bitmiştir dediğimiz sahneler birkaç kez gerçekleşmiştir. Dün sabah çok kritik saatler yaşanmıştır. Biz bir şeyde doğru yaptık, neticeyi görmeden buraya gelmeme kararını almıştık. Teknolojik imkanlar içinde görüşmelerle ilgili bir engel olmamıştır, ama kararlılığımız, yapılabileceklerin son ana kadar yapılmasıyla ilgili ısrarımız son saate kadar devam etmiştir, hatta bunun için AB kendi terminolojileriyle söyleyeyim, zamanı durdurmuştur. Biz buraya geldiğimizde, toplantı başladığında İngiltere saatiyle bir çözüm oluşturmuşlardır. Dolayısıyla son ana, dakikaya, güne kadar yapılabilecek her şey yapılmıştır ve uzlaşma olmuştur. Şüphesiz ki uzlaşma da Avrupa kültürünün bir parçasıdır.” Gül, sürece emeği geçen Dışişleri Bakanlığı çalışanlarına, ilgili kurumların temsilcilerine teşekkür ederken, yetkinin, partinin ilgili kurulu ve Bakanlar Kurulu'ndan alındığını hatırlattı ve “Sayın Başbakanımız da işin başında olmuştur, bütün emeği geçenler, bunu milletimiz, Türk halkı için yapmıştır, bir kez daha hayırlı olsun diyorum” diye konuştu. “İLK KEZ TAM ÜYE OLMAYAN BİR ÜLKENİN DİLİ TERCÜME EDİLDİ” “Avrupa'daki İslam korkusu” ile ilgili soru üzerine Gül, Türkiye'nin farklı din, dil ve ırka sahip olmasının bir zenginlik olduğunu söyleyerek, AB'nin bu nedenle dün stratejik bir karar aldığını kaydetti. Tarihin derinliklerinden gelen bu farklılıklara rağmen demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi gibi unsurların ortak değerler olduğuna dikkat çeken Gül, dün geceki basın toplantısını Türkçe yaptığına ve böylelikle ilk kez tam üye olmayan bir ülkenin dilinin tercüme edildiğine işaret etti. Konuşmasını Türkçe yapma kararını dün Lüksemburg'a gelmeden aldıklarını söyleyen Gül, AB'nin buna alışacağını bildirdi. Bakan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Olumsuzluklara bakacak olursak saatlerce konuşabiliriz, hatta birçoğunuzun bilmediği olumsuzlukları da konuşabilirim ama olumlu şeyleri ortaya koyduğunuzda bunun olumsuzluklardan daha baskın olduğunu açık bir şekilde görebilirsiniz. Tenkitleri büyük bir olgunlukla karşılayacağız, bunlardan biz de faydalanacağız.” ABD, BM, NATO İLE GÖRÜŞME Bir gazetecinin Avusturya'nın Türkiye konusundaki itirazlarını hatırlatarak, hangi ülkelerin sorunu çözmek için devreye girdiğini sorması üzerine de Gül, konu sadece Türkiye ve AB'yi değil bütün dünyayı ilgilendirdiği için birçok kişinin katkısı olduğunu belirtti. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın devrede olduğunu, kendisinin belki de pek de uygun olmayan saatlerde 3-4 kez ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer ile görüştüğünü söyleyen Gül, dönem başkanı olarak İngiltere'nin olağanüstü bir çaba harcadığını, İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw ile 20-30 kez görüştüğünü ve İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Peter Westmacott'un da iyi bir görev yaptığını kaydetti. MÜZAKERE SÜRECİ “Devlet Bakanı Babacan hakkında, başmüzakereci olarak arkasında zengin kadroların bulunmadığı” yönünde eleştiriler olduğunun hatırlatılması üzerine Gül, dünkü kararın en iyi şekilde alınması için birçok strateji izlendiğini, bunlardan birinin de hazırlık çalışmalarının çok aleni yapılmaması olduğunu kaydetti. Gül, müzakereler için neler yapılacağını kendi aralarında hep konuştuklarını söyleyerek, sivil toplum örgütlerinin eleştirilerinde kendi açılarından haklı olabileceğini ama dünkü sonucu alabilmek için bunun bir strateji olduğunu bildirdi. Süreç çerçevesinde yapılacak orta ve uzun vadeli işler bulunduğunu belirten Gül, bir de günlük işler olduğunu ama kamuoyuna yansımamasına rağmen Babacan'ın ne yapacağını iyi bildiğini, bunun yanı sıra bütün Bakanlar Kurulu'nu devreye sokma stratejileri bulunduğunu kaydetti. Gül, bütün bakanların birinci işinin müzakereler olacağını belirterek, süreci kendi metotlarıyla götüreceklerini kaydetti. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Babacan da Türkiye'nin yapısının AB'ye en son üye olan 10 ülkeninkinden farklı olduğunu söyleyerek, o ülkelerin müzakere biçimlerini birebir Türkiye'ye uygulamanın mümkün olmadığını ifade etti. Babacan, “Türkiye'nin kendine has yapısını dikkate alarak ayrı bir çalışma yöntemi izleyeceğiz, bununla ilgili Türkiye'de geniş bir bilgilendirme toplantısı yapacağız” dedi. TARAMA SÜRECİ İlk olarak hangi müzakere başlıklarının açılacağının sorulması üzerine de Babacan, sürece ilişkin çok detaya girmek istemediğini, ancak ilk olarak iki safha halinde tarama sürecinin yapılacağını bildirdi. Babacan, gelecek yılın eylül-ekim aylarına kadar taramanın devam edebileceğini söyleyerek, taraması biten başlıklardan belki birkaç tanesinin bu yılın sonundan önce müzakerelere açılabileceğini kaydetti. Yetişmesi durumunda yıl sonuna kadar müzakereye açılacak başlıkların muhtemelen bilim-araştırma ve eğitim-kültür olduğunu ifade eden Babacan, ancak henüz bu konuların tarama bitmeden tam netleşmediğini, ilk taramanın da 20 Ekim'de başlayacağını bildirdi. Babacan, bu yıl sonuna kadar 8-10 başlığın taramasının başlayacağını ve bazılarının da sonlanacağını umduklarını kaydetti.
button