Mekke’de müşrikler kendilerinden emindi. İnsanların putlardan vazgeçmeyeceklerini sanıyorlardı. Peygamber Efendimiz hak yolu anlatmaya ve insanları Müslüman olmaya davet ettikçe müşrikler gülüyor ve boşuna uğraştığını sanıyorlardı? Mekke’nin ileri gelenlerinden bazıları Müslüman olmuştu bu nedenle peygamberimize şart koştular:
“Putlarımıza dokunma, biz de sana karışmayız.” dediler.
Lakin sözlerinde durmadılar. Müslümanların sayısı artmaya devam ettikçe hiddetlendiler. Koca Mekke “Müşrikler” ve “Müslümanlar” diye ikiye ayrıldı.
Peygamber Efendimiz açıkça herkesi İslam dinine davet ederken karşısına geçip güldüler ve onu dinleyenlerin arasına karışıp bağırdılar:
“Bu adam, gökten kendisine
haber geldiğini sanıyor. İşte gökten haber alan adam?”
Peygamber efendimizi akılları sıra küçümsüyorlardı. Çünkü onlar ticareti neredeyse ellerinde tutan, kölelerine zulmeden, her gün çılgınlıklarıyla insanları bezdiren kişilerdi.
Ve Kuran-ı Kerim’de bu olayı şöyle anlatılıyordu:
“Suçlular, şüphesiz müminlere gülerlerdi. Yanlarından geçtiklerinde, birbirlerine göz kırpıp, kaş işaretiyle alay ederlerdi. Arkadaşlarına döndüklerinde, eğlenerek (neşe içinde) dönerlerdi. Müminleri gördüklerinde, “bunlar gerçekten sapık kimseler” derlerdi. (el-Mutaffifin Sûresi, 29-32)
Ve bir gün Peygamber Efendimiz, yeni nazil olan ayeti okudu. Bu ayet putlarla ilgiliydi:
“Siz de; Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınız (putlar) da, hiç şüphesiz Cehennem odunusunuz...” (el-Enbiya Sûresi, 98)
Odun kelimesi ağırlarına gitti. Putlarının küçümsenmesinden hiç hoşlanmadılar. Ve alay etmekten öte giderek “hakaret etmeye” de başladılar?
Bu ayetten sonra müşrikler için Müslümanlar düşmandı?
Çünkü başlarına neler geleceğini biliyorlardı?
Kureyşliler putlardan dolayı oldukça para kazanıyordu. Mekke putların merkezi durumundaydı. Her kabilenin Kabe’de bir putu vardı ve insanlar dışardan putlarını ziyarete geliyor, böylece ticaret de canlanıyordu.
Ayrıca Kureyşliler putları korudukları için itibar da edinmişlerdi?
Mekke’de Müslümanlık yayılırsa ne olacaktı? Bütün dertleri buydu. Menfaatleri ellerinden gidecek, diğer kabileler Kureyş’e düşman olacaktı.
Müşriklerin yapısında eşitlik yoktu, asalet sadece onlar için geçerliydi. Fakirler de müşriklerin köleleriydi?
Oysa peygamberimiz “Allah karşısında herkes eşittir. Fakir zengin herkes eşit?” diyordu. Müslümanlar ezilenin elinden tutuyor, fakire yardım ediyor, kadınların onurları ile oynanmasını şiddetle men ediyordu?
Yani müşrikler için gelecekte tehlike vardı? Kureyşliler bunu fark ettiler. Müslümanlığın önlenmesi için daha ağır tedbirler alınması gerektiğini konuşmaya başladılar?
Kureyş’in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabia, Şeybe b. Rabia, Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Velid b. Muğıra, As b. Vail ve As b. Hişam’dan oluşan bir grup Haşimoğullarının reisi Ebu Talib’e gittiler?
Peygamberimizi amcasına şikayet ettiler: “Kardeşinin oğlu ilahlarımıza hakaret ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapık gösteriyor. Ya O bu işten vazgeçsin, yahut sen himayeden vazgeç de, biz hakkından gelelim...” dediler.
Ebu Talib onları dinledi ve “Gerekeni yapacağını” söyledi ama hiçbir şey yapmadı. Peygamberimiz görevini sürdürüyordu. Müşrikler yine geldiler:
“Artık sabır ve tahammülümüz kalmadı. Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, diğeri kurtulsun...” diye tehdit ettiler.
Bu şikayetten sonra Müslümanlar için işkence dolu günler başlıyordu?
Cenaze hakkında önemli notlar
? Ölen bir müslümanı yıkamak, kefenlemek ve üzerine namaz kılıp bir kabre gömmek müslümanlar için bir farz-ı kifayedir. İnsanlar bu farzı yapmadıkları zaman, bundan hepsi Allah katında sorumlu olurlar. Bu görevi yapmaya imkanları yoksa, sorumlu olmazlar.
? İslam ölülerini hayır ile anmak, onların güzel hallerini söylemek ve kötülüklerini söylemekten kaçınmak müslümanlar için bir görevdir. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: “Ölülerinizin güzel hallerini yad ediniz, kötülüklerini söylemekten çekininiz.”
