Güncelleme Tarihi:
DSP’nin ‘şahin’ bakanı Şükrü Sina Gürel, partinin yeni lideri olacağı söylentilerine kızıyor
Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, Başbakan Bülent Ecevit'in siyaset dünyasına kazandırdığı bilim adamlarından. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı iken üniversiteden ayrılan Gürel, 1995 seçimlerinde İzmir milletvekili olarak parlamentoya girdi. Ecevit'in, 1997'de Cumhurbaşkanı Demirel'e götürdüğü bakanlar kurulu listesinde Dışişleri Bakanı idi. Ancak Demirel, onu çizip yerine İsmail Cem'i yazınca, Gürel de Devlet Bakanlığı görevini üstlendi. Hükümet Sözcüsü olarak aktif bir çizgi izleyen Gürel, her zaman Bülent ve Rahşan Ecevit'e yakın bir isim oldu. Son dönemde Ecevit sonrasında DSP liderliğini sırtlanabilecek bir isim olarak yazılmaya başlandı. Gürel, sorularımızı yanıtladı, DSP ve Ecevitler'e bakışını anlattı.
1995'te üniversiteden ayrılıp, parlamentoya girmeden önce siyasetle ilişkiniz var mıydı?
- Hayır. Ama şöyle oldu. Sayın Bülent Ecevit, Arayış dergisini çıkarmaya başladığında ben de o zaman 30 lu yaşların başlarında bir asistan olarak Arayış'ın yazı kurulunda yer aldım. Böyle bir görevi gönüllü olarak üstlendim. Benim için de çok onurlu bir sayfadır.
Ecevitler'le ilişkiniz Arayış sonrasında da sürdü?
- Ben her zaman sayın Genel Başkan ve hanımefendiye uzman olduğum konularda her türlü bilgiyi, danışma hizmetini o zamandan beri verdim.
Öyleyse 1991 ve sonra 1995'te siyasete girme kararı sizin için bir sürpriz değildi?
- Evet, bu daha önce de mümkündü. Ama örneğin DSP, 1987'de ilk genel seçimlere girerken yine milletvekili adayı olmam sözkonusu olduğunda üniversitede, bilim yaşamında yapmam gerekenler olduğunu düşündüm. O zaman başka bir yaşam biçimine henüz hazır olmadığımı hissetmiştim. 1990'da profesörlüğümü aldıktan sonra artık tamam dedim. Ama pek çok makale ve iki kitap 1990'dan sonra çıktı. 1991'de Kartal'da DSP'den milletvekili adayıydım, kazanamadım.
SİYASET ÇOK ŞEY KATIYOR
Siyasetin sizi çeken yanı neydi?
- Aslında uluslarası ilişkiler de siyaset biliminin içinde bir çalışma alanı ve asıl uğraşınız da siyasetin nasıl yürütüldüğü ve yürütülmesi gerektiği konusunda fikir üretmek. Dolayısıyla bilimsel çalışmaları yaparken, ders verirken halk deyimiyle mangalda kül bırakmıyorsunuz. O zaman da 'İşte hadi o zaman, gel de bildiklerini yap' diyerek bir fırsat verdikleri zaman bunu reddetmek, yaşamınız boyunca belki de yakalayamayacağınız bir fırsatı geri çevirmek oluyor. O zaman bocalıyorsunuz. Ama mutluyum, çünkü siyaset yaşamının pratik yanında da yer almak insana çok şey katıyor.
Peki, siyasette beklediklerinizi bulabildiniz mi?
- Belki de beklentilerimi çok yüksek tutmadım. O nedenle sorun yok.
Yine de zaman zaman üniversiteyi özlediğiniz oluyor mu?
- Üniversitede beni en çok çeken gençlerle birlikte olabilmek, onlarla birlikte düşünebilmek, fikir üretme heyecanının onlarla paylaşabilmekti. Onu özlüyorum tabii ki.
Gençlerle birlikte olmak insanı diri tutuyor herhalde.
- Öyle. Bu işin diri tutan yanının dışında bir de dinginlik yanı var tabii. Kendinize ayırabileceğiniz, okuyup yazabileceğiniz zamanı üniversite yaşamında bolca bulabiliyorsunuz.
