Ezgi BAŞARAN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 03, 2008 00:00
Türkiye’nin en önemli psikoloji hocalarından biri Gündüz Vassaf. Cehenneme Övgü, Cennetin Dibi, Annem Belkıs, Tarihi Yargılıyorum kitaplarında şiirsel diliyle insanlığın içinde bulunduğu karmaşık durumlara, çelişkilere, hislere zihin açıcı yorumlar yaptı. Kitaplarının piyasaya çıkmaya başladığı 1990’ların sonundan itibaren gençler arasında muhalif ve cesur bir ses olarak fenomene dönüştü.
İletişim Yayınları’ndan çıkan son kitabı "Türkiye Sen Kimsin"de bu kez kimlik, taraf olmak ve gençler üstüne kafa yoruyor. Ona göre gençler dünya vatandaşı olma yolunda. Havanda su döven politikacıları, profesörleri ciddiye almadan, sessizce sınırlarını genişletiyor, isyan etmeden, çırılçıplak, geçmişleriyle giyinenleri utandırırcasına yeni bir dil arıyorlar. Vassaf’la apolitik olarak suçlanan gençliğin aslında "neden en güzelini" yaptığını konuştuk.
Türkiye belli bazı simgelerin peşinden belli taraflara ayrılmış durumda diyorsunuz. Gençler nerede duruyor bu ayrımlarda?
- Ülkenin şu andaki durumu çok patolojik.
Atatürk ve türban gibi dinî ve ulusal simgelerle provoke edilmeyen gençler her şeyden uzak duruyor. Aslında provoke edilip taraflaşmak o kadar kolay ki bu kaotik dünyada. Bir cemaatin parçası gibi hissederseniz dünyadaki açlığa, sefalete, savaşlara daha kolay katlanırsınız. Üyesi olduğunuz cemaatten güç alırsınız. Gençlerin bir kısmı bu oyuna geliyor ama büyük çoğunluğu yani apolitik dediklerimiz bunlardan uzak duruyor.
Nasıl başarıyorlar provoke edilmemeyi ve ilgilenmemeyi?
- Bencil olarak. Kendim gibi yaşamak istiyorum, diğer insanların sorunları beni bağlamıyor, düzenden istediğim kadarını alır, istediğimi tüketirim, istemediğimle ilgilenmem yeter ki ben mutlu olayım, diyerek. Böyle dedikleri için de biz, gençlere apolitik diyoruz. Partiler reklam ajanslarıyla anlaşmalar yapıyor, dinî, ulusal simgeler kullanılıyor. Yani onları tavlamak için her yol deneniyor.
Ama olmuyor...
- Olmuyor çünkü gençler tavlanmak istemiyor. Dolayısıyla onlar apolitik değil, bu düzeninin politikasını reddediyorlar. İlgilenmemekle bu düzeni gayri meşru kılıyorlar. Bir düzeni en çok tehdit eden şey onun ciddiye alınmamasıdır. Örneğin babanız size şunu yap bunu yap diyor. Siz hiç ciddiye almıyorsunuz, arkanızı dönüyorsunuz. Mahvolur o babanın otoritesi. Halbuki onunla tartışmaya ya da uzlaşmaya çalışsanız, pazarlık yapsanız, onu ciddiye alıyorsunuz, orta yol bulmak istiyorsunuz demektir. Gençler artık orta yol da bulmak istemiyor. Sadece ilgilenmiyorlar. Tüketmeye bakıyorlar. En parasızı bile taklit de olsa bir marka, ya da beyzbol şapkası gibi bir Batılı simge bulup buluşturuyor. Bu genç tipi sadece bize özgü değil, dünyanın her yerinde var.
Peki dünya düzeni dediğiniz şey bundan memnun mu?
- Gençlik eskiden olduğu gibi baş kaldırmıyor, o yüzden memnun. Fakat bütün bu ilgisizliğin düzen için bir can sıkıcı sonucu var: Gençler artık savaşmak da istemiyor. Hiçbir şey için savaşmıyorlar. Türkiye’de bu uygulama yok ama demokratik ülkelerde vicdani retçi olabiliyorsunuz, askere gitmiyorsunuz. Bu yüzden artık profesyonel ordular var. Avrupa, ABD buna mecbur kaldı. Düzen için en büyük tehdit gençlerin ne toprak, ne bayrak ne de din için savaşmak istememesi, hiçbir savaşın tarafı olmaması.
Bugünün gençlerinin bir ideolojileri yok diyorsunuz. Değer yargıları nedir?
- İnsan hakları, kuvvet ayrılığı, özgür giyinebilmek vs. Gençler Batı’nın kültür emperyalizmiyle, artık evrensel haline gelen değer yargıları arasındaki farkı çok iyi ayırt ediyor. Kendi geleceğini de seçtiği meslekle, yaşam tarzıyla, sanat anlayışıyla belirliyor.
HEAVY METAL GRUBU BAYRAK VE DİNDEN DAHA KUVVETLİ
Siz 68 kuşağı olarak bugünün gençlerine sinir mi oluyorsunuz yoksa onları tüm bunlardan sıyrılabildikleri için tebrik mi ediyorsunuz?
