OluÅŸturulma Tarihi: Mart 10, 2004 00:00
Günümüz Amerikalıların DNA’larında tuhaf bir düzensizlik var: Afrika kökenli Amerikalılar (Afro-Amerikan), Avrupa erkeklerine ait genleri taşıyor. Buna karşılık, Avrupa kökenli Amerikalılarda ise, Afro-Amerikalı kadınlara ait genler bulunmuyor!.. Nedenini anladınız mı?Açıklayalım yine de: Genlerin bu durumu, aslında, geçmiÅŸte siyah kadınlarla beyaz erkekler arasındaki iliÅŸkilerin varlığını gösterir. Ama, siyah Amerikalı erkek ile beyaz Avrupalı kadın arasında bir cinselliÄŸin de olamadığını!15. yüzyılda baÅŸlayan kölelikle birlikte, Afrika’dan Amerika’ya 12 milyon kiÅŸi götürüldü. Köleler ve sahipler arasındaki yakınlaÅŸma bir tabu olsa da, Avrupa kökenli beyaz erkek, Afrikalı kadınlarla çoÄŸunlukta zorla cinsel iliÅŸkiye girdi. Böyle bir durumda hamile kalan köle, bebeÄŸini kendi toplumunda tek başına yetiÅŸtirmek zorunda kaldı. Bu kadınlar, çocukları aracılığıyla, Avrupalıya ait DNA’yı kendi köle toplumuna taşıdı. Almanya’daki Max Planck Enstitüsü’nden Manfred Kayser’e göre, ABD’de köleliÄŸin kaldırılmasından 140 yıl sonra, bu eÅŸitsizliÄŸin izleri ‘Avrupalı geni’ ÅŸeklinde hala varlığını sürdürüyor. Bilim adamları bu sonuca, 16 farklı Afrika kökenli ve Avrupa kökenli Amerikalı topluluÄŸunun DNA örneklerini inceleyerek vardı.Kayser’in araÅŸtırması, yalnızca annenin soyunda geçen mitokondriyal DNA (mtDNA) ile, babadan oÄŸula geçen Y kromozomunun DNA (YDNA) incelemelerinin birleÅŸtirilmesini içeriyor. Bu yaklaşım, tamamen sekse baÄŸlı katılımın izlerini ortaya koyarken, genlerden alınacak bilgilere de yeni bir boyut getiriyor.Genlerin, çok farklı iki zaman dilimi arasındaki baÄŸlantıyı gösterdiÄŸini biliyoruz. Bunlardan ilki, yüz binlerce yıllık bir evrim dönemine yayılan türler arasındaki baÄŸlardır. DiÄŸeriyse bireyler ve ataları arasındaki baÄŸlardır. Bunlar, genetik hastalıklarla ortaya çıkan sorunların çözümüne de yardımcı olurlar. Ancak Kayser ve diÄŸer araÅŸtırmacılar, bu ikisi arasındaki geçmiÅŸle ilgileniyor: insan tarihi ve tarih öncesini öğrenmek için mtDNA ile YDNA’yı kullanıyorlar.Bu çok yeni bir bilim dalı. Genetik kalıtım, öyle çok kolay tanımlanabilecek bir ÅŸey deÄŸil. Öte yandan mtDNA ile YDNA, göçler, evlilikler, kültürel alışkanlıklar ve farklı toplumlar arasındaki etkileÅŸimler gibi, tarih öncesi insan davranışlarına iliÅŸkin ÅŸaşırtan bilgiler sunmaya baÅŸladı. Kadınların ataerkil göçü 1998’de, Harvard’dan Mark Seielstad ve arkadaÅŸları, Y kromozomunun dünya çapında gösterdiÄŸi deÄŸiÅŸimini, mtDNA’nın deÄŸiÅŸimleriyle karşılaÅŸtırmıştı. Bu deÄŸiÅŸim göçleri incelemenin de bir yoludur, çünkü her bir mutasyon, atalarda rasgele ortaya çıkar ve ardından da gelecek nesillere aktarılır. AraÅŸtırmacılar, bu bilgileri Afrika, Okyanusya, Asya, Avrupa ve Amerika’daki 54 toplulukta yaÅŸayan erkeklerin YDNA deÄŸiÅŸimleriyle karşılaÅŸtırdı. Ä°nceleme sonunda, mtDNA’daki deÄŸiÅŸimlerin YDNA’dakinden çok daha az olduÄŸu görüldü. Yani, kadınların soyları, erkeklerinkinden daha homojendi. AraÅŸtırmacılar, türümüz tarihi boyunca, kadınların göç etme oranlarının erkeklerden neredeyse 8 kat daha fazla olduÄŸunda karar kıldılar. Bu sonuçlara göre, tarih boyunca kadınlar erkeklerden daha mı maceraperestti? Yeni yerlere yolculuklar yapıyor ve genetik izlerini mi bırakıyorlardı? DeÄŸil tabii...Bu genetik dağılımın nedeni, ataerkil toplumdu, burada kadınlar diÄŸer klanlardaki erkeklerle evlenmeye zorlanırdı. Bu toplumda, erkeklerinse kalmalarına izin veriliyordu. Antropologlar buna, ‘ataerkil yerleÅŸim- patrilocality’ diyor. Ters araÅŸtırmaBu gen izini sürdürme öyküsü burada bitmiyor. 