Güncelleme Tarihi:
THE BLACK DAHLIA
CEHENNEM ÇİÇEĞİ
Yön: Brian De Palma
Oyn: Josh Hartnett, Scarlett Johansson, Aaron Eckhart, Hilary Swank
Tür: Dram-Gerilim-Suç
Süre: 121 dk.
15 Ocak 1947'de, Los Angeles'da boş bir arsada, işkence edilerek öldürülmüş genç ve güzel bir kadının cesedi bulunur. Kurban, gazete manşetlerine Siyah Dalya olarak geçmiştir ve ölümü Kaliforniya tarihinin en büyük insan avını başlatır.
Bucky Bleichert ve Lee Blanchard kendilerini Siyah Dalya soruşturmasının tam ortasında bulurlar: İki polis, iki sert erkek, iki arkadaş ve aynı kadına aşık iki rakip. Siyah Dalya ikisinin de takıntısı haline gelecektir. Hayatıyla ilgili her şeyi bilmek, katilini yakalamak ve ona ölümünde bile sahip olmak isteyecekler, araştırmaları onları savaş sonrası Hollywood'unun karanlık yüzüne, ölü kadının hayatının ve ölümünün derinliklerine götürecektir.
Cehennem Çiçeği adlı filmin çıkış noktası olan James Ellroy imzalı kitabın konusu kısaca böyle.
Görüldüğü gibi sinemaya uyarlanması, altından kalkılması zor bir konu.
Kamera arkasındaki ismin işin ustası Brian de Palma olması insanı biraz rahatlıyor tabii.
Palma, ortaya koyduğu klasik film noir örneğiyle türün fanatiklerinin ağzını resmen açık bırakıyor.
Görselliği ve atmosfer yaratımını öne çıkarırken senaryoya ve konunun işlenişine önem vermemiş olması ise filmin olumsuz bir özelliği olarak akıllarda kalıyor ve Cehennem Çiçeği’ni bir başyapıt olmaktan uzaklaştırıyor.
Palma atmosfer ve görsellik anlamında bekleneni fazlasıyla veriyor ama konunun işlenişinde aynı başarıyı gösteremiyor ne yazık ki.
SİYAH DALYA’YA TUTULAN BİZ OLUYORUZ
Cehennem Çiçeği, Mr. Ice ve Mr. Fire’ın boks maçıyla açılıyor. Daha sonra birlikte devriye çıkacak bu iki sıkı polisin Milyonluk Bebek’tekini aratmayan müthiş boks sahneleri gerçekten iyi çekilmiş.
Filmin görselliğinin müthiş olacağının sinyallerini daha ilk sahnelerden alıyoruz.
Daha sonra ise karmaşa başlıyor.
Boks maçından sonra ekip olarak dolaşmaya başlayan Dwight Bucky (Josh Hartnett) ve Lee (Aaron Eckhart) karşılaştıkları korkunç cinayeti araştırmaya başladıkça kurbanla aralarında tuhaf bir bağ oluşuyor. Kadını daha yakından tanımak için filmlerini izleyen, hayatı hakkında daha fazla bilgi almak için her türlü ipucunu takip eden bu iki adamın Siyah Dalya adı verilen bu kadına olan ilgileri bir tutku halini alıyor.
Cehennem Çiçeği, dış sesin de sahibi olan, Josh Hartnett’ın canlandırdığı Bucky üzerinden işliyor konusunu.
Ama ne Bucky’nin ne de ortağı Lee’nin öldürülen kadına olan tutkusu bir türlü perdeye yansımıyor.
Josh Hartnett vasat bir performans sergiliyor ve karakterinin iç dünyasını perdeye taşıyamıyor.
Lee’nin sevgilisi Kay rolünde izlediğimiz gözde sarışın Scarlett Johansson da son derece kötü bir performansla çıkıyor karşımıza. Saçları ve kıyafetleri o dönem kadınını yansıtıyor belki, ama kendisi o kıyafetlerin içinde eğreti duruyor. Her daim kısık, buğulu ses tonu ise bir Johannson klişesi olarak tekrar karşımızda ne yazık ki!
Filmde akılda kalan en iyi performans Elizabeth Short’u canlandıran Mia Kirshner’ınki. Hem saf, hem çocuksu hem de seksi Hollywood yıldızı rolünde adeta döktürmüş Kirshner.
İki polisin bu kadına olan tutkusunu perdede göremiyoruz belki ama biz izleyici olarak bu kadına resmen vuruluyoruz.
DUMANI HİSSETMEK
Biran de Palma, görselliğin ön plana çıktığı son derece ‘güzel’ bir film çekmiş. İnsan filme bakmaktan hayran hayran izlemekten kendini alamıyor. Ne var ki o arada konuyu, olan biteni ve karakterlerin motivasyonlarını da pek çözemiyor.
Ama şunu da kabul etmek gerek; Cehennem Çiçeği’nde ne olup bittiğini anlayamasak da filmden sonra fötr şapkaları, ağızlıklı sigaraları, karanlık, gizemli atmosferi hatırlıyor, boks ringleri ve barlardaki dumanlı havayı hâlâ ciğerlerimizde hissediyor oluyoruz.
SİYAH DALYA'NIN ÖLÜMÜ HOLLYWOOD'U KARIŞTIRMIŞTI
Biran de Palma’nın Siyah Dalya’sı (Black Dahlia) aynı zamanda Amerikan suç tarihinin en vahşi cinayetinin kurbanına verilen isim. Elizabeth Short, şöhret olmak için Los Angeles’a geldikten kısa bir süre sonra hunharca öldürülmüş, ağzının kenarlarında kesikler açılmış, cesedi parçalanmış ve bu olay o dönemde medyanın büyük ilgisini çekmişti. Kadının üzerindeki siyah elbise ve o dönemin ünlü filmi Blue Dahlia’nın etkisiyle bu gizemli kadına Black Dahlia adı verildi ve cinayet soruşturması bu isim üzerinden yürütüldü. Cinayetin işlenişindeki vahşet bir yana Short’un o dönem film sektöründeki pek çok ünlü isimle olan yakın bağları soruşturmanın giderek daha da ilginç bir hal almasına neden oldu. Polisin başlattığı soruşturmada aralarında Orson Welles’in de bulunduğu çoğu ünlü 100 kadar insan sorguya çekildi. Ama cinayetin kimin tarafından, neden işlendiği bir türlü netlik kazanmadı. Ve bu cinayet yıllar sonra ünlü yazar James Ellroy’un kitabına konu oldu. Olayı farklı kurgu ve hayali karakterlerle anlatan Ellroy cinayet soruşturmasından elde ettiği ipuçlarını da kitabına dahil etmeyi ihmal etmedi.