Geğirseler keramet saçtıklarını sanıyorlar

Güncelleme Tarihi:

Geğirseler keramet saçtıklarını sanıyorlar
Oluşturulma Tarihi: Şubat 20, 2001 00:00


İhsan YILMAZ
Haberin Devamı

Mizahçılığı kadar dobra sözleri, alacağı tepkiyi hiç düşünmeden doğru bildiği her şeyi söylemesiyle de tanınan Aziz Nesin geride bıraktığı yazılarla da tepki toplamaya devam ediyor. Okuduğu kitaplar üzerine tuttuğu notları dosyalayan Aziz Nesin'in bu notlarından oluşturulan kitap, edebiyat dünyasından pekçok ünlü ismi hayli kızdıracağa benziyor.

ÜNLÜ yazar Aziz Nesin yazdıkları kadar doğru bildiğini hiç sakınmadan söylemesiyle de tanınan biriydi. Bu özelliği yaşarken sık sık başına bela açsa da, o gene de sözünü hiç sakınmadı.

Aziz Nesin'in ölümünden sonra oğlu Ali Nesin tarafından yayına hazırlanan çalışması 'Okuduğum Kitaplar', onun bu özelliğinin dostları söz konusu olduğunda da değişmediğini gösteriyor.

Aziz Nesin okuduğu bütün kitaplar hakkında düşüncelerini küçük notlar halinde bir kenara yazmış ve bunları da bir klasörde toplamış.

İşte o notlaran seçmelerden oluşan 'Okuduğum Kitaplar', edebiyat dünyasından pek çok ünlü isim ve eser hakkında Nesin'in gerçek düşüncelerini ortaya koyuyor.

Kitabı yayına hazırlayan Ali Nesin bu notların kesinlikle bir eleştiri yazısı olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, bunların bir yazarın okur olarak tuttuğu, kendi kişisel beğenisini, görüşünü yansıtan şeyler olduğunu söylüyor.

Ali Nesin bu notların ikinci bir yönünün de Aziz Nesin'in düşünsel dürüstlüğünü yansıttığını belirterek şöyle söylüyor: ‘‘Yazarı kim olursa olsun, ne kadar tanınmış olursa olsun, Aziz Nesin genel yargıya kendini teslim etmeden, kendini akıntıya bırakmadan, bir kitabı eleştirmekten, hatta kimileyin yerden yere vurmaktan çekinmemiştir.’’

Aziz Nesin okuduğu kitaplar üzerine notlar alırken acımasız eleştirileri kendisi için de yapmaktan çekinmiyor. Gustave Flaubert'in Madame Bovary romanını okurken yazdıkları gibi:

‘‘Bu romanı okumakla, çok şükür bir ayıptan, bir utançtan kurtuldum. Öyle seviniyorum ki... Özellikle bir yazarın, klasik başyapıtları ve bu arada Madame Bovary'yi okumamış olması ne büyük eksikliktir. Ben bu utancı yıllarca çektim de bitürlü bu romanı okumaya fırsat bulamadım. Flaubert ve özellikle Madame Bovary'si üstüne konuşulurken utançla sustum. Demek Madame Bovary'yle yetmiş yaşında tanışacakmışım. Benim yazgım bu: Güzel ve çekici kadınlarla hep yaşlılığımda arkadaş oldum.’’

İşte Aziz Nesin'in bir çoğu dostu olan edebiyatçılar hakkındaki çarpıcı görüşlerini yansıtan kitaptan bazı bölümler:

Peyami Safa ve Ahmet Oktay'a

Bunlarda derin ve bilgili görünme tutkusu var

Klasik lise öğrenimi görmemiş yazarların çoğunda görülen o öğrenim eksikliğini kapama, örtüp gizleme özentisi Tekin Sönmez'de de görülüyor. Bu nitelik Peyami Safa'da da çok belirgindir. Bunlar ille de bilimsel yazmak, derin yazmak tutkusundadırlar. Örneğin Ahmet Oktay bu bilgili-hatta bilgin- görünme tutkusunun doruğuna varmıştır yazılarında. Bunlar çok aydın görünme çabası, hatta telaşı içindedirler. Gerçekte yalın yazamazlar da...

