Güncelleme Tarihi:
Manzaralar, yüzyıllardır ressamların çalışmalarına konu oldu. Antik Çağ’da Plato gibi düşünürler, ‘resim, doğanın sadece bir taklididir’ diye savunurdu. Bugünse teknoloji, yağlıboyaların yerini alarak, aynı düşünceyi etkin kılmaya devam ediyor. Benjamin Weil’in küratörlüğünde ‘Datascape’ sergisinde yer alan sanatçılar Burak Arıkan, Angela Bulloch, David Claerbout, Ryoji Ikeda, Micheal Najjar, Enrique Radigales, Thomas Ruff, Karin Sander, Charles Sandison ve Pablo Vulbuena gerçek ya da hayali çevrelerini temsil etmeyi teknolojiyle sürdürüyorlar. Bunu yaparken dünyayı algılama şeklimizi değiştiren karmaşık görseller ve geliştirilmiş veriler üzerine derinlikli olarak düşünüyorlar. Baktığımızı göremediğimizi ve gördüğümüzün de ötesinde başka gerçekler olduğunu göstererek izleyicilerde felsefi sorular doğuruyorlar.
GERÇEK YERYÜZÜ YOK
Sergi, Alman fotoğrafçı Thomas Ruff’ın yeryüzünü temsil eden göl manzarasından oluşan ‘Jpeg Peyzajları’ adlı çalışmayla açılıyor. Fotoğrafın ilginç tarafı resmedilen yeryüzünün tamamen web üzerinden tasarlanmış olması. Milyonlarca pikselin bir araya gelmesinden oluşan resim hakkında hiçbir bilgi yok, bu sadece fonografik görüntülerden oluşan bir yeryüzü. Arkasındaki gerçeği bilemiyorsunuz. Benjamin Weil, “Eski çağlarda da ressamlar yeryüzünü resmediyordu ama bugün gördüğümüz bu yeryüzüyle arasında olan fark, teknolojik çağla yani ‘data’larla birlikte gelen algıdaki bozulmalar. Bu resimle birlikte gelen bir diğer ilginç noktaysa yeryüzüyle bilgisayar ekranının birleşmesi. Ekranda arka plana koyduğumuz bir görüntü sadece basit bir göz dolgunluğundan oluşmuyor, bilgisayarın kendisi yeryüzü oluyor” diyor. Gündelik hayatta telefon, bilgisayar veya İPad’lerde sürekli bu görüntünün kullanılıyor olması ve insanların ihtiyaçlarına göre ekranını düzenlemesiyle o görüntünün aktarılması ekranda yeni bir dünya yaratıyor. Sergide İspanyol sanatçı Enrique Radigales’in ‘Piranesi Masaüstü Arkaplanı’ adlı çalışması buna bir örnek. Çalışma, masaüstünde arkaplan olarak kullanıldığı Roma esinli hayali peyzajlarla tanınan Giambatista Piranesi’nin oyma baskısı üzerinde bilgisayara ait klasörlerin imgelerinden oluşan bir görüntünün çıktısından oluşuyor. Bu çalışmayla geçmişin yıkıntıları gösterilerek, yeryüzünün aslında sadece temsilden oluştuğu fikri öne sürülüyor.
ETRAFIMIZDA NELER DÖNÜYOR?
Benjamin Weil durumu, “Algılayan kişiler sadece imgeye ve kendi yorumuna odaklandığı için verilen yapı, kullanıcılar için önemli değildir. Bunu çoğu kişi oturup düşünmez. Herkes sadece istediğini almaya odaklanır, fakat verilen imge ve bunu algılama süresini oluşturan bağlantıyı ‘kod’lar oluşturur. Teknolojide de bunun temelinde radyo dalgaları var” diye savunuyor. Bu teoriye göre radyo dalgaları sayesinde verilmek istenen imge başka bir yere aktarılıyor. Sonra bu imgeden alınan veya çıkarılan şey tamamen kişinin algılamasına, yorumlamasına bağlı. Bu radyo dalgaları aslında her an her yerde ama görünmez bir şekilde geziniyor. Dolayısıyla yeryüzünden aldığımız bilgi göremediklerimizden oluşuyor. Japon artist Ryoji Ikeda, bu alanda ‘Data.Scan’ adlı çalışmasını yaptı. Yaklaşık 10 yıl önce başladığı ‘data.matics’ görünmez olmuş bir maddenin fiziksel olarak deneyimlenebilmesi için veri akışının kullanılmasına dayanıyor. Sergideki yatay monitör izleyicilerle sürekli bağlantı içerisinde. Ses ve imgenin ‘data.scan’da kurduğu diyalog görülür\işitilir ve görülmez\işitilmez çiftlerine gönderme yapıyor.
