Güncelleme Tarihi:
19 Ağustos Perşembe Gölcük'e ulaşmaya çalışıyoruz. Trafik her iki yönde de durmuş. Orta şerit ambulans geçişleri için boşaltılmış. Trafiği polis ve askerlerden çok, yüzünde toz veya ameliyat maskesi olan, eli sopalı gençler yönlendiriyor. Ancak aralarında bir fikir birliği yok. Kimisi orta geçişi kullanmamıza izin veriyor. Kimisi bağıra çağıra sağ şeride geçmemizi emrediyor. Gölcük yönüne giden sırt çantalı, baretli, botlu gençler otostop yapıyor. Havada keskin bir yanık kokusu var. Tüpraş yangınının alevleri sağ tarafımızda gökyüzünü turuncuya boyuyor.
Gece yarısı Gölcük kriz masasına ulaşıyoruz. Yetkililerin yüzünde çaresizlik ve uykusuzluk var. Yardımları belediyenin düğün salonuna taşıyan gençler, artık ekmek ve suya ihtiyaç olmadığını dış dünyaya duyurmamızı istiyor. Daha çok ilaca, tıbbi malzemeye, insan gücüne ve iş makinasına gereksinim var. Yazıişlerini zorlukla arayarak, bu isteği televizyonlara iletmelerini söylüyorum.
Bu gece iki canlı çıkan enkazdan biz geldikten beş dakika sonra bir ceset çıkıyor. Enkaz başında tam bir kargaşa var. Yaklaşık 10 dakika boyunca ceset torbası aranıyor. Torba tüm bu trajediyle dalga geçer gibi canlı, doygun bir sarı renkte. Ceset torbaya konulurken, ceset kokusuyla tanışıyorum. Yazın ağzına kadar dolu bir çöp bidonundan yayılandan daha ağır ve keskin bir koku bu.
20 Ağustos Cuma Devlet hastanesinin bahçesindeyiz. Gölcük'ün genelindeki telaş havası burada da var. Sürekli tıbbi malzeme, yaralılar, ölüler ve yakınları geliyor. Bir doktor, yeni gelen bir Fransız ilkyardım ekibini enkaza götürecek araçlarının olmadığını söyleyerek bizden yardım istiyor. Minibüsümüz Fransız ekibi enkaza götürüp bırakıyor.
Saat 11:00'de İstanbul'dan ilk formları alıyoruz. Merak edilenler genellikle Değirmendere, Yüzbaşılar ve Kavaklı Mahallesi'nden. Adres olmayan bir çok form var. Bunları bulmak zor. İlk olarak ölü ve yaralı listelerine bakıyoruz. Bir kaç formu taradıktan sonra bu listelerin ölü ve yaralarının küçük bir bölümünü kapsadığına karar veriyoruz. Ve büyük ihtimalle listedeki isimlerden yakınlarının haberi var.
Önce Değirmendere'ye gidiyoruz. Arkadaşım Sonay Çakıcı ile formları paylaşıp iki koldan aramaya başlıyoruz. Belediye'nin önündeki meydanda, yiyecek dağıtılıyor. Herkes kuyrukta. Aksakal ailesini arıyorum. Meydandaki kalabalıktan uzak, nispeten sakin ve acısız görünen bir adama adresi ve soyadını tanıyıp tanımadığın soruyorum. Hiç beklemediğim bir şekilde soyadını tanıyor. Eşi de geliyor ve tüm aileyi iyi durumda gördüklerini söylüyorlar! İlk formuma iyi haberi not alıyorum.
Adreslerin çoğu belirsiz. Sadece isimle burada birilerini bulmak çok zor. Buluşma saati geldiği için çaresiz minibüse dönüyorum. Sonay da adressiz formlar yüzünden kimseden haber alamamış.
Yüzbaşılar'a gidiyoruz. Yunus Emre Sitesi'nde Pamuk ailesini arıyorum. Adres olarak iki sokak ötedeki büyük bir enkaz gösteriliyor. Bir köşede sitede oturanlar birikmiş, kurtarma ekiplerinin yakınlarına ulaşmasını bekliyor. Bu insanlara soru sormak o kadar zor ki. Ama onlar acılara çoktan alışmış. Her gelene ellerinden geldiğince yardım etmek istiyorlar. Bir amca aradığım adları söylediğimde ‘‘Vah, vah... Yakınınız mı?’’ diye soruyor. Bir kaç kişiye daha sorduktan sonra bir komşularından bilgiyi alıyorum. Tamamen yerle bir olmayan bir blokta oturuyorlar aradığım insanlar. Aldığım haberler de binanın durumu gibi. Ertan Pamuk ve oğlu ölmüş, eşi ve kızı iyiymiş. Kardeşi Arif Pamuk'un oğlu o gece Ertan Pamuk'un evinde olduğu için ölmüş. Arif Pamuk, eşi ve kızı ise iyiymiş. Baba İsmail Pamuk hakkında ise bir bilgi edinemiyorum. Enkaz başında bekleyenlere sabır dileyip başka bir adrese yöneliyorum. Burada hepsi birer felaket abidesi bir çok enkaz var. En kötülerinden biri İpek Apartmanı. Korkut Özüyener'i arıyorum. İş eldivenleriyle bir köşede uyumaya çalışan toz içinde bir genci işaret ediyorlar. Mecburen uyandırıyorum. Evet, Korkut'u sağ salim buldum. Korkut ‘‘Buradakilerin haberi var, herhalde Almanya'daki arkadaşlarım merak etti,’’ diyor. Kardeşi Uluç da iyiymiş. Diğer formlara benimle birlikte bakıp adres tarif ediyorlar. Sonra yeniden kurtarma ekiplerine yardım etmek için enkaza tırmanıyorlar.
