Güncelleme Tarihi:
LE TEMPS QUI RESTE
VEDA VAKTİ
Yön: François Ozon
Oyn: Melvil Poupaud, Jeanne Moreau, Valeria Bruni Tedeschi
Tür: Dram
Süre: 81 dk.
Genç yaşta ölüm
Farklı ve etkileyici filmleriyle izleyenleri etkileyen, başarılı çalışmalarıyla Fransız sinemasının yüz akı sayılan, Sitcom, Havuz, 8 Kadın, 5x2 filmleriyle uluslararası arenada haklı bir üne kavuşan François Ozon, ölümü anlattığı son filmiyle karşımızda.
Ünlü yönetmen, 2000 yılında Kumun Altında ile başladığı, ölüm, hüzün ve yası işleyen üçlemesine Veda Vakti ile devam ediyor. Ozon, Kumun Altında adlı filmde, birlikte çıktıkları tatilde kocasını kaybeden ve yaşamını onun yokluğunu inkar ederek sürdüren bir kadının üzerinden ölümle başa çıkabilmeyi anlatıyordu.
Veda Vakti'nde ise ölüm üstü kapalı olarak, el yordamıyla değil, çok daha gerçekçi bir şekilde, ölmekte olan bir adamın üzerinden işleniyor.
Romain (Melvil Pompaud), renkli bir dünyası olan ve kendi dışında gelişen olayları pek önemsemeyen genç bir moda fotoğrafçısı. Sasha adlı genç bir erkekle eşcinsel bir ilişkisi yaşıyor ve iki genç adam aynı evi paylaşıyorlar. Romain'in hayatı, fotoğraf çekimleri sırasında geçirdiği bir baygınlıkla alt üst oluyor. Doktor acı gerçeği ondan gizlemiyor; Romain kanser ve sadece bir kaç ay ömrü kalmış. Tedaviyi reddeden genç adam, herkesten uzaklaşarak iç dünyasına uzanan bir yolculuğa çıkıyor.
Ölüme yaklaşırken, anne babası, ablası, büyükannesi ve Sasha ile olan ilişkilerini ve geçmişlerini yeniden gözden geçirme ve sorgulama imkanı da buluyor.
Ölümle yüzleşmek, akla bile gelmezken yakında ölümü tadacağını bilmek kolay değil tabii. Romain, önceleri hayata karşı öfkesine engel olamıyor. Huzuru ve dinginliği ise yıllardır en zor anlarında yanında olan büyükannesinin (Jeanne Moreau) yanında buluyor. Sırrını bu güçlü kadınla paylaştıktan sonra, ölüme giden yolda kendisiyle başbaşa kalacağı bir sürece giriyor. Hayatının bu son döneminde tanıştığı insanlar ve yaşadığı sıradışı olaylar ise hayatla ve kaçınılmaz son, yani ölümle barışmasını, öfkesinin huzura dönüşmesine neden oluyor.
AIDS DEĞİL KANSER
François Ozon, filmin ana karakteri olan eşcinsel fotğrafçının ölümcül hastalığını 'AIDS' değil, 'terminal kanser' olarak seçerek, klişe olmuş bir yanılgıdan kaçınmayı başarmış. AIDS'in eşcinsellerde daha fazla görülen bir hastalık olmadığı, heteroseksüeller arasında da fazlasıyla yaygın olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Hastalık olarak, kısa sürede öldüren bir kanser türünün seçilmesinin filme bir başka olumlu yansıması ise, tedaviyi reddeden Romain'in ömrünü uzatma şansını ortadan kaldırıyor olması. Bağışıklık güçlendirildiği takdirde, bilindiği gibi, AIDS'le belli bir süre yaşamak mümkün oluyor. Oysa Romain'in hastalığında ölümün neredeyse hemen gelecek olması kaçınılmaz. Romain böylelikle kısa bir süre içinde ölümü kabullenmek zorunda kalıyor ve öfkeden kabullenişe ve kendini teslim edişe kadar olan süreci yoğun bir şekilde yaşamış oluyor.
Veda Vakti, François Ozon'un önceki filmlerinin yanında oldukça sade kalan bir yapım. Romian'in bir kafede tanıştığı kadınla yaşadıkları ilk bakışta filme zorla yamanmış hissi verse de, ölüme giden bir adamdan bir yaşamın filizlenmesini sağlaması ilginç bir ironi olarak akılda kalıyor.
Başta finali olmak üzere, pek çok etkileyici ve duygusal sahneye sahip bir film var karşımızda. Birbirine aşık iki erkeğin ölümcül hastalık haberinden sonra farklı bir sürece giren ilişkisi, sonusuza dek yaşanmayacağı gerçeğiyle erken yaşta tanışan genç adamın yaşadıkları, çocuklardan nefret ettiği halde çocuk isteyen bir aileye yardım etmesi oldukça çarpıcı. Bu noktada parantez açıp, filmdeki sevişme sahnelerinin bazı izleyicilere fazla gelebileceği uyarısını yapmakta fayda var.
Ölümü aklına bile getirmeyecek yaşta hayata veda edeceğini öğrenen genç adamla çıktığımız yolculukta izleyici olarak gerçekten ilginç dönemeçlerden geçiyoruz. Hayatın seyrine, yaşama, ölüme dair çarpıcı bir film Veda Vakti.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
DA VINCI ŞİFRESİ
Yön: Ron Howard
Oyn: Tom Hanks, Audrey Tautou, Ian McKellen
Tür: Dram-Gerilim
Süre:
Şifre kilitlenmiş
Da Vinci Şifresi, sadece bu haftanın ya da ayın değil, yılın en fazla merak edilen, en çok konuşulan, en iddialı filmi. Çünkü uyarlandığı kitap sadece satış rekorları kırmakla kalmadı, Hıristiyan aleminden ciddi tepkiler de aldı. Katolik Kilisesi kitabı ve filmi protesto etti, sonunda da "Bu filmi görmeyin" çağrısı yaptı.