Görmediklerimizin peşine merakla düşerken aynı zamanda sergide aslında gördüğümüz şeyin algıladığımız şey olmadığı düşüncesi, Alman sanatçı Michael Najjar’ın ‘High Attitude’ serisiyle vurgulanıyor. Sanatçı, birkaç yıl önce And Dağları’nın zirvesine tırmandı, burada borsa ve piyasa hareketlerine benzer detayları dağın görüntüsünde yakaladı. Çok incelikli rötuşlarla fotoğrafları borsa değerleri işlemlerinin gelişimine oturtacak şekilde düzenleyerek doğal bir imgeyi soyut bir imgeyle harmanladı. And Dağları’nın manzarasına baktığınızda bu borsa hareketini ayırmak mümkün değil. Görünenin ötesinde bir şey. Görünenin ötesi denilince çoğu kişide bir merak uyanır ve görmeye çalışır ama yolda yürürken yere baktığımızda zemindeki detayları bile göremiyoruz. İspanyol sanatçı Pablo Valbuena, ‘Time Tilling’ çalışmasıyla bu durumu örnekliyor. Sanatçı zemindeki bir detaya odaklanıp, onu dijital animasyonla büyütüyor. Bilgi katmanını detayın üstüne koyarak algının her zaman keskin bir gözlemin sonucu olmadığına işaret ediyor. Pablo Valbuena, “Odaklandığım zeminde aslında sadece tekrar yapıyor. Yavaş yavaş her bir taş üzerinde detaylar beliriyor. Aslında basit bir işlem olsa da bu durumu karışık gösteriyor. Bu tamen görmekle alakalı. Bir şeye daha derin bakınca birer birer imgeler size geldiği için veya görmeye başladığınız için daha karışık gelebiliyor” diye ekliyor.
GELECEK HESAPLANABİLİYOR
Serginin sonuna doğru yazılım geliştiren ve geliştirdiği programlarla görselleştirmeler yapan Burak Arıkan’ın ‘Koleksiyoner Sanatçı Ağı’ çalışmasıyla teknoji çağının şu anı nasıl hesapladığını ve hesaplarıyla geleceği nasıl yönettiğini görüyoruz. Arıkan, bu projesinde koleksiyoncuların ve sanatçıların listelerine ulaşarak iki grup arasındaki ilişkilerin ağ haritasını çıkarıyor. Arıkan, “Bu çalışmayla hangi koleksiyoncuda hangi sanatçının eserleri var, hangi sanatçıyla derinlemesine ilgilenmiş görebilirsiniz. Ağların arasındaki çizgilerin kalınlığı iş sayısını gösteriyor. Yani bir sanatçının kaç tane eseri olduğunu... Böylece koleksiyoncunun sanatçıyla ne kadar derin ilgilendiğini de görebiliyoruz. Bu çalışmanın diğer bir katmanı ‘tahminler’. Mesela bir sanatçının eserleri her iki koleksiyoncuda da mevcut olması gibi ağ haritasında çıkardığım ilişkilere göre gelecekte kurulacak yeni ilişkileri yani hangi koleksiyoncunun hangi sanaçının eserlerini alabileceğini tahmin edebiliyoruz. Genel olarak bu iş, sanat dünyasının bir olayını yakalayarak bir durumun büyük resmini görmemizi sağlıyor” diyor.