Şimdi kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
- Kendinize ayırabileceğiniz, kendi başınıza geçirebileceğiniz zamanlar son derece sınırlı oluyor. Çalışma saatleri belli saatler değil çünkü. Ama buna rağmen yine de okumaya çalışıyorum.
İki dönemdir parlamentodasınız. Başlangıç döneminizle şimdiki konumunuz farklı. Hükümet sözcüsü olarak farklı bir misyon üstlendiniz.
- İnsan siyasette deneyim kazandıkça sözünün belirli bir ağırlığı olabiliyor. Hükümet sözcülüğü başlangıçta biraz zor bir görevdi ama ben bu görevi 55. hükümetin başından beri sürdürüyorum. Zaten söze değer veren biriyim, ağzımdan çıkana her zaman dikkat ediyorum.
ŞAHİN FENA BİR KUŞ DEĞİL
Son dönemde, hükümetin, özellikle de DSP kanadının ‘vitrini’ durumuna geldiğinizi söyleyebilir miyiz?
- Alışverişten fazla hoşlanmayan biri olarak vitrin sözünden de doğrusu çok hoşlanmıyorum.
DSP'nin dışa dönük yüzü diyelim isterseniz...
- Öyle bir izlenim veriyorsam o bana çok büyük mutluluk verir. Çünkü şimdiye kadar hep DSP'nin ilkelerini, genel başkanımızın şimdiye kadarki siyasi tecrübesiyle, devlet adamlığıyla, partimize verdiği yönü yansıtmaya ve onu kendi çapımda yapmaya çalıştım.
Benzer bir soru, daha önce Hüsamettin Özkan'a da sorulmuştu, ‘‘Ecevit ile geldim, Ecevit ile giderim’’ cevabı vermişti. Siz de aynı düşüncede misiniz?
- Ben biraz daha ilerisini söyleyeyim. Ben eğer gerekirse sayın Ecevit'ten önce de giderim.
Önceleri sizden daha çok Avrupa Birliği ve Kıbrıs konularında açıklamalar duyuyorduk. Sonra ekonomik konulara da yayıldı açıklamalarınız.
- Bu biraz tesadüfen de oldu. Devlet Bakanlığı'nı yürüttüğüm 3.5 yıl boyunca çok çeşitli alanlarda sorumluluğum oldu. Kıbrıs ve Avrupa Birliği iki hükümet boyunca devam etti. Ama bunun yanısıra gümrüklerden, denizcilik müsteşarlığına, yurt dışındaki vatandaşlara, hükümet sözcülüğüne kadar birçok alanda sorumluluğum oldu.
Türkiye'nin sorunları konusundaki deneyimleriniz derinleşti anlaşılan.
- Devleti eskiye oranla çok daha iyi tanıdığımı düşünüyorum.
Bakanlar Kurulu 'nda zaman zaman İsmail Cem ya da Erkan Mumcu ile tartıştığınız haberleri çıkıyor. Bu tür gerginlikler yaşanıyor mu?
- Gerginlik olarak almamak lazım, belirli konularda tabi ki farklı düşünceler oluyor. Ben de eğer bir konuda inandığım bir düşüncem varsa onu da açıkça söylemekten hiçbir zaman çekinmem zaten.
Gerek Kıbrıs, gerekse Avrupa Birliği ile ilgili hükümet içindeki görüşmelerde ‘‘şahin’’ bir tutum izlediğiniz eleştirileri haklı mı sizce?
- Bir televizyon programında sorulmuştu, ‘Çeşit çeşit kuş vardır, şahin de fena bir kuş sayılmaz’ demiştim. Böyle bir yakıştırma beni çok fazla rahatsız etmiyor. Ama sırf şahinlik yapmak için birtakım tepkileri dile getirdiğim de düşünülsün istemiyorum. İnandığım ve gerçekçi olunması gerektiğini düşündüğüm için öyle davranıyorum. Elbette AB ile ilişkilerimizde ilerleme olmasını, hatta Türkiye'nin kısa sürede AB üyesi olmasını ben de istiyorum.
Liderlik yakıştırması
canımı sıkıyor
DSP liderliğine geleceğiniz söylentilerine ne diyorsunuz?
