Oluşturulma Tarihi: Ekim 13, 2007 00:00
Türklerin en ilginç kına gecesi ritüeli, Muğla Çomakdağ Köyü’nde yaşanıyor. Kınası yakılan gelin adayı, "bebeğin ana rahmindeki pozisyonunda", odanın ortasına yatırılıyor.
Kucağına aynı pozisyonda bir erkek çocuk, sırtına da bir kız çocuk yerleştiriliyor. Bir süre sonra çocuklar alınıyor. Kadınlar teker teker odadan çıkıyor. Gelin sabaha kadar odada tek başına kalıyor. Kahramanmaraş’taki "Çeçen düğünü"nde ise düğüne gelinle damat katılmıyor. Kına yakma geleneği olmayan düğünde, gelin ve damat, düğün yemeği "toy"dan da yiyemiyor.
KADINLARIN doldurduğu küçük loş bir oda. Ortada bakırdan yapılmış derin bir leğen. Geceyarısına dakikalar kala, odaya iki kadının kolunda, yüzü kırmızı bir örtüyle kapatılmış, allı pullu kıyafetler içinde bir genç kız giriyor. Yanık bir sesten çıkan türkü ve gözyaşları arasında, bakır leğenden alınan kına, genç kızın önce ayaklarına, sonra ellerine sürülüyor. Buraya kadar her şey "aşina" aslında. Anadolu’nun herhangi bir yerinde gerçekleşen bir kına gecesi ritüeli. Ancak bundan sonra çoğumuzun bilmediği detaylar başlıyor. Kınanın üzeri un ile kaplanıp, bir örtüyle kapatılıyor. Ardından, genç kız "bebeğin ana rahmindeki pozisyonunda" odanın ortasına yatırılıyor. Kucağına aynı pozisyonda küçük bir erkek çocuk veriliyor; sırtına da bir kız çocuk yerleştiriliyor. Bir süre sonra çocuklar alınıyor ve genç kızın üzeri kırmızı örtülerle örtülüyor. Genç kız bütün geceyi "cenin" şeklinde geçirdiği odada, yeni güne "gelin" olarak doğuyor.
DÜĞÜN ÖNCESİ TÖRENLER
Hayatın ikinci eşiği; evlilik, kız görmeyle başlıyor. Kız görmeye gidildiğinde, çay-kahve ikramında bulunulması, gelin adayı kızın görücülerin yanında oturması ve ayakkabılarını çevirmesi kız evinin "gönüllü" olduğuna işaret ediyor. Genelde ilk isteyişte kız alınamıyor. Kız "verildiğinde" ise evliliğe ilk adım "söz kesimi" ile atılıyor. Söz kesme töreni, söz yüzüğü takılıp, iki aile arasında tatlılık olsun diye, şerbet içilerek noktalanıyor. Masrafları oğlan evi tarafından karşılanan nişan töreninin ardından, düğün startı da veriliyor. Çeyizin hazırlanması, gelin kızın alışverişe götürülmesi, düğüne çağrı hemen her yerde benzer şekilde yapılıyor. Gelin hamamı, kına gecesi, gelin alma, nikah ve gerdek olarak gerçekleşen düğün ritüellerinde, "şeker, ekmek, pirinç, yağ, bal ve tuz" gibi yiyecekler, doğumda olduğu gibi, burada da "dua araçları" olarak karşımıza çıkıyor.
DAMAT EVİNE GİRİŞ
Kimi, "bereketli ve kısmetli olması için" koltuğunun altına ekmek vererek sokuyor gelini damat evine, kimi ayağının altına pirinç döküyor. Karadeniz’de, "güçlü olsun" diye bakır kazana bastırılıyor gelin yeni evine girerken. Bazı köylerinde ise koyun postu seriyorlar kapının önüne; gelin, posta ayağını sürüp "posta koymaya alışmasın" diye. Damadın bir yakını testi kırarken evin önünde, gelinden ayağının önüne konulan kaşığı kırması isteniyor; "huyu kırılsın, kocasını, kaynanasını kırmasın" diye. Bir yandan yukarıdan şeker, bozuk para, buğday, pirinç, kuruyemiş serpilirken "bereket, bolluk için", bir yandan
koç, tavuk kurban edilerek, kan akıtılıyor, gelecekteki kazaları, sıkıntıları önlesin diye. Gelinin, yeni evinin kapısında ayağının altına konulan su dolu bardağı devirmesi, eline sürülen yağı ya da balı kapıya sürmesiyle de evliliğin bereketli ve uzun olacağına inanılıyor. Çorum’daki Türkmen düğünlerinde ise gelin arabadan inmeden, damadın annesi ve babası güreş tutuyor.