- Şimdiki gençler bizim zamanımıza göre daha gerçekçi. Hiçbir şeye karşı değiller, sadece ilgisizler. Ki bence bu çok sağlıklı. İlgili olurlarsa bu patolojinin parçası olacaklar. Sağlıksız olan biziz. Kızmıyorum onlara çünkü apolitik değiller aslında. Kulaklığıyla sokakta dolaşan, gazete okumayan bu çocukların bir bildiği var. Yaşadığı dünya ile gazetede gördüğü şey örtüşmüyor. Geçmiş yüzyılın tecrübesi önlerinde. Nazi rejimini Hitler Jugend gençleri ayakta tutmuştu. Sovyetler’de anne babalarını ihbar eden Genç Öncüler, Çin’de Mao’nun kitabını sallayıp milyonlarca insanın ölümüne sebep olan Kızıl Tugaylar vardı. Bugünün gençleri bunlara bakıyor ve artık köhnemiş ideolojilerin emanetçisi olmak istemiyor. Ulus devlet o bakımdan çöktü. Çünkü gençler kendi dilini yarattı. Bir heavy metal grubu onları ortak dil ya da bayraktan daha çok birbirine bağlıyor.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen gençlikten nasıl bir gelecek bekliyorsunuz?
- Şimdiden yarının yaratıcısı onlar. İflas halinde bir eğitim sisteminde, üniversitelerin çoğu meslek okulu olmaktan öteye gidemezken, 10 yıl sonra bu çocukların çalışacağı meslekler daha icat bile edilmedi. İnsan türünün tarihinde ilk defa yaşlılar gençlerden bir şey öğrenmek durumunda kaldı. Teknoloji devriminden sonra yaşlılar gençleri izlemek zorunda kaldı. Microsoft’a, Google’a, Facebook’a bakın. Neredeyse oy verme yaşı tutmayan gençler tarafından kuruldu. Bir tek siyaset yapmıyorlar. Halbuki tecrübe de, para da artık onların elinde. O yüzden de bir noktadan sonra bu düzeni devralacaklar. Elleri mahkum.
Dünyanın her yerinde artan ulusalcılıktan ve dini akımlarından etkilenmeden bunu yapacaklar öyle mi?
- Evet çünkü dünyada ne olup bitiyor çok daha global görebiliyorlar. Bayrak, din, geçmişin küllerinde kıvılcım aramak, husumetleri bugüne taşımak umurlarında değil. Anneler babalar "Bu çocukların elinde dünyamız adam olamaz" derken haksızlık ediyor. Devletler küçülürken ihaleye çıktı, hükümetler kuklalaştı. Ulusalcılık filan yok, onlar dünya vatandaşı olma yolunda. Bunu sağlayacak global ağı da yaratıyorlar. MySpace ve Facebook gibi iletişim araçlarıyla yüz milyonlarca genç dünyada birbirleriyle tanışıyor, konuşuyor. Ticaret ya da para için değil, sadece birbirleriyle tanışmak için, bayrak ve dini bagajlarında bırakarak yeni bir İpek Yolu oluşturdular. Bu apolitik diye beğenmediğim gençlerin gücü azımsanacak gibi değil. Hepsi internet üzerinden bir anda karar verseler yarın kola içmeyeceğiz diye, şirket iflas eder. Öyle bir güçleri var. Ama bunu yapacak noktaya daha gelmediler. Gelecekler. Ve beraberlerinde yepyeni bir yaşam biçimi getirecekler. İflas eden dünya düzeni gençlerle birlikte kabuk değiştiriyor.
ÜÇ DURAKTA TARAF DEĞİŞTİREN BİR MİLLETİZKalabalık bir otobüse bineriz. Arkadakilere biraz ilerleyin diye bağırırız. Arkadakiler de bize itmeyin kardeşim diye bağırır. Birkaç durak sonra öndeki ben artık arkadayım. Bu sefer arkadan sesleniyorum, öndekiler itmeyin diye. Yani üç durakta taraf değiştiriyorum. Birleşip daha iyi bir ulaşım sistemi isteyeceğimize. Bunu milletçe çok sık yapıyoruz. Çok kolay taraf tutuyoruz ve çok çabuk taraf değiştiriyoruz. Kendimize güvensizliğimizden kaynaklanıyor.
Hem özgür hem öfkeli hissediyorumHiçbir tarafta göremiyorum kendimi. Hem özgür hem de öfkeli hissediyorum. Özgürlüğüm tarafsızlığımdan, öfkem neler olduğunu anlayamamaktan geliyor. Ergenekoncular, İslamcılar, laikler, Atatürkçüler gibi görünen tarafların dışında daha büyük bir oyuncu var gibi geliyor. Bu bir komplo teorisi değil. Mantığım bana, daha uzakta birilerinin ülkedeki bu kapışmayı seyrettiğini düşündürüyor. Bu kapışmada birileri galip gelecek, birileri yenilecek ama hiçbir şey aşılmadan düzen devam edecek. Çünkü taraflaşma ilkesizliği getiriyor. İlkesizlik bizim toplumun bir özelliği. Hep günü idare etmeye çalışırız.
Buna en güzel örnek şudur: Padişah Abdülaziz’i Avrupa’daki krallar çağırır. Oraya gidecek, balolara, ziyafetlere katılacak. Fakat tarihte ilk defa bir Osmanlı padişahı darül-İslam’ı yani Osmanlı topraklarını terk edip darül-harp’a gidecek. Bundan önce İslam toprakları dışına sadece harp etmek için gidilmiş. Ama şimdi savaşmaya gitmiyor, nasıl olacak! Ulema bir çözüm buluyor. Bugün yaptığımız gibi pragmatik, günü kurtarmaya yönelik bir çözüm tabii bu. Abdülaziz’in ayakkabılarının altına bir bölme ekleniyor ve oraya Osmanlı toprağı döşeniyor. Böylece padişah İngiltere Kraliçesi’nin yanında
yemek yerken bile İslam toprağına basmış oluyor. Bugün de aynı şey olacak, bakın görün. Bu kapışma öyle ya da böyle bitecek ama sonra eski hamam eski tas... İlkesizlikten kaybediyoruz.