Güncelleme Tarihi:
Küba, 1958 Devrimi öncesi gayriresmi bir Amerikan sömürgesiydi.
Amerika’nın kumar merkezi hatta “genelevi” denirdi.
Al Capone, Lucky Luciano, Meyer Lansky gibi mafya liderleri diktatör Batista’yı maaşa bağlamıştı.
Devrim bu çürük düzeni hedef aldı. Küba Devrimi haklı bir devrimdi.
Amerikan mafyası, CIA ile ortak çalışarak Fidel Castro’ya defalarca suikast girişiminde bulundu.
Kübalı göçmenler Amerika’nın desteğiyle adayı işgal etmeye çalıştı.
Fidel Castro ayakta kalmak, aklındaki sistemi kurmak için özgürlükleri kısıtladı, otoriter bir rejim kurdu.
Yine de çok zor koşullarda, Kübalıları gururlu, başı dik bir toplum yaptı.
Küba’da bugün ırkçılık yok, din ayrımı yok, nefret suçu yok.
Bu işleri bir nesilde çözdüler.
Latin Amerika’nın abileri
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sosyalizm bayrağını Latin Amerika’ya taşıdı Küba.
Devrim liderleri, kıtadaki tüm solcu liderlerin “abisi” gibi hâlâ…
Çok benzer bir ülke, 1898’de Küba’yla aynı anda ABD’nin kontrolüne giren Porto Riko, Amerika’ya bağımlı kaldı.
Ekonomisi Amerikan yardımıyla ayakta duruyor. Üslerini, petrol rafinerilerini bugün
ABD kullanıyor.
Kişi başı milli geliri daha yüksek ama Porto Riko’nun adını insanlığı ilgilendiren bir gelişmede pek duymuyoruz.
Küba ise eğitim, sağlık sistemiyle dünyanın en iyilerinden biri oldu, kanser aşısı üretecek düzeye geldi.
Küba’nın Y kuşağı
Tüm bunların yanında, hayatlarını istediği gibi yaşayamayan, daha çok özgürlük isteyen bir yeni nesil var.
Bu haykırışlarında yerden göğe kadar haklılar.
Dünyayı görmek, internet, otomobil kullanmak istiyorlar ama bunları hâlâ yapamıyorlar.
Havana’da tanıştığım bir genç kızın “Nefes alamıyorum, biz sizin gibi yaşamayı hak etmiyor muyuz” diye haykırışı içimi acıtmıştı.
Küba bu taleplere artık sırt çevirmemeli.
Raul Castro bu insani durumu okuyabiliyor. Muhtemelen arada homurdanmasına rağmen abisi Fidel Castro da…
En yakın arkadaşı Gabriel Garcia Marquez olan birinden söz ediyoruz.
Dik duruşlarını, eşitlik ilkesini feda etmeden yapacakları cambaz yürüyüşünü izleyeceğiz.
Ve çok yakında bayrağı yeni kuşağa devredişlerini de…
Fidel’in silah arkadaşıyla devrim sohbeti
26 Temmuz 1953’te, Fidel, Raul ve 135 arkadaşı Moncada Kışlası’na saldırdı. Bu “kamikaze” saldırısı felaketle sonuçlandı. Çoğu öldü, yakalandı, idam edildi. Bu saldırıya katılanların yeri Küba’da ayrı. Pedro Gutierrez’in evinin duvarında bir plaka var: “Burada Moncada Saldırısı’na katılan bir kahraman yaşamaktadır!”
Moncada’ya giderken kazanacağınızı düşünüyor muydunuz?
Herkes kazanacağını düşünür, yoksa girmez. Fidel’in öyle bir özgüveni vardır ki herkesi ikna eder. Sierra Maestra’da 7 tüfeği olan 12 kişi buluştuklarında “Tamam, şimdi bizi kimse durduramaz” diyor. İki yıl sonra da başardılar.
Fidel ile tanıştınız mı?
Fidel bir yakalarsa ve soru sormaya başlarsa yanarsınız. Bilgilidir, aynı anda 20 soru sorar. “Merhaba komutan, nasılsın” diye sorardı, ben hemen kaçardım.
Che de ondan mı kaçtı acaba?
Che hep Arjantin’i düşünüyordu. Devrime katıldığı ilk günlerde yabancılık kompleksi vardı. Ama Fidel onu komutan yaptı. Moncada’da Raul, Almeida, Ramiro vardı, o yoktu. Ama biz ideolojik ve kültürel açıdan Che Guevara gibi değildik. Fidel için çok özeldi, birbirine “sen” diye hitap ederlerdi. Oralara gitmesini hiç istemedi. (Öldürüldüğü Bolivya’dan bahsediyor.)
Ya Raul Castro?
Raul çok gençti, dalga geçerdi. Fidel onu fırçalardı. Armando Mestre vardı, Granma gemisiyle gelip öldürülen arkadaşlardan... Çok güçlü, dev gibi bir siyahiydi ama bembeyaz dişleri vardı. Raul yeni gelenlere “Burada kalmak için Armando’yu dövmen lazım” der, Armando da kaslarını oynatırdı.
