Güncelleme Tarihi:
Türkiye'nin en hayırsever insanlarından biri olan Semiha Şakir, tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde, dün sabaha karşı hayatını kaybetti. Şakir 93 yaşındaydı.
Bağırsaklara giden damarları tıkalı olduğu için, hastanenin Genel Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesi'nde tedavi altında bulunan Semiha Şakir'in sağlık durumunda hastanede yattığı süre içinde bir iyileşme olmadı. Dün sabaha karşı fenalaşan Semiha Şakir, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Semiha Şakir'in cenazesi bugün GATA'da yapılacak törenin ardından, Üsküdar Mustafa Efendi Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Karacahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Yaptığı hayırlarla, milyonlarca çocuğun, gencin, yaşlının, hastanın, kimsesizin gönlünde taht kuran Semiha Şakir, mutlu olarak kapadı gözlerini... Çünkü o, yaptığı hizmetlerle büyük bir mutluluğu yaşıyordu. Yaptığımız son görüşmelerden birinde şöyle demişti: ‘‘Ülkeme hizmet verebildiğim için çok mutluyum. Bu maddi ve manevi gücü bulduğum için de şükrediyorum. Hastalıklarımı bu güçle yendim. Allah bana bu gayreti verdiği için şükrediyorum.’’
Sevetini topluma adayan ve 60 yıldan beri bağışlarıyla Türkiye'ye 57 eser kazandıran, yardıma muhtaç insanların imdadına yetişen Semiha Şakir, dün 93 yaşında yaşama veda etti. Türkiye'ye kazandırdığı trilyonlar değerindeki eserleriyle, milyonlarca çocuğun, gencin, yaşlının, hastanın, kimsesizin gönlünde taht kuran Semiha Şakir, mutlu olarak kapadı gözlerini... Çünkü o, yaptığı hizmetlerle büyük bir mutluluğu yaşıyordu.
En son bağışlarından birini de Bolu'ya yapmıştı. Bolu'nun Elmalı Köyü'ne kazandırdığı Acil Trafik İstasyonu ve Sağlık Ocağı'nın geçen haftaki açılış töreninde sevincini dile getirirken, ‘‘Bu armağanları ülkeme bir hizmet olarak verdiğim için mutluyum’’ demişti. Yurtdışındaki serveti ile Türkiye'ye 60 yıl hizmet veren Semiha Şakir, masalla gerçek arası uzun ve mutlu bir ömür yaşadı.
Semiha Şakir, bir yandan, saraylarda, krallar, prensler, prenseslerle bir şark masalı yaşadı, bir yandan da bir İstanbul hanımefendisi olarak, ülkesinin, çocuklarına, annelerine, yaşlılarına, yetimlerine, hastalarına hizmet için çalıştı. Saraylarda, zenginlikler içinde ihtişamla yaşarken, doğup büyüdüğü ülkesinden hiçbir zaman kopmadı. Çok sevdiği ülkesine, 60 yıl boyunca aralıksız hizmet verip, yardımlarını sürdürdü.
BEYRUT'A GELİN GİTTİ
Semiha Şakir'in ilginç yaşam öyküsü, doğup büyüdüğü İstanbul'da başlıyor. Çanakkale'de şehit düşen babasını, çocuk yaşında kaybediyor. Çocukluğunun ve genç kızlığının ilk güzel yıllarını, Laleli'deki Tayyare Apartmanı'nda geçiriyor. Ortaokulu bitiriyor. Okumayla, edebiyatla ilgisini hiç kesmiyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında, yeşil gözlü, uzun boylu, kumral saçlı güzel genç kızın büyüyüp serpilmesi yakın çevresince beğeni ile izleniyor. Suudi Arabistanlı genç işadamı İbrahim Şakir Bey'in İstanbul'daki yakın akrabaları, bu güzel, alımlı, iyi yetişmiş Türk kızı ile İbrahim Bey'in evliliklerini düşünüyorlar.
Semiha Hanım, iki yıl nişanlılıktan sonra, 20 yaşında evlenip, Beyrut'a gelin gidiyor. Saray gibi bir eve yerleşiyor. Eşinin yakınları, çevresi, Kral ailesi, prens ve prenseslerle yakın dostluklar kuruyor. Görücü usülü ile evlendiği Suudi eşiyle, arasında büyük bir aşk doğuyor. Büyük bir aşkla bağlı olduğu eşini, 16 yıl önce Mekke'de kaybediyor.
İstanbul'dan Lübnan'a gelin giden Semiha Şakir, Suudi eşi ve üç çocuğu ile Beyrut'ta, dağın tepesinde, dillere destan ve ünlü Amerikan dergisi Life'a kapak olmuş bir sarayda mutlu yaşarken, ülkesini de hiç unutmuyor. Özellikle, ülkesindeki, yaşlı, kimsesiz, yoksul insanları...
