Güncelleme Tarihi:
Cumhuriyetin ilanı ve ardından imzaladığımız Lozan Anlaşması’yla birlikte ülkemizde azınlık kavramına giren Rum, Ermeni, Levanten, Süryani ve Musevi vatandaşlarımızın yaşadıkları kent her zaman İstanbul oldu.Bu yüzyılda azınlık kabul edilenlerin yaşadıkları özlemler, hayal kırıklıkları, kayıplar, savrulmalar, bireysel tükenişler İstanbul sokaklarında her zaman yaşandı. Zaman zaman gölge oldu, ruhları sokaklarda, binalarda birbirinin peşi sıra yeni İstanbulluları takip etti.
Gazeteci Yazar Nurten Ertul, Lozan Anlaşmasıyla birlikte İstanbul’da yaşamaktan başka önlerinde seçenek kalmayan bu kitlenin, günlük hayatlarını Miras’ta anlattı. Gözlük Yayınları tarafından basılan romanda İstanbul’un ana mekân seçilmesinde, tarih boyunca çok renkli ve çok kültürlü bir kent olması önemli etken.Rumların dışında aralarında Musevi, Ermeni, Süryani, Levanten gibi gayrimüslimlerden oluşan bir kitlenin arasında geçiyor roman.
Kurulduğu günden bu yana çok farklı kültürlere ve inançlara kucak açan kent Miras’ının ziyan ettiği hayatların sıkıntılı ruhları şeklinde oluşturulan romanın konusu ise kısaca şöyle:
Roman, İstanbullu köklü bir aileye mensup Nilüfer ile Rum asıllı Ortodoks Kosta’nın mantık üzerine kurulu ilişkileriyle başlıyor. Ardından aynı kültürden gelmelerine rağmen farklı dini inançlara mensup ailelerin çocukları olarak, birbirlerine yabancılaşarak ilişkilerini bitirme noktasına getiriyorlar.
Başlangıçta gençlerinkarşılıklı maddi ve manevi beklentilerle, cinsel arzular üzerine kurdukları evlilikleri zamanla çok farklı bir noktaya kayıyor.
Güzel bir genç kadınla, yakışıklı ve başarılı bir erkeğin evliliğinin en önemli çıkmazını Cumhuriyet tarihimizin azınlık politikaları belirlemeye başlıyor.
Nilüfer Yıldız ile Kosta Apostal’ın dünyanın her metropolünde olduğu gibi mutlu başlayan ilişkileri, İstanbul’da kent Miras’ının ziyan ettiği hayatların ortaya çıkmasıyla kabusa dönüşüyor.
Osmanlı sarayında hizmetkârlık yapmış bir aileden gelen İstanbullu Nilüfer, evlenmeye karar verdiği Kosta’yla birlikte daha önce hiç dikkat etmemesine rağmen siyasi tarihimizin içinde savrulmaya başlıyor. Bu savrulmalarda pek çok unsur etkili oluyor:
Örneğin: Nilüfer ve ailesi 12 Eylül ihtilaliyle birlikte ilk ciddi varlık sınavını veriyor ve kaybeden tarafta yer alıyor. Ardından ailenin hayatında, geçmiş hiç unutulmayan sürekli canlı tutulan bir noktaya dönüşüyor.
Kosta’yla Nilüfer evlenmeye karar verdiğinde ise bu sefer farklı bir noktaya savrulmaya başlıyorlar.
Varlık Vergisi ile yok olan çok sayıda hayatın canlı mirasçıları ile yüz yüzedir artık Nilüfer. Ayrıca 5/7 Eylül 1955 yılında yaşanan tecavüz mağduru bir akraba, günlük hayatını yakından etkilemektedir.
İstanbul’dan 1960’larda sınır dışı edilen pek çok Yunan vatandaşı dostların giderken arkalarında bıraktıkları enkazın yükü de Nilüfer ile Kosta’nın omuzlarındadır.
Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte dağılan ve savrulan pek çok hayatın temsilcileri Nilüfer’in dünyaya getireceği minik kızı için bile önem taşıyan siyasi olaya dönüşmüştür artık.
Öte yandan hızlı bir şekilde yok olan Rum Ortodoks cemaatten geriye, hayalet binalar, kiliseler, okullar ile iş yerleri kalmıştır. Yeniden hayata tutunabilmek için hayat belirtisi göstermeye çabalayan cemaatin; Nilüfer’in bile desteğine ihtiyacı vardır.
Hayatın içinde ancak bir o kadar da dışında yaşayan bu kitleyi tanıdıkça,Nilüfer’in minik kocasıyla kurduğu köklü ilişki de etkilenmektedir.
GENÇ ÇİFTİN GÜÇ MÜCADELESİ…
Nilüfer ile Kosta’nın evliliğinin etrafı çok önemli tarih, siyaset ve ekonomi dünyasını yakından ilgilendiren sorunlarla çevrili. Genç çiftin minik kızları Meri Su’nun da romanın ilerleyen sayfalarında dünyaya gelmesiyle birlikte olaylar çok daha farklı bir mecraya kayıyor.
Aynı coğrafyada, birbirine benzeyen aile yapılarında büyümelerine rağmen dinsel farklılık çiftin birbirleri üzerinde güç kurdukları bir alana dönüşüyor. Romanın ilerleyen bölümlerinde Türk okuyucusunun çok bilmediği dinsel kavramlar Nilüfer’in de karşısına çıkıyor. Vaftiz, dini nikah, oruç, cemaat yönetimi gibi.
Nilüfer ise bütün bu yeni öğrendiği bilgilerin sonucunda hayatında önceleri hiç önemsemediği din, ülke, milliyetçilik gibi kavramların arkasına saklanarak direniyor. Genç çiftin, ortada minik kızları Meri Su olmasına rağmen, birlikteliklerinin sürüp sürmeyeceğinin kararı ise okuyucuya bırakılıyor.
Yazar Hakkında
Nurten Ertul, Niğde doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Çeşitli gazeteler ile dergilerde muhabir ve editör olarak çalıştı. Yazar ülkemizde çok fazla kullanılmayan bir teknikle romanlarını kaleme alıyor. Belgesel teknikle tarihi romanlarını hazırlayan yazarın ilk çalışması, Anadolu’da yaşayan Karamanlıları anlattığı Kimlik. Ardından, Bosna Hersek’in tarihini farklı bir bakış açısıyla aktardığı Beyaz Zambak 2007’de yayınlandı. Son romanı Miras için çok sayıda Türk, Rum, Ermeni, Musevi ile Levanten’in anılarından, fotoğraflarından ve müzik arşivinden faydalandı. Gerçek tarihi olaylar üzerinden giden ve o dönemde yaşayan insanların hayatlarını roman kurgusuyla ele alan yazar, genellikle çalışmalarında kararı okuyucuya bırakmayı tercih ediyor.
Miras’ta da romanın ucunu Kimlik’te olduğu gibi yazar, bilinçli bir şekilde açık bırakmayı tercih etti…
Yazar’ın 2006 yılında ilk baskısı yapılan ve Kapadokya’da yaşayan Karamanlıları anlattığı romanı “Kimlik” yayınlandı. Ardından, Bosna Hersek ekseninde Balkanlara farklı bir bakış getiren çalışması, “Beyaz Zambak”. Yazarın her iki belgesel tarih romanı da 2010 yılında Gözlük Yayınları tarafından 2. baskıları yapıldı.