Böyle eğlenir miydiniz?
Gençlik… Eğlenirdik tabii.
Peki aşk?
Moncada saldırısındaki kız arkadaşım, altı yıl önce kaybettiğim eşim oldu.
Bizim devrimci örgütlerde aşk yasaktı.
İlginç. Neden? Müslüman oldukları için mi? Rom, içki, aşk olmadan Kübalının bir hayatı olmaz ki… Gençler mutlu insanlardır, yaşlılarla devrim yapamazsın. Kübalının doğasında eğlence vardır. Hayatını tehlikeye atarken bile güler, eğlenir.
Hayatınızın en mutlu günü?
Batista’nın devrildiği gün. Çok çektik. Evin önünde bir gürültü duysam, beni almaya geldiler diyordum. O gün ağlayayım mı, güleyim mi bilemedim. Bir huzur geldi. Vücudumda bile hissettim.
87 yaşında, iyi görünüyorsunuz. Nedir bunun sırrı?
Sakin, normal bir hayat yaşadım. Cebimdeki paraya göre yemek yiyebildim ama kötü de yemedim. Puroyu yıllar evvel bıraktım. Romu hâlâ içiyorum. Şekerim var ama rom şekerimi etkilemez benim!
Bunca yıllık devrimci olarak insan doğasıyla ilgili
ne öğrendiniz?
Kapitalizm zamanında şimdiki dostluk, yoldaşlık, komşuluk ilişkileri yoktu. İnsanlar birbirini zedelemeye çalışırdı. Bu öğreticiydi.
Amerika’ya giden arkadaşlarınız var mı?
Tabii, geldiklerinde ağırlıyorum. Bankadan borç alıyor, buraya tatile geliyorlar. Ama günleri sayılı, bir an önce dönmezlerse işlerini kaybediyorlar.
Raul Castro yakında görevi bırakacak, sonra ne olacak?
Bir yoldaşımızla ilgili hazırlık var. Liderlik konusunda önde gözüküyor. Ulusun her konusuyla ilgili görüşmelere katılıyor, iyi yolda. Villa Clara’da partinin birinci sekreteriyken tanıştım, o günden beri izledim. Belliydi iyi bir duruşu olduğu. Daha genç insanların gelmesi için farklı kurumlarda da hazırlık var. Acil değişim yerine yavaş bir hükümet değişikliği hazırlığı yapılıyor.
Devletin başına kim geçecek?
Raul Castro’nun görev süresi 2018’de doluyor. Bir daha aday olmayacağını yıllar önce açıkladı.
Yerine Devlet Konseyi Başkanvekili yani Başkan Yardımcısı Miguel Diaz-Canel’i hazırlıyor.
54 yaşındaki Diaz-Canel devrim liderlerinden sonra partideki en kıdemli bürokrat.
Raul Castro, “sağlam ideolojik duruşunun” altını çizse de Komünist Parti’nin reformcu kanadından.
Batı müziğinin dejenere sayıldığı gençlik yıllarında, Beatles dinleyen, uzun saçlı, liberal biriydi.
1985’te Villa Clara Üniversitesi’nde ders vermeye, bir yandan da Genç Komünistler Birliği’nde siyasete başladı. Hemen parladı.
1990’larda Küba’nın en zor döneminde ortalıkta bisikletle gezen, insanlara nefes aldıran bir figürdü…
Villa Clara’da muhafazakar Küba’nın ilk eşcinsel gece kulübünün açılmasına izin verdi.
2009’da Yüksek Eğitim Bakanı oldu, üniversite eğitiminin, sınavlarının standardını yükseltti.
2012’de Bakanlar Konseyi’ne girdi, bir yıl sonra Başkan Yardımcısı oldu.
Raul’un dış yatırıma kapıları açtığı, liberalleşme döneminde eğitim, kültür, spor ve basın alanlarında önemli adımlar attı.
Eleştirel bir basının gerekli olduğunu vurguladı. “Dijital çağa ayak uyduralım” dedi.
Ama Diaz-Canel, Kübalıların alışık olduğu türden, karizmatik bir lider değil.
İyi bir konuşmacı, ideolog değil, icracı. Zaten mesleği elektrik mühendisliği…
Görevi devralması 1958’den beri ilk kez -devrimde savaşmamış birinin- lider olması demek.
En büyük sıkıntısı bu... Çünkü değişim karşıtı Komünist Parti unsurları hala çok güçlü.
Diaz-Canel, Castro’ların manevi ağırlığına sahip değil. O yüzden onların ve ordunun desteği çok kritik.
Devrimin en büyük aşkı
Devrime katılan Kübalı kadınların çoğu varlıklı ailelerindendi, tıpkı Fidel gibi… Vilma Espin, ünlü rom şirketi Bacardi’nin avukatının kızıydı. Amerika’da, MIT’de okudu. Devrim öncesi, Santiago’da gizli örgüt üyesi oldu. Sonra Sierra Maestra’da Raul’un yönettiği birliğe katıldı. Savaş sırasında Raul ile evlendi. Kadın hakları için mücadele etti, ataerkil Küba toplumunu dönüştürmeye çalıştı. Kadınların Politbüro’ya üye olması için 15 yıl geçmesi gerekti.
