Güncelleme Tarihi:
Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul, yaptığı açıklamada, Türkiye'de sinema seyircisinin belli yaş gruplarıyla sınırlandığını, 7-16 ve 16-45 yaşları arasında iki grup seyircinin sinema alışkanlığının bulunduğunu söyledi.
Özellikle 45 yaş üzerindekilerin de sinemaya gitmesini arzu ettiklerini dile getiren Erkul, “Seanslar arasında fiyat farklılaşması yapılabilme imkanlarını araştırıyoruz. Bu konuda sinema salonu işletenlerle de görüşmelerimiz var. Niyetleri var” dedi.
Erkul, toplumun tüm kesimlerinin sinemaya gitmesini istediklerini, her yaş grubunun sinemaya gitmesinin filmlerin gişesine çok olumlu katkılarda bulunabileceğini ifade etti.
Türk sinemasında film sayısını tekrar gözden geçirip şu anda bulunduğu yerden yukarıya çıkarmayı hedeflediklerini aktaran Erkul, “Bizim hedefimiz senede 100 yerli yapım. Bunun da 2013 yılının sonuna kadar gerçekleşmesini istiyoruz. Yani rutine oturmuş bir atak istiyoruz” diye konuştu.
Sinema salonlarındaki doluluk oranlarını artırmayı hedeflediklerini vurgulayan Erkul, bu hedefi de “Sinema salonlarındaki doluluk oranı şu anda yüzde 10,2. Bizim hedefimiz yüzde 25. Yani, 2,5 kat artırmayı planlıyoruz. Bu ne demektir? Şu anda sinemaya giden kişi sayısını 40 milyon alırsak, 100 milyon seyirci demektir. 100 milyon seyirciye ulaşma hedefimiz de 2015.” dedi.
Bu hedefe ulaşmak için devlet desteğinin tek başına yeterli olmadığının altını çizen Erkul, nitelikli filmlerin seyirciyle buluşması gerektiğini söyledi. Erkul, seyirci sayısının daha da artırılması için çizdikleri “yol haritasını” şöyle aktardı:
“Ev kadınlarını sinemaya çekmeyi planlıyoruz. Seyirci sayımızı, doluluk oranlarımızı artırmayı planlıyoruz. Bunun Türk Sinemasına dönüşü nasıl olur? Hem büyük bir kaynak, hem ticari başarı, hem de seyircinin sinema alışkanlığını tekrardan kazanması olarak döner. İzleyici artışı yok muydu? Elbette var. Artan bir ivmeyle var. Ama hep gençler üzerinde. Yani kitle konusunda hedef olan bütünlük, tamamen belli yaş, eğitim düzeyidir. Biz, öğrenci, yeni işe girmiş veya 30-45 yaşında olgunluk dönemini yaşayan, sinema konusunda belli bir kültür ve seçiciliğe ulaşmış insanlar üzerinden gidiyoruz. Bir filme giderken tercih yapıyor insanlar. Neden? Para verecek. Orada sinemaya ödenecek paranın yanında geri dönüş de bir masraf. Eğer bir alışveriş merkezine gidiliyorsa alternatif masraflar da gözönüne alındığında sinemaya gitmek gözünde büyüyor. Biz bunu sadeleştirmek istiyoruz. Yani, eskisi gibi şehir sinemalarında sinemaya gitmek nasıl bir eylemse, yine tek başına bir eylem olması için arzumuz var. Bunun için de uğraşıyoruz.
Türk sinemasının izleyicisini artırmak için fiyatların makul seviyeye çekilmesi amacıyla işbirliğine gitmeyi planlıyoruz. Yeni yapacağımız bir yasal düzenleme çalışması var. Aşağı yukarı bitirdik. Ancak TBMM, ocak ayından sonra bunu değerlendirebilecektir. Seyirciyle ilişkilendirilmiş bir teşvik mekanizması sunmayı hedefliyoruz. Yani sinema salonlarından Türk filmi gösterenlere oransal olarak 1,5, yabancı film gösterenlere 0,25 gibi bir destek vermeyi düşünüyoruz. Böylece Türk filmlerinin seansta kalma sayısı artacak. Vatandaşın talebi budur. Sinemaya gitmeyen kitlenin bir filmden haberinin olması, o filme karşı ilgi duyması ve gitme planı yapması, sinemayı sürekli takip eden kitleden yaklaşık 6-7 gün daha gecikmeli oluyor. Siz bir filmi 1 hafta vizyonda tutarsanız zaten seyretme şansını ortadan kaldırmış oluyorsunuz. DVD'sini bekleyecek seyretmek için ya da televizyonda bekleyecek. Ama bunlar da sinema tadını hiçbir zaman vermeyecek.”
“REKLAM VE FRAGMANLARIN UZULUĞU KONUSUDNA ŞİKAYET ALIYORUZ”
Farklı yaş gruplarının kendine uygun filmleri izlediğini, “sinemanın bir nesil işi” olduğunu ifade eden Erkul, “Şimdi biz 9 yaşındaki bir çocuğu sinemaya getirebiliyoruz. Onu 18 yaşında da getirebilmeliyiz, 25 yaşında da 35 yaşında da 50 yaşında da getirebilmeliyiz” dedi.
Sinemanın bir alışkanlık haline gelmesi gerektiğini, buna karşın televizyonun yanında internetten film izlemenin de artık çok yaygınlaştığını belirten Erkul, “Kişi isterse bir filmi her mecrada, cep telefonunda da izleyebilir. Hatta bütün mobil operatörler sinema hizmetleri de sunmaya başladı. Ama bu bir çizgi roman etkisidir. Yani çizgi roman okuyarak kitaba alıştırmak gibi. İnsanları sinemaya çekmemiz lazım” diye konuştu.
Sinema konusunda farklı bir algının oluşturulması gerektiğini, sinema salonlarında fragmanların uzunluğunun da zaman zaman şikayet konusu olduğunu dile getiren Erkul, şöyle konuştu:
“Biz şikayetler alıyoruz. Nedir? 'Sinemaya gittim, yarım saat reklam, 15 dakika fragman' ya da 'tam ben izleyecektim, ama seans değişmiş...' Dağıtıcıların, sektörün ve sinemacıların denetlenmesi görevimiz de var. Bu denetleme, asla bir askeri denetim modeli olmayacak. Ama iyileştirme yönünde bir denetim yapmamız gerekecek. Bunu birlikte oluşturmaya çalışacağız sektörle. Yani aksayan yönler, ticari kaygılarla olması gerekenin kesiştiği bir nokta tespit ettik. Bunu oluşturabilirsek de bu sorunları da ortadan kaldıracak yöntemler var.
Mesela Amerika'da sinemalarda yer numarası yok. Sinema salonunda seanstan önce reklamlar başlar, önce giden en iyi yere oturur, ama reklamı da izlemek zorunda kalır. Bu bir tercih, ticari yönde oluşturulmuş bir kaygı. Bunun alternatifleri de var. Bunu yapacağız. Bir de sinema konusunda şöyle bir handikabımız var: Bizim insanımız kendini bulamadığı filmi asla ve kata benimseyemiyor. Yani bize dair ögeler taşıyan filmler genelde daha çok seviliyor ve seyirci yapıyor. Sanatsal filmler tamamen insanın yaratıcılığının eseri, hiç yadsıyamayız. Ama sinemaya getiremediğimiz bir kitlemiz varsa bunu sanatsal filme getirme ihtimalimiz hiç yok.”