Ve Da Vinci Şifresi, tüm bu karmaşa ve protestolar arasında Cannes Film Festivali'nin açılışını yaptıktan sonra, dün itibarıyla tüm dünya ile aynı anda ülkemizde de viyzona girdi.
Yönetmen Akıl Oyunları'ndan (A Beautiful Mind) hatırladığımız Ron Howard ve senarist yine aynı filmin senaryosunu kaleme almış olan Hollywood'un dahi çocuğu Akiva Goldsman. Filmin uluslararası oyuncu kadrosunda iki Oscar sahibi Tom Hanks, Audrey Tautou, Ian McKellen, Alfred Molina, Paul Bettany ve Jean Reno gibi ünlü isimler yer alıyor.
Ancak kamera arkasındaki ve önündeki bu yetenekli isimlere rağmen Da Vinci Şifresi, heyecan açısından kitabı aratan bir film. 'Geveze' sıfatını fazlasıyla hak eden ve kitaptaki tüm bilgileri bir an önce anlatma derdine düştüğü için heyecanlı olmaktan çıkan film çoğu yerde sıkıcı ve fazlasıyla didaktik kalmış.
KISIK ATEŞTE 15 DAKİKA
Yön: Neco Çelik
Oyn: Metin Akpınar, Haluk Bilginer, Ata Demirer
Tür: Komedi
Süre: 90 dk.
Ünlülerin hepsi bu restoranda
Mart ayında vizyona gireceği söylenen Kısık Ateşte 15 Dakika, adının ima ettiğinin aksine, uzun bir süredir harlı ateşte pişiyordu ve sonunda vizyona girişi 19 Mayıs'ı buldu.
Yapımcılar ve yönetmen arasındaki tartışmalarla gündeme gelen film, oyuncuların çoğunun da kenara çekilmeyi tercih etmesi nedeniyle galası bile yapılmadan gösterime girdi. Yazık da oldu aslında. Bu kadar ünlü ve renkli sima bir daha ne zaman biraraya gelir?
Evet, galada birlikte olamadılar, ama filme gidince bu renkli ve kalabalık kadroyu tek bir mekanda birarada bulacaksınız. Kısık Ateşte 15 Dakika, Le Chic adlı lüks restoranda geçiyor ve her şey bu küçük ama havalı yerde 15 dakika içinde olup, bitiyor. İçiçe geçmiş bu hikayeler belli noktalarda birbiriyle kesişiyor.
Restoranın ortakları, çoğu kez fermuarını kapatmaya bile vakit bulamayan hızlı ve bir o kadar da beceriksiz çapkın Şakir (Aydoğan Oflu) ve ünlü oyuncu Kader Sayar (Eyşan Özhim). Bir gece, 21.00- 21.15 arası bu kalabalık mekanda farklı masalarda farklı olaylar cereyan ediyor. Bir yanda adı duyulmamış şarkıcı Güngör (Ata Demirer), menajeri Muhtar'la (Haluk Bilginer) birlikte, restoranın solisti Yasemin'e (Aysun Kayacı) aşkını anlatmanın yollarını arıyor. Araya giren internet aşıkları ciddi bir sanatçı menajer kavgası başlatıyorlar. Bir diğer masada bağımsız filmlere imza atmış yönetmen Fazıl Bir (Özkan Uğur), Kader'i yeni filminde oynaması için tehdit etmekte. Genç oyuncunun imdadına ondan imza istemeye gelen genç kızlar (Hepsi) yetişiyor.
Kader'in menajeri Kerem (Haktan Pak), kıskanç karısına (Janset), boşanmak istediğini söylemenin yollarını ararken, Kader'in kızkardeşi Duygu (Belit Özükan) ise, aşık olduğu Adnan Arsev'i (Erhan Yazıcıoğlu) genç karısından ayırmak için, akla hayale gelmeyecek yollar deniyor. Tüm bu karmaşa içinde herşeyi gören, fark eden kişi ise yiyeceklerden sanat eserleri yapan kör heykeltraş Resul (Metin Akpınar). Onun hikayesinin diğerleriyle ortak yanı, 15 dakika içinde lokantanın neredeyse yarısına hakim olan öldürme dürtüsüne yıllar önce kayınbiraderini öldürerek yenik düşmüş olması.
Olaylar arasındaki geçişlerdeki sorunlar nedeniyle Kısık Ateşte 15 Dakika'ya parçalı bulutlu bir hava hakim; bir iyi bir kötü sahneler ardarda geliyor. Bazı olay ve sahneler ise birbirinden kopuk, yama gibi. Devamlılığı sağlamak ve finalde olayları bağlamakta sanki biraz zorlanılmış.
Ama şunu da belirtmeden geçmemek lazım; Kısık Ateşte 15 Dakika, yapımcılarının bizi korkuttuğu kadar kötü, yüzüne bakılmayacak bir film değil. Hatta mekan kullanımı, çekimler ve oyunculuklar açısından son derece iyi. Film, kusurları bir yana, zevkle izleniyor. Haluk Bilginer ve Ata Demirer'in olduğu sahnelerden ayrı bir keyif alacağınıza ise hiç şüphe yok.