Yalın yazmanın, çok daha derin ve geniş bilgi gerektirdiğinin ayrımında bile değillerdir. Çok kısa söylenebilecek bir sözü, döndürüp dolaştırıp uzatıp dolambaçlı anlatmayı yeğlerler. Böylece zor anlaşılmakla yazın ustalığı gösterdiklerini, yazıda seçkinleştiklerini sanırlar. Örneğin-ben uyduruyorum- 'bir' ya da 'bir insan' diyecekleri yerde 'ikiden bir eksik insan' demeyi severler ve böyle söylemeye özenirler.

(3 Mayıs 1981)

İmparator'un yazarı Erol Toy'a

Ne denli kötü yazıyor, aman...

İnsan sevdiği kişinin yazarsa, iyi de yazmasını istiyor. Ne yazık her zaman olmuyor bu... Örneğin Erol Toy işte... (Ülkü Tamer'in sık sık yaptığı ad karıştırma şakasıyla Erol Tolstoy) Ne denli kötü yazıyor, aman... Öykülerinin bende uyandırdığı ürküntüyle okumadım kitaplarını, imzalayıp verdiği iki kitabı da... 1973 yılında çıkan İmparator adlı kitabı bir yıl içinde altı basım yaptı. Her basım beşbinden, 30 bin. Görülmemiş, ya da çok az görülmüş bir başarıydı bu. Büyük kapitalistimiz Vehbi Koç'un yaşamı anlatılıyormuş. Benim okuduğum 8. basımıydı. Okudum ama ne zorlukla... Bu romanı okumak, bir okurun başına gelebilecek büyük felaket.

Şiir kitapları için İlhan Berk'e

Şiirleri adamın deli olduğunun belgesi

İlhan Berk, üç şiir kitabı Aşıkane adlı kitabında toplamış, Adam Yayınları, 1983.

Beş şiir kitabını döne döne okudum bütün gün ve acıyorum günüme... Çok yazık oldu.

Hele şu İlhan Berk... Deli bu adam ve şiirleri de deli olduğunun belgesi... Hele şu Taşbaskısı adlı kitabındaki şiir diye verdikleri... Bütün bir boş sayfada, bir başlık ve iki dize, kimileyin tek dize... Bunlar da dizeyse... İşte birkaç örnek:

VADİ

Bir vadiyi uyandırıp döndüm: / Bir şiir işi için.

Bir başka örnek:

SU BİRİKİNTİSİ

Kırmızı toprakta / Bir su birikintisi/ Yolun ağzında.

Örnekleri en kötü şiirlerinden seçmiyorum, hepsi böyle... Tek dizeli bir şiiri var -şiir demeye utanıyorum- o dizenin altına 'höst' diye yazmışım, şu:

ŞİİR

Uyandım, oralarım ıslak.

Bu yazılmaz değil şiirde... Şeytan aldatmacasının şiire girmeyeceğini söylemiyorum, girer, ama şiir olur.

İlhan Berk ve onun gibiler, gerçek eleştirilere uğramadıkları, tersine kendi gruplarında ya da özel ilişkileri ortamında sürekli övüldükleri için öyle şımarmışlar, kendilerini öyle büyük görmeye başlamışlar ki, geğirseler keramet saçtıklarını, şiir söylediklerini sanıyorlar.

(16 Nisan 1983)

Cadı Fırtınası için Demirtaş Ceyhun'a

Sakız gibi uzattıkça uzatıyor

Demirtaş yazdıklarından daha güzellerini yazabilirmiş de sanki yazmıyormuş gibi geliyor bana. Bu yüzden kızıyorum. Bir yapaylık, bir zorlama var yazılarında. Göze batan en büyük iki eksikliği bence şu:

1- Hiç tutumlu davranmıyor. Sakız gibi uzattıkça uzatıyor. Romanda gereksiz doldurmalar var. Örneğin, 327 sayfalık Cadı Fırtınası, yarıya inebilir ve çok daha güzel olurdu. 2- İkinci eksikliği, takırtukur yazması. Romanını okurken, sanki demir çenberli tekerlekleri olan bir at arabasında, bozuk kaldırım taşları üzerinden ine çıka gidiyor gibi içimde sürekli bir sarsıntı duyuyorum. 'İçim dışıma çıktı' dedikleri gibi oluyorum. Salt Demirtaş Ceyhun'un romanında değil, kimi ünlü yazarları okurken de böyle oluyorum. Bu kez bu konu üzerinde çok düşündüm. Takırtukurluk, bu iticilik nereden ileri geliyor?

(2 Temmuz 1984)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!