İki Castro daha var
Devrimin en meşhur çifti Raul Castro ile Vilma Espin’di.
Oğulları Alejandro Castro Espin (51) Küba Gizli Servisi’nde albay…
İleride daha faal olması bekleniyor ama babası onu Başkan Yardımcısı atamadı.
Çok konuşulan üçüncü isim yine aynı aileden Mariela Castro Espin.
Bir eşcinsel hakları savunucusu ve CENESEX yani Ulusal Seks Eğitimi Merkezi’nin başında.
Bu iki kişinin adını ilerde daha çok duyacağız ama şimdilik atılmış somut adım yok.
Y KUŞAĞININ KALBİ: KÜBA SANAT FABRİKASI
Genç nesli en iyi gözlemleyebileceğiniz yer Havana’daki Fabrica de Arte Cubano. Yani Küba Sanat Fabrikası… Üç katlı bina eskiden fıstık yağı fabrikasıymış. Şimdi dev bir galeri ama içinde barlar, restoran, konser salonu var. Bu kadar etkileyici bir yeri New York’ta, Londra’da, Berlin’de görmedim. Sergiler çok sarsıcı ve politik. Kalabalık çok kaliteli ve birçok ülkedeki gibi seçkinci değil. Alt kattaki bahçede tropikal meyve ağaçlarının altında enfes house müziği dinliyorsunuz.
Hipster’lar, öğrenciler, sinemacılar, müzisyenler, hepsi burada… Fidel 1961’deki “Entelektüellere Sözler” konuşmasında kültür politikasını açıklamıştı: “Devrimin içinde her şey, devrimin dışında hiçbir şey!” Sanatçılar sansürle, zorunlu hizmet cezasıyla karşılaştılar ama sınırları hep cesurca zorladılar. Buradaki sergilerde Fidel’i, işçileri, eşekle yürüyen Che Guevara’yı resimlerde bol bol kullanmışlar.
MUHALİFLER İNTERNETTE
İnsan Hakları İzleme Örgütü Küba yönetimini “Neredeyse her tür siyasi muhalefeti bastırmakla ve ifade özgürlüğü, dernekleşme, toplanma, özel hayat, hareket ve hukuki haklardan sistematik olarak mahrum bırakmakla suçluyor. Ülkede muhalif ses neredeyse yok. Son dönemde öne çıkan blogger’lar dışında. Yoani Sanchez adadaki günlük hayatını bloguna yazarak sessiz bir devrim başlattı. Adı Generacion Y, yani Y Kuşağı… Blogu 17 dile çevriliyor. Time dergisi 2008’de onu dünyadaki en etkili 100 kişiden biri seçti. Muhalif bir grup da Damas de Blanco, yani Beyazlı Kadınlar… Ara sıra gösteri yapan bu insanlar tutuklu muhaliflerin akrabaları.
Komünizm ile ekonomi yürümüyor
Havana’daki Büyükelçilik binamızda Türkiye Büyükelçisi Hasan Servet Öktem’e
kulak verdik.
- Küba’da sistem çok zor değişir. Müthiş bir bürokrasi var. Kimse bir şey imzalamak istemiyor. Kötü niyetten değil, yapamıyorlar.
- Bir Toyota aracımız var. İki aydır lastik alamıyoruz. Devlet firmasına siparişi verdik. “Nerede?” diyoruz. “Yolda” diyorlar. Her gün farklı bir belge istiyorlar. Arkadaşlar gitti, baktı. Lastikle ilgili dev bir dosya oluşmuş!
- 5-10 yıl içinde toparlayacaklar diye umuyoruz. Devlet her şeyin içinde. Çekilse rahatlayacaklar. Olağanüstü bir potansiyel var. Sağlık, eğitim gayet iyi. Buradaki bir liseyi inceleyin, pırıl pırıl bir sistem. Parlak bir öğrenciyseniz sistem size her şeyi sunuyor. Tıkır tıkır işliyor. Güvenlik sorunu yok. Aşırı güvenli bir yer burası. Müzik, spor ve diplomaside çok başarılılar.
- Bölgede çok prestijli durumdalar. Ekvador’da volkan patlıyor, ertesi gün yardım uçağı kalkıyor. Küba’yı yanınıza almazsanız New York’tan bir karar geçiremezsiniz. Sadece iki ülke karşı çıkıyor: ABD ve İsrail. Rezil oluyor Amerika.
- Ama ekonomi de çok kötü. Komünist rejimle ekonomi yürümüyor. Zenginlerden korkuyorlar. Kübalı ev almak istese önünü kesiyorlar. Mesela yakındaki Dominik Cumhuriyeti’ne gidin, her yer inşaat. Burada tek bir inşaat göremezsiniz. 5 yıldızlı otel ihtiyacı var.
BİTTİ