? Öyle ki; bir İslâm ölüsünde görülüp iyi haline delâlet eden güzel koku veya yüzünün nurlanması gibi şeyleri söylemek gerekir. Fakat fena koku ve yüzünün kararması gibi şeyleri söylemek haramdır, gıybetten sayılır.
? Ölmek üzere olan kimseyi, bir güçlük yoksa kıbleye doğru sağ yanı üzerine çevirmek gerekir. Ayakları kıbleye doğru olarak ve başı biraz yükseltilerek arkası üstüne de yatırılabilir. Adet haline gelen de budur. Bu halde, başı biraz yukarı kaldırılır ki, yüzü kıbleye yönelmiş olsun.
? Ölüm haline giren kimseye Kelime-i Tevhid telkin edilir. Bu bir sünnettir. Şöyle ki: Daha ruhu boğazına çıkmadan yanında Tevhid ve Şehadet kelimeleri okunur; fakat sen de söyle, diye ona zorlanmaz. Hasta da bu kelimeyi bir defa okuyup başka bir şey söylemezse, artık telkine son verilir.
KIBLENİN YÖNÜ
Ne tarafa
döneceğiz?
NAMAZDA Kabe’ye doğru yönelmek şarttır. Kıble yönünü bilmeyen ve yanında soracak bir adam bulamayan kimse, araştırma yapar. Bazı işaretlere, güneşe ve yıldızlara bakarak kıble yönünü araştırır da kanaat getirdiği tarafa doğru namazını kılar. Namazını tamamladıktan sonra kıble yönünü belirlemede hata ettiğini anlarsa, artık on namazı iade etmez. Fakat namaz içinde iken kıble yönünü bilecek olsa, o tarafa dönerek namazını tamamlar; yeniden kılması gerekmez. Kıble yönü üzerindeki şüphe, ister şehir içinde, ister kırda, ister karanlık gecede ve gündüz vaktinde olsun, durum aynıdır. Böyle bir kimsenin kapıları çalıp kıbleyi sorması gerekmez.
Bir kimse kıble yönünden şüphelense ve yanında kıbleyi bilen bir adam olduğu halde ondan sormayarak kendi araştırmasına göre bir tarafa yönelerek namaz kılsa, eğer gerçekten isabet etmişse namazı sahih olur; fakat isabet etmemişse namazı sahih olmaz. Gözleri görmeyenin durumu da böyledir. Kıble konusunda güvenilir bir kimsenin sözü, insanın kendi kanaatine uymasa bile, onu tutmak gerekir. Çünkü haber verme, araştırmadan daha kuvvetlidir.
Cennetle müjdelenenler
Aşere-i Mübeşşere kelime olarak “müjdelenen on kişi” demektir Bu ifade Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından henüz bu imtihan dünyasında yaşarken imtihanı kazandığı bildirilen on güzide sahabi hakkında kullanılmaktadır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Ebu Bekir cennettedir, Ömer cennettedir, Osman cennettedir, Ali cennettedir, Talha cennettedir, Zübeyr cennettedir, Abdurrahman bin Avf cennettedir, Sa’d bin Ebi Vakkas cennettedir, Said bin Zeyd cennettedir ve Ebu Ubeydetu’bnu’l-Cerrah cennettedir.”
(Tirmizi: 3992-3994, İbni Mace: 133)
SORU YANIT
SORU: Tekbir ne demektir?
YANIT: “Allah-ü Ekber” demektir.
SORU: Kıyam ne demektir?
YANIT: Ayakta durmak demektir.
SORU: Kıraat ne demektir?
YANIT: Kuran-ı Kerim’den bir miktar okumak demektir.
SORU: Rüku ne demektir?
YANIT: Sözlükte eğilmek demektir. Din deyiminde, namazdaki okuyuştan sonra eğilerek baş ve sırtı düz bir şekle getirmek demektir.
SORU: Kavme ne demektir?
YANIT: Rüku halinden doğrulup da bir defa “Sübhane Rabbiyel’ azim” diyecek kadar ayakta durmaktır.
SORU: Secde ne demektir?
YANIT: Namaz kılarken yere eğilerek yüzün bir kısmını, Yüce Allah’a saygı için yere koymaktır.
SORU: Celse ne demektir?
YANIT: İki secde arasında bir defa “Sübhane Rabbiyel azim” diyecek kadar oturmaktır.
SORU: Ka’de ne demektir?
YANIT: Namazda teşehhüd için, “Ettahiyyatü lillahi”yi okumak için oturmaktır.
SORU: Rek’at ne demektir?
YANIT: Namazın bölüklerinden her biri demektir. Şöyle ki: Bir namazda kıyam, rüku ve iki secdenin toplamı bir rekattır. Bir namazda iki kıyam, iki rüku ve dört secde bulunursa, o namaz iki rekatlı olur. Üç veya dört kıyam bulunursa, o namaz üç veya dört rekatlı olur.
BİR MANİ
Eski cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım tok ama
Arkadaşım börek ister
BİR HADİS
İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.
(Buhari, İman, 39; Müslim, Müsakat, 107.)
BİR AYET
Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay haline!
(Hümeze Suresi 1,2)