GERDEĞE YUMRUKLA GİRMEK
Düğün, "zifaf, gerdek" gecesiyle noktalanıyor. Anadolu’nun birçok yerinde damat gerdek odasına, kötü ruhları kaçırarak eşleri doğurgan yapmak için, yumruklanarak sokuluyor. Kız evinden gönderilen baklava, oğlan evinde yapılan börek ve tavuk aynı kaptan birlikte yenilerek ilk paylaşım yaşanıyor. Şerbetle tatlandırılıyor bu paylaşım. Sabah yengenin aldığı kanlı çarşaf, yeni hayatlarının ilk işareti oluyor.
Gelinin ayakkabısını çalana damattan bahşiş
Aslında her düğün "bayrak dikme" töreniyle başlıyor. Oğlan evinin çatısına ya da önüne dikilen Türk bayrağı o evde düğün olduğuna işaret ediyor.
Edirne Paşaköy’de ise Türk bayrağı farklı bir ritüele aracılık ediyor. Köy meydanında müzik eşliğinde danslar edilirken, gelin, başına tutulan Türk bayrağının gölgesi altında bir arabaya bindirilip apar topar erkek evine götürülüyor. Ancak gelin arabaya binmeden önce etrafında toplanan kalabalık, bütün dikkatini gelinin ayakkabısını kapmaya yoğunlaştırıyor. Gelinin bir ayakkabısını kapan genç, oğlan evine doğru koşmaya başlıyor. Damadın yüklü bir bahşişle ödüllendirdiği "ayakkabı çalma" geleneği, gelinin baba evinden çıkışını temsil ediyor. Doğumu simgeliyor
Muğla’nın Çomakdağ
köyünde, gelin adayı genç kız kına yakılmasından sonra "bebeğin
anne rahmindeki pozisyonunda" odanın
ortasına yatırılıyor. Bu doğumu simgeliyor.
Kucağına erkek, sırtına kız çocuk yerleştirilmesi düğünü,
ardından odada tek başına sabahlaması ölümü simgeliyor.
Tarla sattIran kIyafetAfyon Dinar’daki Türkmen düğününe katılan kadınların ilginç kıyafetleri için "tarla sattıran" deniyor. Rengarenk pullarla işli etek, ceket, şalvar ve sarı-siyah fosforlu, yün çoraplardan oluşan kıyafeti, rengarenk tüllerle "tavuskuşu"nu çağrıştıran başlık tamamlıyor.
Damat, düğüne gelirse ıslatılarak kovuluyor
Kahramanmaraş’ta "Çeçen düğünü"nü görüntüleyen belgesel ekibi, hiçbir aşamasına gelinle damadın katılmadığı bir düğüne tanıklık ediyor. Damat düğün süresince kendi evinde değil, bir akrabasının evinde arkadaşlarıyla birlikte kalıyor. Eğer kendi evine gelir ve eğlenceye katılırsa ıslatılarak cezalandırılıyor. Kadın ve erkeklerin birlikte eğlendiği düğünde kadınlar bir tarafa, erkekler karşı tarafa sıralanıyor. Dansa çıkacaklar, ortada oyunu yönetecek "tamhada"nın işaretine bakıyor. Erkek hangi kadınla "kaşen" olmak istiyorsa göz ucuyla onun sırasını takip ediyor. Kadın karşısındaki erkekle oyuna çıkmayı kabul ederse, erkeğin yönetimindeki oyun başlıyor. Çeçen geleneğinde gelin ve damada kına yakılması gibi bir ádet bulunmuyor. Gelin ve damat, gelin alındıktan sonra dağıtılan düğün yemeği "toy"dan da yiyemiyor.
YARIN: AYAKKABININ TERS DÖNDÜĞÜ AN Fotoğraflar: Osman ÜRPER-İnci TÜREL