Güncelleme Tarihi:
Ünlü Mimar Behruz Çinici ile İstanbul'u konuştuk. Çinici çarpık şehirleşmenin bir mimarda yarattığı ezikliği ‘‘İzmit'ten trenle gelirken mutlulukla seyrettiğim manzaranın önünden bugün gözlerimi kapayarak geçiyorum'' diyerek anlatıyor.
İstanbul'u nasıl görüyorsunuz?
-Dar çerçevede İstanbul'u görmüyorum. Zaten böyle ele alındığı için İstanbul mimarisini, kimliğini, insanını, doğasını kaybetmiştir. Bunun sebebi, İstanbul'un tekdüze ve yalnız siyasal kararlarla yönetilmesidir. İstanbul tarihinde beş altı önemli darbe geçirmiştir. Birincisi 1200-1260 arasında Cenevizliler'in istilasıyla yağmalandığı dönem, ikincisi 1347'de 80 yıl süreli veba salgını, üçüncüsü 1509'daki kıyamet-i sükadır (deprem). Fakat bu üç önemli darbeden kurtulmasını bilmiştir. İstanbul her türlü sosyal ilişkinin son derece sağlıklı kurulduğu külliyeler çevresinde kendi konut dokusunu oluşturdu. Osmanlı şehirciliği düşünmemiştir, onlar sadece kendi adlarına büyük cami ve külliyeler yaptırmışlardır. Ama şimdi baktığım zaman keşke bu külliye dokularını modern İstanbul planlamasında örnek alabilseydik diyorum. Sonra 1950 darbesi var. Dolmabahçe Sarayı'nın karşısında stadyumun yapılması büyük hatalardan birisi. Taksim'deki kışlanın yıkılması. Hilton Oteli dördüncü darbe. Menderes döneminde, tarihi dokular üzerinde büyük caddelerin açılması.
Tek başına ele alındı
İstanbul Osmanlı'dan bu yana göç alıyor, neden bu sürede en azından konut planlamasına gidilmedi?
-Benim meslek hayatımın başlangıç yıllarıdır bunlar. Bunu ülkeyi bir bütün olarak kavrayan ulusal planların hiç bir zaman gündeme getirilmemesine bağlıyorum. İstanbul'un o dönemler bir şansı vardı, bu kadar ilçe ve belde belediyesine parçalanmamıştı. Nazım plan büroları kuruldu, oralarda ilk çalışanlardan biriyim. Kenti biraz bütünüyle görebiliyorduk hiç değilse. İstanbul neyin parçası? Belki Orta Avrupa, belki Balkanlar'dan Ankara'ya kadar dayanacak, Ege'nin Çanakkale sırtlarına dayanacak bir bölge içinde değerlendirilmeliydi.
Bu söylediğiniz merkeziyetçiliğin güçlendirilmesi anlamına gelmiyor mu?
-Tam tersine desantralizasyondan söz ediyorum. Bölgeler arası dengeler kurulamadı, İstanbul tek başına ele alındı. Bu nedenle başarıya ulaşılamadı.
Ne yapılabilir?
-Biz gökyüzünü fazla işgal ettik, gözlerimizi ufuk hattının üzerinde tuttuk. Oysa İstanbul yedi tepeli, öyle bir morfolojisi, jeomorfolojisi var ki, öyle güzel vadiler var ki, bunlara yapılabilirdi kent. Eski Galata Köprüsü'nün ne kabahati vardı diye bar bar bağırırım; şimdi Yeni Cami'nin böğrüne saplanan bir hançer yeni köprü. Üstelik çalışamıyor. Demek ki konuları kent ölçeğiyle sınırlı tutmak sorunu büyütüyor.
1995'de Ağa Han Ödülü'nü alan Meclis Camii, TBMM Halkla İlişkiler Binası, milletvekili lojmanları, ODTÜ, onun imzasını taşıyan büyük projelerden sadece birkaçı. Mimar Behruz Çinici yaklaşık 50 yıldır yaşama alanları tasarlıyor. Cumhurbaşkanı, başbakan danışmanı olarak görev yaptı. Koruma kurullarında, ilk kurulan nazım plan bürolarında çalıştı. Fotoğraf: Senih GÜRMEN
Mevcut konutlara hİç bakIlmadIı
Sadece politik kararlarla işler yürütülmeye çalışılıyor, bunun acısını çekiyoruz ve daha da çekeceğiz. Konut sorunu başladığı zaman, o dönemdeki konut stoku ihmal edilmiştir. Bir Süleymaniye'de binlerce güzelim ev, ki bunlar depremde bile ustalıklarını ortaya koydu, Zeyrek, Vefa ihmal edilmiş, bunlar değerlendirilmeden acele bir kapıştırma yapılmıştır. İstanbul'un kadastral çalışması yoktur mesela.
ÇİNİCİ’NİN GÖZÜYLE İSTANBUL’UN SORUNLARI
Behruz Çinici, 1997'de eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e İstanbul'un sorunları ile ilgili olarak gönderdiği, ‘‘Şehircilik-mimarlık çevre ve doğal afetler Kent ve Mimarlık Konseyi'nin kurulmasına yönelik öneriler'' konulu raporda şu saptamaları yapıyor:
İstanbul imar yerine imha hareketleriyle tarihi-estetik özelliklerini kaybetmektedir.
Orman alanları, son kalan vadiler de gittikçe taşlaşmaktadır.
İmar alanları sadece politik çekişmelerin girdabında fırsatçıların elindedir.
Planlamada bilimsel değerler terkedilmiştir.
Ana belediyeler-bölge belediyeleri koruma kurulları ile diğer kamu kurumları arasında (İl İmar-Boğaziçi İmar vb.) çelişkiler, çözümsüzlük sınırındadır.
Merkezi yönetimle yerel yönetimler arasında iletişim ve eşgüdüm de kaybolmuştur.
Koruma kurulları 1950'lerdeki Gayrımenkul ve Anıtlar Kurulları gibi oluşamıyor, çalışamıyor. Önceki kurulların kararları bağımsız ve kesin idi. Kent suçluları doğrudan savcılıklara sevk ediliyordu.