İpek apartmanını terketmeye hazırlanırken birisi bana adımla sesleniyor. Şaşırıp dönüyorum. Arkadaşım Aysun, kafamdaki barete ve yüzümdeki toz maskesine rağmen beni tanımış. Anne-babası enkaz altında. Günlerdir bekliyor. Bağkur sitesini buluyorum. Bina sağlam ama aradığım isim hakkında bana bilgi verebilecek kimse yok. Yine de iyi haber sayılır bu.
Güneş batarken az sayıdaki Karamürsel formlarını yanıtlamak üzere beldeye hareket ediyoruz. Karamürsel'e geldiğimizde, günün tüm fizik ve moral çöküntüsü kayboluyor. Bu küçük kent merkezinde binalar sağlam. Elektrik, su -üstelik soğuk- var! Temizlenmek için de bol bol su var. Sıcak yemek olarak sadece pide bulabiliyoruz, o da iyi. Telefonlar çalışıyor. Bakkalların çoğu açık. Deniz kıyısındaki çay bahçeleri çatlamış zemine aldırmadan hizmet veriyor. Neredeyse kendimizi tatilde hissedeceğiz. Fakat birdenbire esen ve ceset kokan rüzgar yüzlerimizdeki gülümsemeyi siliyor. Geceyi bir çok Karamürselli gibi deniz kenarıdaki parkta geçiriyoruz.
21 Ağustos Cumartesi Sabah Karamürseli dolaştık. Mustafa Kılıç'ın bahçede yaşayan ailesiyle görüştüm. Hepsi iyi. Saat 11:00'de yeni formlar gelmeye başladı ve bir saat boyunca form yazdım.
Kavaklı Mahallesini tarıyoruz. Bir kadın, annesinin cesedini çıkarmak için günlerdir bir iş makinası gönderilmediğini söyleyerek bizden yardım istiyor. İlk adresi bir çok enkazın ortasında bir beton ve demir yığını olarak buluyorum. Doğal olarak kötü haberi de. İlknur Fettah'ın anne ve babasının cesetleri dün çıkmış. İlknur hálá enkaz altında. Bilgi almak için enkaza yaklaştığım sırada, bir ceset çıkarılıyor. Görüntüden çok, koku kafamı çevirmeme ve bir kaç adım gerilememe neden oluyor. Ceset torbaya konmadan önce üzerine serpmek için kireç aranıyor.
Yıkıntılar arasında beş dakika boyunca yürüyorum. En az 5-6 bloktan oluşan Subay Lojmanları'nda sadece bir isim arıyorum. Detaylı adres yok. Bir yüzbaşı, binaların sağlam oldğunu söylüyor. Başka bir adresi de buluyorum, bina sağlam. Bu bölgede verilebilecek en iyi haber bunlar. Sahil Caddesi’nde 2 numarlı apartmanı arıyorum. Caddede bulabildiğim ilk çift numaralı bina 22. 11 apartman yerle bir olmuş ve enkazları birbirine girmiş durumda. Nurten Ergün'ü bir gence soruyorum. Ortaokul'da öğretmenmiş. Hálá enkaz altında olabileceğini söylüyor. Enkaza biraz daha yaklaşıyorum. Zemin kattaki kırtasiyeci, Nurten Hanım'ın cesedinin çıkarılmaya çalışıldığını iki kızı ve eşininse kurtulduğunu söylüyor.
Bilgi almak bugün daha zor. Çünkü cesetler çıktıkça enkaz başında bekleyenlerin sayısı azalıyor. Sağlam binalarda ise korkuyu yenip eşya taşımaya gelen az sayıda insan tek bilgi kaynağı. Sonay'da ‘‘bina sağlam’’ dışında, iyi haber bir tane de olsa var. Haber alınamayan bir aileyi sapasağlam karşısında görmüş.
