Gecekondu minare dönemi

Güncelleme Tarihi:

Gecekondu minare dönemi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 26, 1998 00:00

Faruk BİLDİRİCİ
Haberin Devamı

Minareler, İslam kentlerinin siluetleri. Aynı zamanda dinsel mimaride estetiğin zirvesi ve mimarın ustalığını en iyi sergileyebileceği unsurlar... Ancak, yeni yapılan minareler, estetik harikaları olmaktan uzaklaştı. Artık minareler, Cami Yaptırma ve Yaşatma Dernekleri'nin ‘‘Kimin minaresi daha uzun’’ yarışını simgeleyen yapılar. Tepelerine rengarenk florasan ampuller yerleştirileni de var; camdan, tahtadan yapılanı da. O kadarla kalsa iyi. Bidonlardan oluşturulan ucube minareler, rengarenk boyanan, apartmanların tepesine konan küçük kuleler de mantar gibi her yanda bitiverdi. Gecekondu minareler dönemi yaşanıyor...

Edirne Selimiye Camii'nin yapımı sırasında Mimar Sinan'ın yaşı artık epeyce ilerlemişti. Genç mimarlar, ‘Baş mimar’ sıfatıyla ortada dolaşmasına söyleniyorlardı. Mimar Sinan, bu söylentilerden habersiz görünüyordu. İleri yaşını gerekçe göstererek sadece iki minarenin inşasını üzerine aldı. Aleyhindeki söylentiler daha da arttı. Minarelerin yapımı bitince diğer mimarlara sordu; ‘‘Gidin bakın olmuş mu?’’ Genç mimarlar, minarelerde hiçbir kusur bulamadılar. Mimar Sinan, her minaredeki üç şerefeye ulaşmak için sarmal şekilde tırmanan üç ayrı merdiven yapmıştı. Ustalığına inanmaktan başka çareleri kalmamıştı...

Mimar Sinan, minarelere özel önem veriyordu. Mimar Emin Atala, doktora tezinde anlatıyor. Mimar Sinan, Kanuni'nin kızı Mihrişah Sultan'a aşıkmış. Mihrişah Sultan, Sadrazam Rüstem Paşa ile evlenmiş. Kanuni, yıllar sonra Mimar Sinan'dan Rüstem Paşa adına bir cami yapmasını istemiş. Sinan, nefretini minarelerde göstermiş; kaba saba minareler yapmış. Ancak Mihrişah Sultan için yaptığı camide de tam tersine sevgisini minarelere yansıtmış; minareler ince ve narinmiş...

Bu öyküler, Türkiye'de yeni yetişen mimarlara anlatılıyor. Genç mimarlar, dinsel mimarinin estetiğini öğreniyorlar. Ancak mimarlık, artık dinsel yapılarda kendini gösterecek bir ustalık olmaktan çıktı. Modern mimari, camilerde uygulama alanı bulamıyor. Minare yapımı da mimarların değil, ‘minare ustaları’nın alanı olarak kabul ediliyor. Sonuç ortada.

BİR LODOSTA YIKILIYOR

Mimarlar, çirkinleşen minarelerden rahatsız. İstanbul'daki cami ve mescit minareleri konusunda iki ayrı çalışması bulunan Profesör Semavi Eyice, günümüzde yapılan minarelerden yakınıyor: ‘‘Minareleri gelişigüzel betondan yapıyorlar. Mazallah bir deprem olursa bu minareler ne olur bilemiyoruz. Eski minareler büyük bir hasar görmemiştir.’’ Eyice, minareci ustalarının türemesinin köklerini, Osmanlı'da 18. Yüzyıl sonlarından itibaren mimari geleneklerin zayıflamasına dayandırıyor. ‘‘Osmanlı döneminin sonlarında minarelerde bir ölçüsüzlük başladı. Garip üsluplar kullanıldı. Ermeni kalfaların estetik anlayışları hakim olmaya başladı. Onlar eski Türk geleneklerinden uzaklaştılar. Mesela, ilk Ramazan'da bakıyorlar, Nusretiye camii minarelerine kurulan mahya denizden görülmüyor. Olmadı, bunu yükseltelim diyorlar. Osmanlı minaresinde böyle şey olmaz. Ondan sonra gelişigüzel yükseltme başlıyor. Birer şerefe ilave ediyorlar. Minareler kalın oldu diyorlar, taşları yontarak inceltiyorlar. Sonra ne oluyor? Bir Lodos çıkıyor minareler yıkılıyor.’’

