Yaşım ilerledikçe,
Atatürk'ün Cumhuriyeti neden gençliğe emanet ettiğini daha iyi anlıyorum.
Farkına varıyorum ki, gençlerin sahip oldukları özellikler, 'maziyi nasıl taşlara çizmişse denizler', denizlerin maziyi şekillendirmek için yetişkinlerden sildiği izlerdir.
'Yıllar bile dünden bize bir hatıra gizler'. (Nihal Erkutun/Rast)
Yetişkin ancak 'mazi'de yaşar, tecrübeye güvenir.
Tecrübe ise yeni olan her şeyi reddedecektir.
* * *
Pozitif enerji, heves, idealler, arzular, sorgulama, merak etme, inkar etme, bilimsel şüphe gibi gençlere ait nitelikler dünyanın değişim dinamikleridir.
Dünya, yalnızca birilerinin statükonun nimetlerinden şüphe ettikleri dönemlerde değişir.
Öte yanda, yetişkinlik -arkadaşlarımı kırmamak için yaşlılık demiyorum- statükonun bizzat kendisidir.
Yetişkinlik, statükonun haz verdiği dönemdir.
* * *
Statükonun bozulması yetişkinlerin altından uçan halının çekilmesidir.
Değişim, az dahi olsa, o güne kadar elde ettiklerini elden kaçırma riskidir. Gencin elinde bir şey yoktur ki, kaybetme riski doğsun.
Değişim, yeniden düzen kurmak demektir. Yetişkinin ise kıçını kıpırdatacak mecali kalmamıştır.
* * *
Bunun içindir ki; yetişkinler sürekli gençlere kazık atarlar.
Tüm gayretler kendi meşruiyetlerini koruma ve pekiştirme üzerine inşa edilir. Statükonun korunması!
Daha bebeklikte, anne bebeğe 'öcü' kavramını öğretir -bebek öcü'yü bilmez ki- onu bu kavramla korkutur, sonra da onu korur!
'Bak ben olmasam öcü seni ham yapar!'
Bu korkutma/koruma sarmalı hayat boyu devam eder.
İlk öğretimde, öğretmen öğrencileri 'haylaz öğrencilerden' korur.
Lisede, öğretmen kız çocuklarını oğlan çocuklardan korur.
Ayrıca lisede, hayatta tek başarı yöntemi 'çalmak' olarak öğretilir: Kopya!
Üniversitede yönetim, öğrencileri 'aşırı akımlardan' korur.
Hayat boyu devlet insanı iç ve dış düşmanlardan korur.
* * *
Her türlü zarardan korunmanın ancak iki yolu vardır:
1) Düşünme, sorgulama!
2) Biyat et!
* * *
Geçen hafta GençNET'in Konferansı'nda gösterilen bir filmde yer alan bir söz beni çok etkiledi. Filmde bir ses gençlere:
-Hayata atılmayın, hayata katılın!, diyordu.
Düşündüm, haklıydılar; biz gençlere 'hayata atılmayı' öğretiriz. Halbuki, içine atıldığınız nesne durağandır.
İnsan durgun denize atlar.
O halde, bu yerleşik söz esasında gençleri statükoya -durağan olana- çağırıyor.
Halbuki insan, ancak hareket eden bir nesneye katılır.
Protesto yürüyüşü yapan kalabalığa katılmak gibi!
O halde 'hayata katılmak' aktif bir tavrı tarif ediyor.
Ancak, ben daha da ileri gidiyorum:
'Hayatı değiştirin!', diyorum.
Yürüyüşüne katıldığınız kalabalığa nereye gitmeleri gerektiğini de söyleyin.
Gençler! Sizlere atılan muazzam bir kazık var: Seçimlerin Temel Hükümleri (kanun no: 298. Kabul tarihi: 1961) Kanunu'na 1995'te yapılan bir tadilat ile (kanun no: 4125) 6'ncı madde şu hale gelmiş:
'18 yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir'.
Ayrıca 18 yaşında askere gidiyorsunuz, Allah esirgesin ama şehit olabiliyorsunuz, evlenebiliyorsunuz, çalışıyorsanız vergi ödüyorsunuz, özünde tam ve reşit bir vatandaş oluyorsunuz.
Ancak...
'Milletvekili Seçimi Kanunu'nda (kanun no: 2839. Kabul tarihi: 1983) madde 10 diyor ki:
'30 yaşını dolduran her Türk vatandaşı milletvekili seçilebilir'.
* * *
18 yaşında seçebilirsin ama 30 yaşına kadar seçilemezsin!
* * *
Nüfusun yüzde 65'i 35 yaş, yüzde 54'ü 25 yaş altında.
Çoğunluk gençlerde!
'Onları oylarını kapmak için kafakola alalım ama sakın onlar yönetmesin!'
Zira, 'kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya, ya zurnacıya kaçar'.
Gençler bu zırvaya baş kaldırın, sivil tepki verin.
Geçen hafta GençNET Konferansı'nda (www.gencnet.org) alınan kararlardan birisi 'seçilme yaşını 25'e indirme mücadelesi' idi.
Bence doğru formül 'seçme yaşı ne ise, seçilme yaşı da aynı olmalıdır!'
Gasbedilen bu hakkınıza sahip çıkın!
19 Mayıs'ı bu mücadele şevki ile kutlayın.
Değişimin tek anahtarı sizde!