Saat 18:00'den sonra tekrar Yüzbaşılar'a gidiyoruz. Yolda bir cenaze arabası hızla yanımızdan geçiyor. Arkası ceset torbalarıyla öyle dolmuş ki, bazılarının yarısı yanlardan arkadan dışarı çıkmış.
Yüzbaşılara varınca yine kötü haberlerle karşılaşıyorum. 74 yaşındaki Sahime Süer enkaz altında. Arkadaşım Aysun'un anne ve babası öğle saatlerinde enkazdan ölü olarak çıkarılmış. İlk gün sağ bulduğum Korkut da Almanya'daki arkadaşlarını üzmemek için anne babasının enkaz altında olduğunu benden gizliyormuş. Bitkin bir vaziyette Karamürsel'e dönüyoruz. Yemekten sonra tüm zamanımızı yeni formları bölgelere ayırmakla geçiriyoruz. Çoğunluğu yine Değirmendere ve Yüzbaşılar oluşturuyor.
22 Ağustos Pazar Bugün Yüzbaşıları ben tarayacağım. Sonay, Değirmendere'de olacak. Ortalık bembeyaz, her tarafa kireç serpilmiş. Enkazdan yeni çıkarılan bir kaç ceset için torba bekleniyor. Hepsinin üstünde kat kat kireç var. Hareketsiz bedenler alçıdan heykellere benziyor. Bir asker üzerlerine ilaç sıkıyor. Salgın hastalık tehlikesi artıyor anlaşılan.
İlk gün sağ bulduğum ve arkadaş olduğum Korkut ve Uluç kardeşlerin anne ve babasının cesetleri bulunmuş. Enkazdan çıkarılmaya çalışılıyor. Kardeşi Uluç, o anda bile yeni formlara bakıp bana adresleri tarif ediyor. Yan taraftaki komşuları Olcay ailesinin de iyi olduklarını söylüyor. Gittiğim üç adreste binalar sapasağlam. Banu Keskin ve ailesinin iyi olduğunu komşuları söylüyor. Bu haberler moralimi biraz düzeltiyor. Sonay'da da iyi haberler çoğunlukta bugün.
Öğleden sonra bize yeni form verilmiyor artık. Gazeteden Gölcük'te geceyarısı karantina başlayacağını söylüyor ve bu yüzden akşam İstanbul'a dönmemizi istiyorlar. Son çalışmalar için ben bir kez daha Kavaklı Mahallesi'ne gidiyorum.
Bana son gün süprizi; Levent Özdöker, sapasağlam karşımda, hasar görmüş evinden eşya taşıyor. 30'uncu sokağı aramaya başlıyorum. Bulmam çok zor, çünkü sokaklar yok olmuş. Nilüfer Aydın her tarafı çatlamış ama ayakta kalmış bir apartmanda oturuyormuş. Komşuları iyi olduğunu söylüyor. Bugün yanıtladığımız son formları da gazeteye bildirdikten sonra yola koyuluyoruz.
Güçlükle bulabildiğim Sahil Caddesi iki numaradaki enkaz. Öğretmen Nurten Ergün'ün cesedinin çıkarılmasına çalışılıyor. Eşi ve iki kızı kurtulmuş. (üstte büyük fotoğraf) Son günün en iyi haberi: Levent Özdöker sağ ve hasarlı evinden eşya taşıyor (üstte). Ceset kokularının yoğunlaştığı yerlerde ameliyat maskesinin üstüne toz maskesi takmak zorunda kalıyorum (solda).
Hürriyet, depremden sonra yakınlarından haber alamayanlar için bir ‘‘özel mesaj hattı’’ oluşturdu. Hattı arayanlar yakınlarıyla ilgili bilgileri formlara kaydettirdi. Bu formlar, günde üç kez, beş ayrı bölgede gönüllü olarak görev yapan Hürriyet ekiplerine telefonda yazdırıldı. Daha sonra ekipler bu insanları yakınları adına aradılar. Gölcük ekibindeydim. Arkadaşım Sonay Çakıcı'yla üç gün, taşıtların giremediği enkaz mahallelerinde postacı gibi dolaştık. Adres adres merak edilen insanları aradık. Bize 900'e yakın bildirim yapıldı. Bunların yaklaşık yarısının adresi yoktu veya eksikti. Biz 48 kişiye ilişkin iyi ve kötü haberleri ilettik. Adressiz formları saymazsak tahminen yüzde 10'luk bir başarı sağlayabildik. Ne kadar başarılı olduğumuzun takdiri sizin. Ama şimdiye dek bu kadar önemli, üstelik iki satıra sığan haberler yazdırmadığımı söylemeliyim. Umarım bir daha da yazdırmam.
Gölcük’te üç gün
Gölcük'te haber alınamayan insanları adres adres aradık