Güncelleme Tarihi:
Demokrasinin hakim olduğu hemen hemen bütün ülkelerde politikacıya güven en alt sıralarda...
Almanya’da en son şubat ayında yapılan bir kamuoyu yoklamasına bakıyorum...
Pilotlara, doktorlara, eczacılara duyulan güven yüzde 80’lerde...
Eyaletlerdeki politikacılara duyulan güven yüzde 12’ye düşüyor...
Federal düzeydeki politikacılara duyulan güven ise yüzde 5’i geçmiyor...
Yani politikacıya güven dibe vurmuş...
Güvensizlik ise zirvede...
İşte Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra halkın neden böyle bir yaklaşım sergilediğine bir kez daha tanık olduk.
* * *
22-25 Mayıs tarihleri arasında Avrupa Birliği (AB) üyesi 28 ülkede yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerine muhafazakar, merkez sağ kanat olarak bilinen Almanya Başbakanı Angela Merkel’in genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) yer aldığı Avrupa Halk Partisi (EVP) lider aday olarak yıllarca Lüksemburg’un başbakanlığını yapan Jean-Claude Juncker’i gösterdi.
Yani EVP, seçimleri kazanmaları halinde Juncker’in AB Komisyonu Başkanı olacağını aylar önce ilan etti.
Aynı şekilde Sosyalist kanat da, seçimleri kazanmaları durumunda AB Komisyonu Başkanı adaylarının Avrupa Parlamentosu Başkanı olan Alman Sosyal Demokrat Partili (SPD) Martin Schulz olacağını aylar önce açıkladı.
Juncker ve Schulz, seçim kampanyalarını AB üyesi birçok ülkede sürdürdü.
Seçimlerden muhafazakar kanat en güçlü blok olarak çıktı.
Ama aldığı sandalye sayısı AB Komisyonu Başkanı seçtirmeye yetmeyince kafalar karıştı.
28 AB ülkesinin liderleri geçen hafta ortasında Brüksel’de bir araya geldi.
Ama EVP kanadı, seçim öncesi “İşte AB Komisyonu Başkanı adayımız” dedikleri Jean-Claude Juncker’in arkasında durma cesareti gösteremedi.
İngiltere Başbakanı David Cameron ile Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın Juncker’in başkanlığına karşı çıkması üzerine muhafazakar sağ kanat yelkenleri indiriverdi.
“Juncker adayımız” diyen Başbakan Merkel bile...
“Bakalım”, “Görüşelim, “Konuşalım”, “Başka bir isim arayalım” gibi yuvarlak laflar ön plana çıkmaya başladı.
Yani seçim sonrası politikacılar birden dönüverdi...
Bu tam bir skandaldır...
İşte bu tutum da haklı olarak AB üyesi ülke halklarının politikacıya güvenilmez duygusunu daha da pekiştirdi.
* * *
Aynı durum Fransa için de geçerlidir.
Fransa’nın şu andaki Cumhurbaşkanı François Hollande, yaklaşık iki yıl önce yapılan seçimler öncesi yasalarda değişiklik yapıp, ülkede yaşayan ve AB üyesi olmayan ülkelerden gelen yabancılara da yerel seçim hakkı vereceklerini ilan etti.
Yani söz verdi...
Ama 25 Mayıs’ta yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı, ırkçı ve bazı çevrelerin faşist olarak nitelediği Milliyetçi Cephe’nin (FN) en güçlü parti olarak çıkması üzerine Cumhurbaşkanı Hollande yan çizmeye başladı.
Fransız İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, politik destek olmadığı gerekçesiyle bu planlarını dondurduklarını, başka bir deyişle bundan vazgeçtiklerini açıkladı.
Fransız Parlamentosu’nun şu andaki aritmetiğine bakıldığında, François Hollande’ın Sosyalist Partisi (PS) ile muhafazakar Halk Hareketi Birliği’nin (UMP) sandalye sayısı böyle bir yasa değişikliği için yeterlidir.
Hem de çok rahat...
Ama belli ki, Fransa’nın koskocaman Cumhurbaşkanı, 466 bin Cezayir, 435 bin Fas, 221 bin Türk, 147 bin Fas vatandaşı ile başka bazı ülkelerden gelip de yıllardır Fransa’da yaşayan göçmenlere demokratik haklarını verme yerine, seçim öncesi verdiği sözünden caymayı yeğledi.
Tabii bu tutum politikacıya güveni sarstı...
Aynı zamanda insanlarda seçim öncesi farklı konuşan, seçimlerden sonra farklı davranan politikacılara güvenilmeyeceği duygusunu da artırdı.