Güncelleme Tarihi:
Mazlum, mağdur idiler. Ama başları dağlar gibi dikti. Bunu gören Mekkeliler de öfkeleniyorlardı.
İşte o günlerden bir gündü. Nebi Aleyhisselam, Kábe’nin avlusunda namaz kılarken, Ebu Cehil yanındaki avenesiyle beraber Resulullah’ın yanına geliyordu.
Ebu Cehil biraz duruyor; ama nihayetinde Nebi’nin namazını tamamlamasını beklemeye dahi tahammül edemiyordu. Sonra ağzından çok galiz sözler çıkıyordu. Resulullah’a küfrediyor, ağır hakaretlerde bulunuyordu.
Nebi Aleyhisselam mübarek başını kaldırmıyordu bile. O kavga olsun istemiyordu. Çünkü O, silmden, barıştan yanaydı. "Kavga" sözcüğünü hayatında hiç kullanmak istememişti zaten.
Nebi, Rahmet Nebisi, Şefkat Peygamberi tahammül buyuruyorlar, sükût edip duruyorlardı. Ancak edepsizler bazen sükûtun edepten olduğunu bilmezler. Resulullah sükût buyurdukça, Ebu Cehil’in cehaleti, gazabı artıyor ve elindeki yayı Nebi Aleyhisselam’a doğru hışımla savuruyordu.
Resulullah’ın etrafında az sayıda sahabi vardı... Efendimiz etrafındaki sahabilerin olaya müdahale etmesine müsaade buyurmuyordu. Bu yüzden sahabilerin elleri kolları bağlıydı.
Fakat Nebi mahzun, üzgündü. Sonra mübarek Nebi Aleyhisselam evine dönüyordu.
Biraz sonra Hz. Hamza, Resulullah’ın amcası Hz. Hamza geliyordu. Ava gitmiş, oradan dönmekteydi. Güzel kılıç kullanırdı Hamza. Çok güçlü bir pehlivan, atılgan bir gençti. Avcılığı da pek severdi. Terkisine almış olduğu avlarla Mekke’ye dönüyordu.
Abdullah bin Cüd’a’nın cariyelerinden biri, Resulullah’ın az önce uğradığı hakaretleri işitmişti de mahzun olmuştu.
Mekke’ye gelen Hz. Hamza’nın önünü kesiyor ve diyordu ki:
"Ya Hamza! Sen biliyor musun ne oldu bugün? Ya Eba Ammare, biliyor musun ne oldu?"
Hz. Hamza merakla soruyordu:
"Ne oldu ki?"
Cariye, Hz. Hamza’ya diyordu ki:
"Kardeşinin oğlu Muhammed’in, Ebu Cehil’den ne eziyetler çektiğini biliyor musun? Ona küfretti, ona eziyet etti de sonra bırakıp gitti!"
Hz. Hamza soruyordu:
"Peki, benim süt kardeşim bir şey demedi mi?"
"Hayır, sadece sabretti, sadece sükût etti" diyordu cariye.
Hz. Hamza atını durduruyor ve iniyordu.
Ebu Cehil bu esnada arkadaşlarıyla beraber, onların arasında kendini kaybetmişçesine kahkahalar atıyordu.
Kábe’ye giren Hz. Hamza, daha önceleri ilk olarak yaptığı gibi tavaf etmiyor ve sanki birini arıyordu. Nitekim yürürken gözleriyle Ebu’l Hakem bin Hişam’ı arıyordu.
Nihayet bulduğunda Hz. Hamza ona doğru yürüyordu. Elinde yayı vardı.
Etrafındakiler henüz ne olduğunu anlayamadan yayını kaldırıyor, Ebu Cehil’in suratına öyle bir indiriyordu ki, bütün suratı kan revan içinde kalıyordu.
Ebu Cehil, "Ne oluyor, ne oldu sana Hamza?" dediğinde, Hz. Hamza cevap veriyordu:
"Sen kardeşimin oğlunu yalnız mı zannettin! Sen Muhammed’i yalnız mı zannettin! Sen ona küfrettiğinde, o kendisine yakışanı yapmış, bakmamış bile! Tenezzül dahi etmemiş!"
Derken, orada bulunanlar ellerini kılıçlarına atıyor, Hz. Hamza da aynı şekilde elini kılıcına atarak mukabelede bulunuyordu.
Bunu gördüğü anda Ebu Cehil durumun vahametini anlayacak, etrafındakilere dönecek ve diyecekti ki:
"Onu bırakınız, Hamza’dan ellerinizi çekiniz!"
Biliyordu ki orada dökülecek bir kan, Hz. Muhammed’i kat kat güçlendirecekti. Bunun farkındaydı Ebu Cehil. Diyordu ki:
"Sakın! Hamza’nın etrafından çekilin, o hak sahibidir. Ben onun kardeşine hakikaten zulmettim, haksızlık ettim! Hamza hak sorma hakkına sahiptir!"
Etrafındakiler de geri çekilecek, kılıçları kınlarına koyacaktı. Hz. Hamza da elindeki kılıcı kınına yerleştirecek ve oradan çıkacaktı.
Oradakiler Hamza’ya şaşırıyor ve diyorlardı ki:
"Hamza ne yapıyorsun sen? Yoldan çıkmışsın!"
Hz. Hamza diyordu ki:
"Vallahi ben Muhammed’in yolundayım bundan sonra! İsteyen, gücü yeten varsa beni bu yoldan çevirsin! Kendine güvenen elini kılıcına atsın önüme geçsin!"
* * *
İşte Hz. Hamza böyle bir Müslüman’dı. Onun varlığı ile güçlenilmiş ve sonra Uhud Savaşı’nda şehadeti ile hüzünlenilmişti...
O, Allah Resulü’nün bir sözünde bahsettiği "gökteki yıldızlar"dan biri idi...
PEYGAMBERİMİZDEN DUA
"Elhamdulillahillezi ehyana ba’de
ma ematena ve ileyhi’n- nüşur."
Anlamı: "Bizi öldürdükten sonra dirilten (uyuduktan sonra uyandıran) Allah’a hamdolsun. (Kıyamette) O’nun
huzurunda toplanılacaktır." (Buhari: 11/96)
BİR AYET
"Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." (Bakara, 184)