Burak GEZEN/ ÇANAKKALE, (DHA)
Oluşturulma Tarihi: Haziran 02, 2014 12:55
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Doğan Perinçek, Gökçeada İlçesi’nde, 4 bin 700 yıl önce büyük bir deprem ve ardından da tsunami meydana geldiğini açıkladı. Prof. Dr. Perinçek, 2006- 2008 yılları arasında jeoarkeloji çalışmaları yaparken depremin ve tsunaminin izlerine rastladığını söyledi.
Prof. Dr. Doğan Perinçek, 24 Mayıs Cumartesi günü Gökçeada açıklarında meydana gelen 6.5 büyüklüğündeki depremin ardından bir açıklama yaptı. Gökçeada kuzeyinde kıyıya yakın bir alanda yer alan Yenibademli Höyüğü’nde Prof. Dr. Halime Hüryılmaz tarafından uzun yıllardır arkeolojik kazılar sürdürüldüğünü ve 2006- 2008 yılları arasında aynı alanda kazı başkanının daveti üzerine jeoarkeloji çalışmaları yaptığını belirten Prof. Dr. Perinçek, 2007 yılında Yenibademli kazı alanında yapılan çalışmalarda M.Ö. 2680 yılından önce olan bir depremin izlerine rastladığını ifade etti.
Prof. Dr. Doğan Perinçek, "Muhtemelen M.Ö. 2710- 2720 tarihleri arasında olan deprem yerleşim duvarlarında kırılmalara ve devrilmelere neden olmuş. Söz konusu depremin bölgede tsunami yarattığına dair veriler belirgin. Höyük alanında deprem sonrası oluşan tsunaminin çökelleri bulunmuştur. İki farklı toprak tabakası (kültür tabası) arasında denizel fosilleri içeren kum tabakası saptanmıştır. Tsunami çökellerinin bulunduğu seviyenin hemen üzerinde bulunan seramikler M.Ö. 2680 önceki yılları işaret etmektedir. Bu nedenle deprem ve tsunaminin olduğu yıl bu tarihten önce olmalıdır. 2014 yılında olduğumuza göre deprem günümüzden yaklaşık 4700 yıl önce gerçekleşmiştir" dedi.
4700 YIL ÖNCE NE OLDU?Prof. Dr. Doğan Perinçek, Gökçeada’nın Kuzey Anadolu Fayı’nın hemen yanında yer alan bir yerleşim yeri olduğunu belirterek, fay zonu boyunca bir kırılma ve bunun sonucunda da deprem olduğunu vurguladı. O dönemdeki deprem sonrası Yenibademli yerleşim alanı dahil adada ciddi bir hasar oluştuğunu belirten Prof. Dr. Doğan Perinçek şunları anlattı:
"Deprem Saros Körfezi’nde düşey hareketlere neden olduğu için tsunami oluştu. Dalgalar deniz tabanından çamur ve kıyılardan kumu kazıyıp karaya taşıdı. Tsunami dalgaları kıyıların alçak oldukları kesimleri işgal etti. Dereler boyunca adanın iç kısımlarına daha fazla sokulabildi. Tsunami ile karaya çıkan su kütlesi güzergahı üzerinde olan Yenibademli yerleşim alanı kısmen ya da tamamen sular altında kaldı. Deniz suyu taşıdığı kum ve beraberindeki canlıları civardaki ve kent içindeki çukurluklara bıraktı. Ardından karada ilerleyen sular geri deniz yönünde çekilmeye başladı. Muhtemelen bu çekilme sırasında yerleşim alanından insanlar dahil bazı canlıları ve insanların kullandığı bazı eşya ve aletleri denize sürükledi. Bildiğimiz gibi Japonya’da olan son tsunamide karadan denize dönen sular önemli miktardaki malzemeyi denize taşımıştı. Yenibademli yerleşkesinde deprem yıkıntıları ve tsunami seviyesinin hemen üzerinde kısmen kırmızı yer yer yanmış ağaç içeren renkli seviyeler görülüyor. Bu seviyeler deprem sonrası olan yangın ile ilgilidir. Yangın deprem sırasında meskenlerin içindeki
yemek ocakları yada ısınma yerlerinden yıkılma sonrası yayılmış olmalı. Yenibademli Höyüğü sadece sözünü ettiğimiz 4700 yıl önceki depremden etkilenmemiş, bulgularına ulaştığımız deprem öncesinde zamanını henüz saptayamadığımız depremler olmuş ve Yenibademli yerleşimi her deprem sonrası birkaç kez terk edilmiş. Depremden sonraki yıllarda burayı terk eden insanlar yerleşime dönüp tekrar yeni bir yaşam başlatarak kentlerini yeniden kurdular. 4700 yıl öncesinin farklı dönemlerine ait bina kalıntılarının kurulum zamanları, kazı başkanı Prof. Dr. Hüryılmaz tarafından arkeolojik buluntular kullanılarak saptandı. Tsunami dalgalarıyla denizden Yenibademli höyük alanına taşınan deniz kumu içindeki fosiller Prof. Dr. Engin Meriç, Prof. Dr. Niyazi Avşar ve Prof. Dr. Atike Nazik tarafından tanımlandı."
Bazı depremlerin bilgilerinin yazılı belgelerde mevcut olduğunu kaydeden Prof. Dr. Perinçek, 4700 yıl öncesine ait bu depremin doğal olarak hiçbir kaydının bulunmadığına dikkat çekti. Prof. Dr. Perinçek, tek kaydın arkeolojik yerleşimlerde gözlenen jeolojik izler olduğunu söyleyerek Gökçeada’nın Kuzey Anadolu fayının hemen yanı başında bulunması nedeniyle bölgedeki depremlerin olağan karşılanması gerektiğini ifade etti.