3 yıl sonra, Arizona Ãœniversitesi'nden Michael Hammer’ın ekibi, bu kez yalnızca Afrikalıların mtDNA ile YDNA’larındaki deÄŸiÅŸimleri inceledi. Hammer’ın vardığı sonuç tam tersiydi: erkekler göç ediyor, kadınlarsa kalıyordu. Seielstad, çalışmasında Afrika’nın orta ve doÄŸusundan 14 kabiledeki çiftçileri ele almıştı... Hammer’ın örnekleri ise, avcı-toplayıcı Pigmeler (kısa boylu Orta Afrika zencisi) ile BuÅŸman’ların (Güney Afrika ırkına ait kimse) yanı sıra Bantu (Afrika’da bir kabile) çiftçilerini de içeriyordu. Ä°ki araÅŸtırma arasındaki zıtlık, topluluklardaki farklılıktan mı kaynaklanıyordu? Bu gizemi çözmek için Sahra-altı ülkelerdeki 40 kabileyi ele alan geniÅŸ çaplı bir araÅŸtırma baÅŸlatıldı. Ä°talya’daki La Sapienza Ãœniversitesi'nden Giovanni Destro-Bisol , bir dizi genetik belirteci karşılaÅŸtırdı. Uzmanlar, yavaÅŸ evrilen ve benzersiz mutasyonlar yaÅŸayan deÄŸiÅŸkenler olan mtDNA ile Y kromozomu haplo gruplarını incelediler. Sonuçta, erkeklerin kadınlardan neredeyse 2 kat daha fazla yer deÄŸiÅŸtirdiklerine iÅŸaret eder. Bu sonuç Hammer’ın çalışmasıyla da paraleldi. Kültür ve genlerBöylece kültürel alışkanlıkların, insanın gen havuzunu ÅŸekillendirdiÄŸi ortaya çıkarıldı. Tüm dünyayı ele aldığımızda, bu tarımın keÅŸfinden beri böyle. Ä°talyan araÅŸtırmacı, tarımı, ‘toplumlar içinde ve arasında eÅŸitsizlikler taşıyan daha heterojen kabilelerin oluÅŸmasındaki itici güç’ olarak görüyor. Böyle bir dünyada, kültür, genlerimiz üzerinde izlerini bırakmış olabilir. Genetik antropoloji, aynı zamanda, kültürün nasıl yayıldığına iliÅŸkin sorulara da yanıt bulabilir. Tarih öncesi geçmiÅŸimizi anlamaya çalışanların önündeki en büyük engellerden biri, tarım, teknoloji, dil ve dini gelenekler gibi yeniliklerin göç ve evliliklerle mi yoksa fikirlerin paylaşılmasıyla mı yayıldığını saptamaktır. ‘Kültürün ağız yoluyla, yani iletiÅŸimle çok daha etkin bir ÅŸekilde yayılacağını düşünüyorum’ diyen Destro-Bisol, fethettikleri topraklardaki halkalara kendi kültürlerini baÅŸarıyla empoze eden, ancak çok nadiren evlenen antik Romalıları örnek gösteriyor. Bugünün öyküsü gelecekteNew Scientist’ten özetlediÄŸimiz bu yazıya göre, (7 Åžubat 2004) hem insanlar hem de fikirler, insan var oldukça yayılabilmiÅŸtir, ancak kültürün en temel parçalarının yayılmasında mtDNA’nın mı yoksa YDNA’nın mı daha etkili olduÄŸu, her ikisinin de incelemeleri sonucunda ortaya çıkacaktır.Genetik antropoloji ilerledikçe insanın tarihiyle ilgili bilgimiz de katlanacak. mtDNA ila YDNA incelemeleri, genetik deÄŸiÅŸim ve kültürel alışkanlıkların karşılıklı etkileÅŸimini ortaya koyarak birçok kimsenin düşündüğünden daha fazla kanıt sunuyor. Ä°ncelemeler aynı zamanda, Amerika’daki toplumların oluÅŸumu, tarımın yayılması ve din ile dilin kökenleri gibi muallaktaki sorunlara da ışık tutabilir. Åžu bilinmeli: Ä°nsan toplulukları arasındaki kısa süreli etkileÅŸimler genlerde kendini göstermez. ABD’de 1970’lerden beri en sık rastlanan ırklar arası iliÅŸki olan Afro-Amerikan erkekleri ile beyaz kadınları arasındaki evliliklerini öyküsü ise, ancak geleceÄŸin antropologlarınca ortaya çıkarılacaktır.Â
button