Günümüzde artık işin çığırından çıktığına inanan Eyice, yapılan minarelerin ‘‘sempatik olmadığını’’ söylüyor: ‘‘Eski mimarların bir orantı anlayışı vardı. Yeni camileri yapanlar buna dikkat etmiyorlar veya bilmiyorlar. Şimdi minarelerin caminin gövdesiyle hiçbir orantısı yok. Cami ufacık kalıyor ortada, dimdik yüksek minareler yapıyorlar. Caminin belki üç-dört misli büyüklükteki minareler estetik bakımdan gayet çirkin bir manzara gösteriyor.’’

Camilerde hiyerarşinin de kalmadığını söylüyor. İsteyenin istediği yerde üçer şerefeli, altı minareli camiler yapmasını eleştiriyor: ‘‘Bu bir nevi mahalleler arasında yarış haline geldi. Falan mahalle iki minareli yaptı, biz dört minareli yapacağız. Yarış, o birer şerefeli yaptı, ben üçer şerefeli yapacağım şeklinde devam ediyor. Bir ölçüsü yok.’’ Edirne Selimiye Camiinin minareleri 70, Süleymaniye Camiinin minareleri 63 metre iken Kocatepe Camiinin minarelerinin uzunluğunun 100 metreye yaklaşması da aslında bu yarışın sonucu.

GAZİNO GİBİ CAMİ!

Genç mimar Cumhur Keskinok da günümüz minarelerine çağdaş mimarlık açısından bakıyor. Keskinok, Ankara Gölbaşı'nda yaptığı modern camiyle 1991 yılında Amerikan Mimarlık Örgütü'nün dinsel yapılarla ilgili kuruluşu olan IFRAA'nın ödülünü aldı. Türkiye'de modern cami yapma olanağını elde eden az sayıdaki mimardan biri olmaktan mutlu. 1960'larda Kınalıada'da yapılan ilk modern caminin karşılaştığı protestoları, Vedat Dalokay'ın Kocatepe Camii projesini gerçekleştirememesi örneklerini veriyor. ‘‘Cami mimarisinin yüzde 99.9'unda bizim gibi tasarımcılar yer almıyorlar’’ diyen Keskinok, mimarlık adına üzülüyor: ‘‘Oransız camiler, minareler yapılıyor. Minare abartılıyor. Ona başka bir anlam verilmeye çalışılıyor. Camiyi yapıyorlar, sonra bir yerden minareci çağırıyorlar, o minareci de bildiği minareyi yapıyor. İyice soysuz, banal şeyler.’’

Keskinok, kutsal bir mekan olan camilere ‘‘yeşil camlar, yanıp sönen ışıklardan oluşan minare’’ yapılmasını kabullenemiyor: ‘‘Bunlar biraz da yozlaşmadan kaynaklanıyor. Beyin yozlaştıkça, etrafta gördüğü reklam panolarıyla bezenmiş zevkleri oraya yansıtıyor. Göl gazinolarına çeviriyorlar.’’

MİNARELER GEREKLİ Mİ?

Keskinok, minarelerin cami projesinde öngörülen mimari prensiplerin uzantısı olarak ortaya çıktığını vurguluyor. ‘‘Prensip olarak bizim minare yapmamamız lazım, çünkü gerek yok. Sadece direk yapmamız yeterli.’’ görüşünü savunuyor. Bu görüşünü TBMM camiine minare yerine sembol olarak bir selvi ağacı dikilmesini gösteriyor.