- O söylentilerin ne kadar canımı sıktığını anlatmakta zorluk çekebilirim size. Çünkü benim hiçbir şekilde partimden, Genel Başkanım'dan ayrı herhangi bir siyasal iddiam olamaz, olmayacaktır. Dolayısıyla şimdi belirli bir sorumluluk çerçevesinde bir görev yapıyorum. İyi bir partili olduğumu da söylemeliyim ve Genel Başkanımız'ın deneyimine, yol göstericiliğine her zaman herkesten daha fazla değer veren biriyim. Dolayısıyla böyle yakıştırmalar en çok benim canımı sıkıyor.
İyi ama zaten sizin Ecevit'e rağmen bir şey olmanızdan değil, Ecevit sonrasında liderliğinizden sözediliyor.
- Ama yani bunları düşünüyor izlenimi vermek bile benim için hoş değil.
Neden böyle yakıştırmalar yapılıyor sizce?
- Bilemiyorum ki. DSP'nin kimliğiyle bütünleşmiş olan Sayın Genel Başkanımızı siyasetin dışına doğru gönderme hevesleri mi var bazılarında? Belki de onun için yapılıyor. Sürekli onun yerine birtakım adaylar öne sürülüp, belki de genel başkanlık imajının hafifletilmesi amaçlanıyor. Ben bu çabaları hoş karşıladığımı söyleyemem.
DSP'nin partileşme sorunlarından kaynaklanıyor olmasın bu yorumlar?
- Ama tabii her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi her partinin de ayrı bir geleneği, ayrı bir iç düzeni var. DSP'nin de kendi geleneğinin ve iç düzeninin ne kadar olumlu ve sağlıklı sonuçlar verdiğini de herkes gördü son zamanlarda. Bizi başkalarına benzetme çabası da olabilir işin içinde.
Rahşan Hanım bir siyaset ustası
Rahşan hanımın o kadar önemli çabaları var ki. Herkes aslında Bülent Ecevit'in eşi olduğu için partide önemli bir rolü olduğunu düşüncesiyle biraz onun rolünü hafif gösterme çabasına girebiliyor. Ama o kadar yanlış ki, aslında eş olmanın da ötesinde iki siyasi dava arkadaşı Sayın Ecevitler. Rahşan Ecevit'in, DSP'nin oluşumundaki, hazırlanmasındaki rolü birinci derecede bir rol, gerçekten çok başarıyla gerçekleştirdiği bir rol. Aslında Rahşan Ecevit ayrıca bir siyaset ustası.
İş dünyasına kızgın
Haksızlık ediyorlar
Ama benim cevabımı da biliyorsunuz. ‘‘Devletçi mi girişimci mi olduğunuza asıl siz karar verin’’ cevabını vermiştim o ünlü toplantıda (TÜSİAD toplantısı). Hükümet programında, hükümetin hangi politikaları gerçekleştirmek üzere işbaşına geldiği yazılı. Eğer hükümete özelleştirme konusunda bir eleştiri yöneltilecekse, bunu pratikteki uygulamalar açısından yapmaları gerekirdi. İlkeler düzeyinde yapmaya kalktıkları zaman haksızlık ediyorlar.
Kendilerine çeki düzen versinler
Biz iş çevrelerinin siyasette yeniden yapılanma gerektiği eleştirilerine açığız. Ama Türkiye'de her alanda olduğu gibi iş dünyasında da var böyle bir yapılanma ihtiyacı. Örneğin finans dünyanız devlete borç veren veya kendi şirketlerine ucuz kredi sağlayan bankalardan ibaretse bunun da değişmesi gerekir. Artık her alanda olduğu gibi ekonomik alanda da uluslararası ileri ölçütlere uymamız gerekiyorsa, iş dünyasının da kendisine çeki düzen vermesi gerekir. Bugün dünyada artık kapitalizm ötesi bir ekonomik evreye giriliyor. Artık üretim faktörlerinin acımasızca ve sadece kar amaçlı olarak kullanılması ve tüketilmesi sözkonusu olmayacak. Sosyal adaleti de gözeten politikalar uygulamak gerekiyor.