İstanbul'a ilk yardımlarını 1938 yılında göndermeye başlıyor. İlk olarak, Darülaceze gibi kurumların ihtiyaçları olan ve özellikle o yıllarda Türkiye'de bulunmayan malları gönderiyor. 1954 yılından bu yana da bilinçli ve sistemli olarak, tesis kurma hizmetlerine giriyor.
BİR ADI DA 'ANNE'YDİ
İlk tesis Darülaceze'ye yapıldı. Semiha Şakir, Darülaceze'ye bir pavyon yaptırmayı planladı. Ancak, parayı gönderip, inşaatı başlatmak yetmedi. Çünkü, o yıllarda Türkiye'de inşaat, tesisat malzemesinin yokluğu yaşanıyordu. Çivi bile bulunmuyordu. Eşinin de yardımıyla, inşaat için gerekli bütün malzemeyi satın alıp, bir gemiyle, Beyrut'tan İstanbul'a gönderen Samiha Hanım, düşlediği gibi, her tarafı mavi olan bir pavyonu Darülacaze'ye kazandırdı.
Bu ilk tesisten sonra, Semiha Şakir'in, ülkesine verdiği armağanların ardı arkası kesilmiyor. Bugün sayıları 57'yi bulan okul, cami, hastane, yetiştirme yurdu, huzurevi, sağlık ocağı, içme suyu tesisleri kervanı yoluna devam ediyor...
Semiha Şakir, ister Lübnan'daki yazlık, kışlık saraylarında, ister Mısır'da Kral Faruk'la komşu olduğu Nil kıyısındaki malikanesinde, ister Mekke'de, Riyad'da Kral ailesi ile çok yakın olduğu saraylarında, ister Londra'daki görkemli evinde, ister İstanbul'da Maçka sırtlarında Boğaz'a ve Dolmabahçe'ye bakan apartmanında olsun, durum hiç değişmedi... Durmadan İstanbul'un herhangi bir semtinde, okul, hastane, huzurevi, doğumevi ve sağlık ocağı temelleri atıldı. Kreşler, lojmanlar, ana-çocuk sağlığı merkezleri, çeşit çeşit okullarla hizmetlerini taçlandırdı. Hizmetlerini geniş çaplı ve daha yaygın olarak, eğitim ve sağlık alanına yöneltti. Semiha Şakir'in ‘Anne’ unvanı da bu ortamda yayıldı. Büyüklü küçüklü herkes, ona, ‘Semiha Şakir Anne’ diye hitap etmeye başladı.
AYDIN BİR TÜRK KADINI
İstanbul'da doğup, büyüyen ve İstanbul'da okuyan Semiha Şakir, cumhuriyetin ilanını da İstanbul'da büyük bir coşku ile yaşamış. Türkiye'nin, genç cumhuriyetin yaşadığı güçlükleri, verdiği savaşları yüreğinde hissetmiş... Mustafa Kemal Atatürk'e hayran olmuş, onun devrimlerine inanmış. Daima, aydın bir Türk kadını olarak yaşamış... Aynı şekilde, dinine de bağlı olmuş. Dinle ilgili bilgileri orada edinmiş. Bu konuda okuyup, derinleşmiş, ayrıca dinin gereklerini de yerine getirmeye daima özen göstermiş.
Semiha Şakir, eşinin, çocuklarının yakın desteği ve anlayışlı davranışlarıyla, ülkesine yardım ve bağışlarını aralıksız 60 yıl sürdürdü. Yurtdışında yaşayan oğulları Gazi ve Gassan Şakir de annelerinin bu bağışlarını her zaman anlayışla karşıladı.
Türkiye'deki, onlarca tesis, Semiha Şakir'in kişisel gayretleri, ısrarlı takibi ile peşpeşe hizmete girdi. O yakın çevresiyle tüm işleri yürüttü. İşlerin gelişmesini adım adım izledi. Her geçen yıl eserlere eserler kattı.
Bağış değil armağan!
Aradan yıllar geçip, tesislerin gereksinimleri ve yeni hizmetlerin görülmesi gücünü aşınca, 1989 yılında Semiha Şakir Vakfı'nı kurdu. Vakfın yönetimini kendisi, kızı Ghada Şakir, torunu Dina Topbaş ve 1983'den beri bu hizmetleri Semiha Şakir adına yürüten Makine Yüksek Mühendisi Ahmet Karaman ve eşi Müyesser Karaman üstlendi.
Semiha Şakir, daima, ülkesine yaptığı bağışları armağan olarak adlandırdı. Son görüşmelerimizden birinde de şöyle demişti: ‘‘Bu armağanları ülkeme hizmet olarak verebildiğim için çok mutluyum. Bu maddi ve manevi gücü bulduğum için de şükrediyorum. Ben bunları, ülkemin çocuklarını, yoksullarını, yaşlılarını, hastalarını düşünerek yaptım. Ülkeme bir katkım olsun istedim. Bu hizmetlerimle yaşadım. Hastalıklarımı bu güçle yendim. Allah bana bu gayreti verdiği için şükrediyorum.’’