Ortaya attığı soru ilginç: ‘‘Minare yapımına gerek var mı?’’ Öyle ya, yüzyıllar önce minare yapımına gerek duyulmasının nedeni ezan sesinin etrafa duyurulabilmesi. Oysa şimdi hoparlörler bu işlevi yerine getiriyor. Müezzinlerin minarelere çıkıp ezan okumaları için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın zorlayıcı genelgeler çıkarması gerekiyor. Hatta o bile müezzinleri minarelere çıkarmaya yetmiyor.

M. Şahin Musannifoğlu, ‘‘Camiinin kaybolan mahiyeti’’ adlı kitabında, Diyanet'in bu genelgesine değindikten sonra minarelerin gerekliliğini tartışıyor. Musannifoğlu, iki ayrı İslam bilgininden alıntı yapıyor ve ‘‘minarelerin bir anlamı kalmadı’’ görüşünün altını çiziyor. Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz ise ‘‘Minareler kesinlikle gerekli. İslamın sembolü ve vazgeçilemez!’’ diyor. ‘‘Bir şehre gidince minareleri görüp, ‘Burası bir İslam şehridir' dersiniz. Minareler İslamın sembolüdür. İkincisi ezanın yüksek yerde okunması sünnettir. O nedenle biz genelgemizde, ezanın minareye çıkılarak okunmasını istiyoruz.’’

O da son dönemde yapılan garip minareleri reddediyor. ‘‘Bizim sıkıntımız da o. Ufak bir cami yapıp telgraf direği gibi minare dikiyorlar. Bunları önlemek lazım.’’ Yılmaz, gelişigüzel cami yapımını önlemek için Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na yazdıkları yazıya yıllardır yanıt alamadıklarını anlatıyor: ‘‘Meclis'e de götürdük, sonuç alamadık. Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat kanununa bizden izinsiz cami yapılmasını yasaklayan madde koyduk. Bugün yarın Meclise intikal eder inşallah.’’

ASANSÖRLÜ AKIMI

Müezzinlerin minareye çıkmasına kolaylaştırmak için asansörlü minareler yapımına ilk kez Elazığ'da başlandı. 1972 yılında ibadete açılan İzzet Paşa Camiini diğer camiler izledi. Kocatepe

Camiinin de dört minaresine asansör yapıldı. İzzet Paşa Camii aynı zamanda altı pasaj üstü cami olan projelerin de ilki. Vakıf yöneticileri, modern camilere karşı. ‘‘Cami deyince insanın kafasında canlanan bir güzellik var. Onlar camiye benzemiyor. Camiinin manevi havasını bozmamak lazım.’’

CAMİNİN BAYRAĞI

Minarelerin tepelerine yerleştirilen süslemelere ‘alem’ adı veriliyor. Arapça bir sözcük olan alem, bayrak anlamına geliyor. Çoğunlukla bakırdan yapılan alemler, bazı camilerde altın yaldızla kaplanıyor. Başlangıçta hilal biçiminde olan alemler, daha sonra lale, ay-güneş gibi değişik şekillerde de yapılmaya başlandı. Son dönemde ağırlıklı olarak tepesi ay-yıldız biçimindeki alemler kullanılıyor.

Artık isteyen, istediği büyüklükte cami, istediği sayıda minare yapabiliyor. Ancak minarelerin sağlamlığına aynı özen gösterilmiyor. Yıldız Camii minaresi de şiddetli bir rüzgarda yıkılınca yerine yenisi yapılmak zorunda kalındı. (Foto: İbrahim DEMİREL)

Minarelerle ilk bütünleşen elektronik cihaz, hoparlörlerdi. Son zamanlarda buna bir de rengarenk florasanlar eklenmeye başladı. Ankara Demetevler'deki minare de florasan ampullerle aydınlatılan minarelere bir örnek...






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!